MELEKANLI "MALLON" ŞEYH ABDULLAH EFENDİ




"Muradımız yolunda bir yola baş koyduk, öyle bir denize girdik ki ne kayık var ne gemi."
Cibranlı Xalid Beg / (Melaye Cızîrî'nin divanından)

ŞEYH SAİD HAREKETİNDEN BİR PORTRE: MELEKANLI "MALLON" ŞEYH ABDULLAH EFENDİ

ARAŞTIRMA VE İNCELEME

- Cibranlı Xalid Bey'in annesi Şeyh Abdullah Melekani'nin halasıdır. Aynı zamanda Şeyh Said Efendinin annesiyle de kardeştirler. Tesaddüf bu üç Kürd liderinin de babalarının ismi Mahmud'ur.
- Cibranlı Xalit Beg, Bidlis'te tutuklu idamını beklerken, Ohin/Mutkili Şeyh Aladdin'e çevreden baskı yaparlar ve derler ki; 'Bidlis valisi general Kazım Dirik'ten izin alıp, Xalit Bey'le görüş.'
- Şeyh Aladdin cezaevinde Xalit Beg'le görüşmeye gider. Xalit Bey bu görüşme esnasında Şeyh Aladdin'e hitaben “Muradımız yolunda bir yola baş koyduk, öyle bir denize girdik ki ne kayık var ne gemi." der.
- Şeyh Aladdin, Xalid Beg'e dönerek "Allah sizi kurtarsın" deyince, Xalid Beg de "Benim kurtulmamı istemeyin, dua edin ki Allah Kürd halkını kurtarsın." der.
- Bu sözün üzerine Şeyh Aladdin yanındaki talebesine; "Kalk biz dersimizi aldık" der.

Malumunuz, Ohin ve Norşin Şeyhleri etkin olduğu çevreye yaptıkları telkinlerle Şeyh Said hareketine destek sunmazlar. Ama sürgünlerden de kurtulmazlar.

***

- Şeyh Abdullahê Melekani, Şeyh Said hareketinde Varto-Muş hattının cephe komutanıdır.
- Yaşam öyküsünü yazarken yakın akrabaları başta olmak üzere, Kürd yazılı kaynakları, Çolig ve Bongılan çevresinde konuya vakıf ve Kürd sorununa duyarlı kişilerle şifahi ve yazılı görüşmelerim oldu.
- Bu kişiler ve aileleri halende Şeyh Abdullahê Melekani ailesiyle hareket dönemi ve sonrası tarihi dostlukları ve akrabalıkları olan kişilerdir.
- Bu kaynaklara muhatap olan çevrelerin arasındaki düşünce ve bilgilere yaklaşım konusunda konsensüs yok ve beklenemez de.
- Sağolsunlar, Şeyh Abdullahê Melekani'yi yazmam konusunda dikkat etmem gereken hususlardaki önerilerine anlam vermeye çalıştım.
- Bu önerilerin arasındaki düşünce farklılıkları, tıpkı işçi sınıfı ve burjuva sınıfının ortak paydada buluşması gibi uzlaşmaz çelişkiler hattına benziyordu.
- Bu çelişkiler ve farklılıklar Kürd tarihinde kabul etmesekte bir realitedir. Örneğin Palu Şeyhleri ile Norşin Şeyhleri, Bedirxan ailesi ile Cemilpaşa ailesi, Cibranlı Xalid Beg'le binbaşı Kasım, Bişare Çeto ile Cemile Çeto arasındaki farklılıklarda olduğu gibi birçok örnek vermek mümkündür.
- Kürd aydınlarında ağırlıklı olarak kendi ailesini, yakınlarını sürekli ön-planda tutarlar. Bu gerçekliği yazılan birçok kitaplarda "hatıratlarda" görmek mümkündür.
- Şeyh Abdullah Efendi hakkında öyle çok şeyler yazıldı ki, taraflı, ön yargılı, eksik ve yorumlara açık.
- Bir arkadaş bana yazmamam yönünde telkinde dahi bulundu.
- Ama,Şeyh Abdullah Melekani'yi yazmamak bir eksiklik olacağı gibi, hakkında bilinenleri Kürd halkına sunmamak, veya mahrum bırakmak haksızlık olurdu.
- Olaylara yaklaşırken benim akrabam, benim çevrem, geçmişte sorunlarımız olmuş şeklinde düşüncelerden hareket ederek değil, ancak tarafsız yaklaşmak suretiyle duygulardan uzak, nesnel ve sağlıklı bilgilere ulaşılabir.
-Tarihte Kürd aileleri ,aşiretleri arasında yaşanmış bu olumsuzluklara rağmen, günümüzde bu ailelerin bireylerinin çoğunun çocukları ortak hareket etmektedirler.
-Kürdler geçmişiyle hesaplaşarak birliğe ulaşabilirler ve geçmişe doğru hesaplaşıldığında kolay kolay hata yapılamaz. Bu hesaplaşma yapılırken karşılıklı ön yargı ve tepkicilikten kaçınılmalıdır. Tarihi birikim, doğru ve yanlışların karşılaştırılmasıyla ortaya çıkar.

***

- Türk tarihinde, Kürdlerle ilgili kasıtlı bilgi kirliliği azami boyutlardadır, İstiklal Mahkemesi'ne ilişkin söylenen ve yazılanların tümü Kürdleri aşağılama, küçük düşürme ve dezenformasyon (bilgi çarpıtma) amaçlıdır.
- Bu kaynaklar elbette süzgeçten geçirilmelidir. Kaynağı yazanın, yetiştiği ve görev yaptığı ortam, vermiş olduğu taraflı kararlar, yaptığı zulüm ve katliamlar, hangi duygularla olaylara yaklaştığı iyi tesbit edilmelidir.
- Bu kaynaklardan örneğin Varto tarihini yazan M. Şerif Fırat'ın, İstiklal Mahkemesi'yle ilgili anılarını yazan savcı Süreyya Özgeevren'in, Genelkurmay harp tarihi belgelerinin taraflı ve küçük düşürücü olduğunu belirtmek isterim.
- Aynı şekilde Kürd tarafında da bu çarpıtmaları gözlemledim. Bakıyorsun Cibran aşiretinden biri çıkıp röportajında (Selim Kılıçoğlu) Şeyh Said'i ve Şeyh Abdullah Melekani'yi küçük düşürüyor. Yine Şeyh Said ailesinden (A. Melik Fırat) kitabında Melekanlı Şeyh Abdullah'a aynı yaklaşımı gösteriyor. Kelaxsi Şeyhleri ile Çan Şeyhleri arasında yazılan ve söylenenlerde de bunları görmek mümkündür.
- Ayrıca bu konuda Mehmet Bayrak, Ahmet Kahraman ve Uğur Mumcu'nun yazdıklarını da irdeledim. Örneğin Ahmet Kahraman binbaşı Kasım'la ilgili olayı anlatırken referans olarak Varto/Xormek aşiretinden Ali Haydar Dikmen'den bahs eder. Kimdir bu Dikmen? Kemalisttir ve M. Şerif Fırat ile yakın akrabadır.
- Şeyh Said hareketine karşı M. Şerif Fırat'la ortak roller almışlardır. Binbaşı Kasım'ı, yurtsever bir Kürdle değil, Haydar Dikmen'le aşağılamaya çalışıyor.
- Bir söz var "tencere dibin kara seninki benden kara" misali,

ŞEYH ABDULLAH'IN YAŞAMI VE AİLESİ HAKKINDA BİLGİLER

-Şeyh Abdullahê Melekani'nin İstiklal mahkemesi kayıtlarında 1925 Hareketi esnasında 38, Molla Abdullah Deniz'in "Melekan Şeyhleri" kitabında ise 39 yaşında olduğu yazılmıştır. Bu durumda 1886 veya 1887 doğumludur.
- Melekan Şeyhlerinin kökeni 1600 yıllarında Botan bölgesinden gelen Molla Mustafa-i Cizirî'ye "Melo Kal"a dayanır. Melekan veya Melon kelimesinin kökeni Melo kal "pişmemiş imam-genç" kelimesinden gelir.
- Mello Kal'ın 10 çocuğu olduğu, Melekan neslinin bu çocuklara dayanarak günümüze kadar geldiği söylenmektedir. Tarih boyunca Melekan köyü bölgede Nakşibendi geleneğinin ilim merkezi işlevini görmüştür.
- Melekan'ın sosyal, siyasal işlevi ve manevi iklimiyle bölgede yakın döneme kadar sürdürdüğü misyonu herkes tarafından bilinmektedir.
- Şeyh Abdullah Efendi işte bu beldede dünya ya gelmiştir, babası Şeyh Mahmud Efendidir.
- Şeyh Mahmud Efendi'nin Şeyh Abdullah, Ebubekir, Mustafa, İbrahim ve Remziye adında toplam beş cocuğu vardır.
- Şeyh Abdullah Efendi medrese eğitimini 1900'lu yıllarda kısa bir süre üç aylığına Muş'ta müderrislik yapan İlyas Sami Bey'in yanında yapar. İlyas Sami Bey o dönem İttihat ve Terraki'nin bölgede önemli figürlerindendir. Bidlis ve Muş mebusluğu yaptı. Ermeni soykırımından suçlu bulunduğu için bir dönem Malta'da sürgünde kalmış, en son Muş ve Diyarbakır sokaklarında kimsesiz ve perişan bir şekilde ölmüştür.
- Kürd tarihinde bir ihanetçi olarak tıpkı binbaşı Kasım gibi ölümü trajiktir.
- Şeyh Abdullah Efendi nin asıl yanında eğitim gördüğü ilk kişi ve hocası bir dönem Ardüşen müftüsü olan Molla Hasan'dır. Boglan'da bu din adamı Mezralı Mella Hasan Kuk olarak bilinir. Molla Hasan en son Dareheni sancağı/Peçar ilçesinde müftülük yaparken (1896) vefat eder, Peçar/Güldiken'de meftundur. Mella Hesen'in ailesinin günümüzdeki soyadı (Söylemez) dir.
- Şeyh Abdullah Efendi'nin iki eşi vardır. İlk eşi Muş'ta Aladdin Bey ailesinden İzzed Beyin kızı Nafiye hanımdır.
- İkinci eşi Şeyh Said'in kızı Xayriye Hanım'dır.

ŞEYH ABDULLAH EFENDİ'NİN İDAMI SONRASI AİLESİNİN YAŞADIKLARI

- Şeyh Abdullah Efendi idam edildikten sonra ailesi ve eşleri sürgünden kurtulmak için uzun süre yörede saklanırlar.
- Şeyh'in ailesi yaklaşık 4 yıl Perxo'da o dönem ikamet eden Ardüşenli Ginc miresi Mahmed Beg ve kayın babası Mahmud Beg aileleri tarafından korunurlar. Kısa dönemlerde de olsa Omeran aşiretinin ileri gelenlerinden Yasin Efendi ve Tavz aşiret ileri gelenlerinden Hacı Yusuf Gül Şeyh'in ailesine sahip çıkarlar.
- Şeyh Abdullah Efendi'nin hayatta olan tek kızı (Amine) babasının idamından sonra saklandığı Omeran aşiretinin ileri gelenlerinden Yasin Efendi'nin evinde doğar.
- Şeyhin eşinin üzüntüden sütü kesilir çocuğunu emziremez. Mahmed Beg'in eşi Zeliha Hanım'ın (Mahmud Beg'in kızı) emzirme çağında Raziye isminde bir kızı vardır.
- Mahmed Bey eşine gerektiğinde kendi çocuğunu değil, Amine Hanım'ı emzirmesini buyurarak, hayata kalmasını sağlar.
- Ginc Mireleri Mahmud ve Mahmed Begler'in bağlı oldukları bir aşiretleri yoktur, ama çevrdedeki aşiretlerle olan tarihi, sosyal ve ailesel ilişkilerden dolayi nüfuz sahibidirler.
- Mahmud ve Mehmed Begler hareket başladığı zaman direk hareketin içinde yer almazlar. Rivayet odur ki Şeyh Abdullah ve ekibi bir karar alırlar. Kötü bir durumla karşılaşılması halinde aile bireyleri Ginc Miresi Mahmed bey tarafından korunacaktır ve öyle de olur.
- İstiklal Mahkemesi kayıtlarında yer alan ifadelerde böyle bir karardan bahsedildiği söylenmektedir.
- Ginc mireleri zaten bu yardımı yaptıkları için de çok ağır bedeller öderler. Çünkü Mahmed Bey'in iki oğlu Macit ve Şükrü Bidlis'e götürülerek cezaevinde zehirlenerek, bazı rivayetlere göre asılmak suretiyle şehadete ulaşırlar. Hâlâ mezar yerleri bile belli değildir.
- Ginc Miresi Mahmed Beg'in kayın biraderi Süleyman Beg (Mahmud Beg'in oğludur) Muş ovasında ihbar sonucu pusuya düşürülerek şehid olur. (Süleyman Beg'in ailesi bugün Gül soyadını taşımaktadır)
- Çocukları şehid edilirken Mahmed ve Mahmud Begler tutuklanırlar ve akabinde Konya, İsparta şehirlerine sürgüne gönderilirler. Devlet bununla da yetinmez, köylerini ve evlerini talan ederek yakarlar.
- Hareket bastırılıp, sürgünler bitince Mahmed Beg kendi zilliyetinde olan Şerafeddin yaylağını, Şeyh Abdullah'ın hayata kalan tek çocuğu, eşinin sütünü emen ve bu nedenle "kızım" dediği Amine Hanım'a bağışlar. 1972-77 yılları arasında Şerafeddin dağlarına kadastro girer. Tapu tescil işleri yapılan bu yaylalar Amine Hanım adına kayıt edilir. Mahmed Beg'in çocukları babalarına ait olan bu mülklerinden feragat ederler.

-Devlet kendisinden olmayan kim vardıysa sürgün ediyordu, yeterki o adam toplumda görünen biri olsun. Çolig'de halk arasinda Kırdki bir söz var; "Kom ug tasêk awk pê biyen germın hemı surgun kerdiy." Türkçesi; "Bir tas suyu ısıtabilecek kadar becerisi olan herkesi sürgün etmişler."

- Yine Şeyh Said'in kardeşi Bahaddin'de harekete soğuk bakar ve katılmaz. Daha sonra evinde namaz kılarken pencereden "dışardan" sıkılan devletin kurşunuyla öldürülür.
- Dönemin zulümünü karakterize etmesi bakımından şu tesbiti yapabiliriz.
- Türk sömürgeciliğinin isyan eden-etmeyen ayrımı yapmadığını, Kürdleri topyekün tasfiye etmek ve coğrafya'yı ilerde tehlike yaratacak aile ve şahsiyetlerden temizlemek için "tedip-tenkil" hatta kökten imha yöntemlerini devreye sokmuştur.

1925 HAREKETİNDE MELEKANLI ŞEYH ABDULLAH'IN ROLÜ

- Şeyh Abdullah Efendi 1925 hareketinden evvel Osmanlı-Rus savaşında Bongılan/Gırvas mıntıkasında çadır kurar ve milis alayı oluşturarak dışardan getirttiği subaylarla birliğine eğitim verdirir. Şeyh Abdullah ın alayı Kop'a "Bulanık" kadar gidip, Rus işgaline karşı savaşıyor. Bu savaşta Şeyh Abdullah'ın alayında bölgede çok şehid de verilir.
- Şeyh Said Efendi hareket başlamadan evvel 06.01.1925 tarihinde Kanireş köyünde Cibranlı Kamil Bey'in evine gelip, bir toplantı yapar. Bu toplantıdan iki gün sonra da beraberindekilerle Boglan/Melekan köyünde Şeyh Abdullah'ın evine gelirler. Şeyh Abdullah Efendi, Şeyh Said Efendi'nin hem damadı, hem de yeğenidir.
- Şeyh Said Efendi fazla zorlanmadan ailevi ve dini bağlılıklarından dolayı Şeyh Abdullah Efendi'yi kısa sürede ikna eder. Hareketle ilgili Melekan köyünde ilk planlamalar yapılır.
- Bu planlamaların Muş-Bidlis cephe aktörleri Şeyh Ali Rıza Efendi, Şeyh Abdullah Efendi, Cibranlı Kamil Beg, Zirkanlı Kerem Beg'lerden oluşmaktadır.
- Şeyh Abdullah'a bu planda verilen görev, Solaxan, Omeran, Zıkte aşiretleri ile Cibranlı Kamil ve Baba Begleri de yanına alarak Varto ve Xınıs kurtarıldıktan sonra Malazgirte Hesenanlı Halit Beg ile birleşip Bidlise yönelmektir.

***

- Şeyh Abdullah, Piran olayı patlak verir vermez harekete geçiyor. Gırvaz köyünde büyük bir toplantı yapıyor. Toplantıya çevreden gelen 3 bin kişi katılıyor. Harekete geçmek için Şeyh Abdullah’ın emrini bekliyorlar. Şeyh Abdullah bir konuşma yapar.
- Bu toplantıdaki konuşmaları Varto/Dadinan köyünden merhum Melle Selim'e atfen aktarmak istiyorum.
- Melle Selim, isyana katılmış, önder kadrolar arasında yer almış bütün ailelerle iç içeydi. Melle banda alınmış tanıklığında, Kasım olayını, yani Şeyh Abdullah'a nasıl yanaştığını şöyle anlatıyordu:
- Şeyh Abdullah; İçimizde askerliği ve savaşı bilen yok. Askeri komutan Halit Beg’di, O da Bitlis’te ceza evinde. Bize Halit Bey gibi biri lazım, diyor
Toplantıya katılanlar heyecanlı. Bitlis’e doğru yola çıkmaya karar veriliyor. Bu sırada Kasım’ın kardeşi Reşit ortaya çıkıyor. Gidip Şeyh Abdullah’ın elini öpüyor. Emrinde olduğunu söylüyor:
- Varto hazır. Kasım, bizzat Varto’yu teslim edecek. Sizi götürmeye geldim, diyor.
Şeyh Abdullah şaşırıyor:
- İyi ama diyor, Kasım bizimle beraber değil, bildiğimiz kadarıyla o, devlete çalışıyor.
Reşit, Kasım’a iftira edildiğini, ajan olmadığını, hareketi desteklediğini söylüyor. Kasım’ın kendisini kanıtlaması için fırsat verilmesini istiyor, yalvarıyor. Şeyh Abdullah, bunun üzerine yumuşuyor. Askeri bilgiye sahip kişiye ihtiyaç nedeniyle de Kasım’ın katılma isteğine rıza gösteriyor.
Kürt ileri gelenlerden kimsenin Kasım’a güveni yoktu. Ama olayların sıcaklığı içinde Şeyh’e karşı çıkıp itiraz etmiyorlar. Gırvas’tan Varto’ya doğru yola çıkılıyor. Yolda, köylerden kopup gelen atlılar da katılıyor. Kafile büyüyor. Bağlu, Baskan, Dadina ve Rindalya köylerinden Varto’ya gidiliyor. Varto kansız teslim alınıyor.
Bu sırada Kasım korkular içinde. Adı ajana çıktığı için vurulup öldürüleceğinden korkuyor. Bir adamını gönderiyor Şeyh Abdullah’a,
- Eğer hayatım garanti altındaysa ve kabul ederse, gelip elini öpmek istiyorum, diyor.
- Gelsin, diyor Şeyh.
Kasım, çıkıp geliyor. Eğiliyor. Şeyh’in ayağını ağzına sokup öpüyor. Sonra ellerine sarılıyor. Ağlamaya başlıyor.
- Hata ettim, diyor. Hareketin başarılı olacağını düşünmemiştim. Pişmanım. Beni affedin. Size biat ettim. Canım, başım ve bütün sadakatim ile davanın yolundayım, diyor.
Şeyh Abdullah, ağlayan koskocaman adamı ayağı kaldırıyor.
- Tamam, diyor. Artık mesele kalmadı. Bizimlesin…
Şeyh Abdullah, onu da yanına alarak Hükümet Konağına gidiyor. Konağı teslim alıyor, Kürt bayrağı çekiliyor.
Hükümet Konağının önünde büyük bir kalabalık toplanmış. Binlerce kişi var. İnsanlar heyecanlı. Kimi heyecandan ağlıyor, kimi dua ediyor.
Şeyh Abdullah, kalabalığa bir konuşma yapıyor. Halkın, Kasım’a güvensizliğini ve öfkesini bildiği için olmalı ki soruyor:
- Davamızda beni önder olarak kabul ediyor musunuz?
Kalabalık bir ağızdan,
- Evet, diye bağırıyor.
Bunun üzerine Şeyh Abdullah şöyle diyor:
- Siz beni kabul ettiniz. Fakat hayatım boyunca silah bile patlatmadım. Savaştan, askerlikten anlamam. Mademki bana güveniniz var, bende cephenizin askeri sorumlusu olarak Kasım Beg’i tayin ediyorum. Sizin bana güvendiğiniz gibi, ben de ona güveniyorum.
Şeyh Abdullah’ın bu sözleri soğukluk yaratıyor. İnsanların yüzü buruşsa da, o anda kimse açıktan “hayır” diye bağıramıyor, ama kimi küsüyor, kimi mırıldanıp arkasını dönüyor, oradan ayrılıyor.
Şeyh Abdullah, Kasım’ın isyana katıldığını ve komutanlığa getirildiğini bildirdiğinde,
Şeyh Said; “olan olmuş” diyerek, memnuniyetsizliğini belirtiyordu.

***

- Hareketin başarısızlığa uğramasından sonra, dağınık olan güçler BONGILAN'DA bir araya geliyorlar. Şeyh Said, İran’a doğru çekilmek düşüncesi ile Şeyh Abdullah’ın bölgesine gelmeyi güvenli bulmuştur.
- Şeyh Said ve Şeyh Abdullaha bağlı güçler tevekkül içinde ne yapacaklarını tartışırlar.
- Bu konuda Tahsin Sever'in konu üzerinde yazdığı makalede konuya açıklık getirmek amacıyla yaşanan bir anekdotu aktarayım.
- Dönemin tanıklarından Mehmet Ali Çeto tarafından anlatılan bir olayı aktarmak istiyorum. Mehmet Ali Bey’in anlatımlarını kendisinden ve oğlu Hacı Sait (Kaya)’yı dinleyenlerden öğrendim. Mehmet Ali Çeto, Solhan Aşireti reisidir. Bölgenin etkin şahsiyetlerinden birisidir. Aynı bölgede olmalarından dolayı Şeyh Abdullah’a daha yakın, manevi bağları olan bir şahsiyettir.

"Solhan’ın İğik Köyünde toplandıklarında Şeyh Abdullah’ı yalnız çağırır ve kendisine bir teklifte bulunur. Teklifi şudur: “Sen bu kafileden ayrılırsan, mevsim koşuları elverinceye kadar dağlarda barındırabilirim. Mevsim koşuları düzeldikten sonra, seni istediğin ülkeye(Suriye veya İran’a) rahatlıkla gönderebilirim, der.” Şeyh Abdullah tekliften sonra Şeyh Said’i eliyle işaret ederek; “bu ihtiyar adamı nasıl yalnız bırakabilirim” der ve teklifi reddeder. Yapılan “yanlışlar” sosyal konumlarından kaynaklanan “yetersizliklerinin” bir sonucudur. Ve Şeyh Abdullah ile sınırlı değildir. Kafilede kuşkuları bulunan ve bunu zaman zaman dile getiren insanlar “vefasızlık” yapmamak için Şeyh Said ve arkadaşlarını terk etmediler. Ve aynı “kaderi” paylaştılar."

***

- Binbaşı Kasım oyalama taktiği uygulayarak, üç gün boyunca kafileyi Varto önlerinde dolaştırmaktadır. Şerafettin Dağı eteklerinden inen kafile Abdurrahman Paşa Köprüsü'nü geçip, Bulanık tarafındaki Melhemli Köyüne kadar yol almıştır. Boşaltılan bu köyde ateş yakarak geceyi burada geçirirler. Önlerinin askerlerce kesildiğini öğrenince tekrar geri dönerler. Murat Nehri önlerine gelen kafile, Murat Nehrini atlarıyla geçmeyi dener. Birkaç atlının denemesi başarısızla sonuçlanır. Hem Murat Nehrini geçmek çok zordur, hem de karşı tepelerde sipere yatmış olan Çerkez milislerce ateş açılmıştır. Bundan dolayı mecburen tekrar Köprüden geçmeye karar verirler. Abdurrahman Paşa Köprüsüne vardıklarında, köprünün çevresinde pusuya yatmış olan Çerkez, Hormek ve Lolan milislerinin yanında, Varto’da karargah kuran Osman Nuri Paşa komutasındaki askerler tarafından ablukaya alınırlar. Ciddi bir direniş göstermeden teslim olmak zorunda kalırlar.

- Köprü üzerinde yakalananlardan binbasi Kasım ve kardeşi Reşit dışında Şeyh Said başta olmak üzere Şeyh Abdullah Melekani, Kargapazarlı Halıt, Diyadinli Temo ve diğerleri idam edilirler. Binbaşı Kasım ve kardeşinin ihanetlerinden dolayı canları bağışlandı. Ama ölünceye kadar Kürd halkı içinde rezilce ve ölümden beter yaşadılar.
- Diyarbakır İstiklal mahkemesinde de binbaşı Kasım'ın ençok yüklendiği kişi kuşkusuz Şeyh Said ve Şeyh Abdullah Melekani'dir. Şeyh Abdullah Melekani, bölgedeki aşiretler üzerinde nüfuzunu nasıl kullandığını detaylı anlatır.
- Şeyh Abdullah'ın bölgedeki aşiretler ve kanaat önderlerini harekete kanalize etmek icin yoğun ilişkileri oluyor.
- 1925 yılının 28 Haziran günü Şeyh Abdullah Diyarbekir Îstiklal mahkemesinde 47 kişilik gurubun içinde şehadet mertebesine ulaşır.


ŞEYH ABDULLAH'IN ÇEVREDEKİ OTORİTESİ VE ÜÇ ANEKDOT

ANEKDOT (1)

- 1998 yılında Almanya'ya mülteci olarak yeni gelmiştim. kaldığım Wuppertal şehirnde Varto/Baskan köyünden Ermeni kökenli Çakır ailesiyle tanıştım.
- Ailenin kaldığım şehirde tahminen 30 cıvarında haneleri vardır. Bir gece Selahattin Çakır'ın misafirliğine gitmiştim.
- Babaları İbrahim amca Ankara'dan çocuklarının ziyaretine gelmişti.
- Tahminen o zaman 85 yaşlarındaydı.
- Benim Çolig'li olduğumu öğrenince ve Şeyh Abdullah Melekani'nin ailesini de yakinen tanıyınca koyu bir sohbet yaptık.
- Tarihin mutfağına yapılan bu yolculukta İbrahim amca Şeyh Abdullah başta olmak üzere Şeyh Ebubekir'e candan ve gönülden bağlı biriydi.
-Ermeni kırımında ailesinin Şeyh Abdullah Melekani tarafından nasıl kurtarıldığını detaylı anlattı.
- Ayrıca, yıllar önce Kanireş'te yaşayan Ermeni demirci Markar hakkında bir makale yazmıştım.
- İbrahim Amca'ya Markarı sordum, Markar'ın kendilerine çok yakın akraba olduğunuda hatırladı.

İbrahim amcanın bana anlattıklarını, Mehmet Emin Sever bir makalesinde aynı olayı doğrulayarak aynen şöyle aktarıyor.

- Bu olay İbrahim amcanın ailesinin yaşadığı olaydır.

- "Mele Selim Taş’ın hac dönüşü Halep’te görüştüğü Ermeni Arif’in babama "Ahmed Sever" hediye ve selamlarını da göndererek anlattığı, Varto’nun Kulan-Baskan’ın Çıpanik platosunda, 80 kadar Ermeni, elleri arkalarında bağlı olarak öldürülmelerini beklerken, haberdar olan Melekanlı Şeyh Abdullah Efendi’nin, Ermenileri öldürmenin büyük günah ve suç olduğunu, İslamiyet’te yerinin olmadığını söyleyerek müdahale ettiği, hiç olmazsa bir kaçının kurtulmasına sebep olduğu, kurtulan bu şanslı insanlardan birinin de kendisi olduğunu söylemişti."

- 1915 Ermeni kıyımında Melekan Şeyhi ve ailesinin gösterdikleri bu duyarlılık çevrede halen anlatılmaktadır.

ANEKDOT (2)

Abdullah Akdeniz, Melekan Şeyhleri adlı kitabın yazarıdır. Aynı zamanda yakın akrabaları sayılır.
Şeyh Abdullah'ın babası Şeyh Mahmud'un aşağıda yaşanan olayı nasıl yatışdırdığını kitaptan alıntı olarak aktarıyorum.

- Kurmançlar ile zazalar arasında meydana gelen tarihi (DERE GUL) çatışması ve Melekanlı Şeyh Mahmud Efendi'nin katkısı ile yatışması:

Yöremizde tarihi bir olay olarak nitelendirilen ''Dere Gul'', ''Nevala Gule''(Gül Deresi) çatısması adıyla anılan önemli bir olaydan basediliyor.

Dere Gul olayı, Kürt halkının bir kolu olan Kurmançlar ile Zazalar arasında 1900'lu yılları cıvarında meydana gelen ve savaşı andıran bir çatışma olmuştur. Bu çatışma Gırvas köyü sınırında meydana gelmiştir. Bilindiği gibi Girvas köyü, zazalar yöresinin baş ucu olan, doğusu Muş ovası, kuzeyi Varto yani kurmançların yaşadığı bölgenin sınırında bulunan bir köydür. Gırvas köyü sınırında bulunan kurmanç halkı üzerinde, Cibran aşiretinin Suvar kolu Temıran boyundan İbrahim Bey (İbrahime Sınco) hüküm sürdürüyordu. İbrahim Bey'ler de diğer kurmanç aşiretleri gibi Hamidiye alaylarının bir kolunu temsil ediyordu. Askeri birlik sahibi, silah ve cephaneleri bol bir aşiret idi. Zaza halkının ise ne askeri birliği ne silahı ne de cephanesi vardı. İlkel silahlardan olan balta ve sopaları vardı. Zaza köylerden biri olan Girvas'ta ise, o zaman Hacı Ahmet Ağa (Hacı Was) adında, bugün soyadları 'Bingöl' olan aileden degerli bir zat riyaset ediyordu. Bu olaylar o dönemlerde Şeyh Mahmud'un devreye girmesiyle sulhla sonuçlanır.

ANEKDOT (3)

Şu anda Çolig'de DTP il başkanı olan Xormek aşiretine mensup, Halis Yurtsever Ağa köy mezrasını anlatırken bölgede yaşayan bir olayı aktarıyor.

Karlıova ilçesine bağlı Çırık(Taşlıçay) Köyü ile Toxlîyan(Toklular) köyü arasındaki Mêrga Gındoran Karlıova'nın Boran(Boncukgöze) köyü sınırları içerisindedir. Bu Gındoran çayırı meselesi on yıl devam ediyor ve 185 insan ölüyor. Alınan kararlar ve Karer Hormek aşiretinin o dönemdeki konumu ve aşiretler arası durumu oldukça iyi ve hatırı sayılır bir konumdaydı.

Keşke o Küçük Ağa konağının yıkık duvarlarının dili olsaydı da, o günleri günümüzdeki insanlara bir anlatsaydı… Konağın o misafir odasına kimler geldi. Hangi kararlar alındı, kararlar alınırken kabile reislerinin katkıları ve çıkan ortak kararlar neydi? Ayrıca Mêrga Gindoran meselesi iki kardeş arasında oluyor ve 10 yıl devam ediyor, 185 insan bu çayırın uğruna ölüyor. Bu meseleyi kim devreye giriyorsa hiç kimse barışı sağlayamıyor. Solhan’ın Melekan Şêxlerinden Şeyh Abdullah bir elçiye mektup vererek Karerli Küçük Ağa'ya gönderiyor. Gelen mektubu Küçük Ağa kendi kabile reisleri ile değerlendirdikten sonra, Qerbaşan (Karbaşan)ve Sağniste ki Şukuran –Zıktê aşiret reislerini de yanına alarak önce Karlıova'nın Çırık(Taşlıçay) köyüne küçük kardeş olan Selimê Dewrêşin(Selimê Topal’ın) evine, oradan da Toxliyan (Toklular)köyünde oturan büyük kardeş Xalıt Begin(Halit Beyin) evine gitme kararı alınır. Bu karar üzerine, Karer Hormek Aşiretinden bir heyet ile diğer Qerbaşan (Karbaşan) ve Şukuran aşiretinin heyetleri ile birlikte gidip bu barışı sağlıyor…

- Bu olayda, Şeyh Abdullah Efendi'nin saygınlığının o dönemlerde Xormek ve Lolan aşiretleri tarafından nasıl kabul gördüğünü ortaya koyuyor.

ŞEYH ABDULLAH'IN AİLESİ GÜNÜMÜZDEKİ KONUMU

- Şeyh Abdullah ailesinin yakın dönem en etkin mirasçısı ve kabul gören kişisi kuşkusuz Şeyh Vahdeddin Efendi'dir. Vahdeddin Efendi, Ebubekir Efendi'nin oğlu ve amcası Şeyh Abdullah'ın tek çocuğu ve kızı olan Amine Hanım'la evliydi.
- Bongılan, Kanireş, Varto, Çolig, Muş ovasında etkin bir nüfuza sahipti.
- Vahdettin Efendi, Çolig'de yakın komşumdu. Çocuk ve torunları ile yakın dostluk ilişkilerimiz vardı.
- Melekan Şeyhleri, bölgede yaşanan bir çok olay ve anlaşmazlıkların çözümünde sıklıkla başvurulan bir ocaktır.
- Melekan Ocağı, adeta bir sulh mahkemesi işlevini görürdü,

***

- Şeyh Vahdeddin Efendi kendisi ve çocukları Kürd ulusal meselesinde duyarlı ve yapıcıydılar.
- Melekan yakınında Hanzerşah'ta yakın dönemde yaşanan ve 19 köylünün PKK tarafından katledilmesiyle sonuçlanan olaydan sonra devlet Hanzerşah köyünü koruculaştırdı.
- Şeyh Vahdeddin Efendi bu olaylardan dolayı çok rahatsız oldu. Köylülere silah almamaları yönünde telkinde bulundu.
- Bir dönem çok iyi hatırlıyorum Şeyh üzüntüsünden ve can güvenliğinden dolayı Çolig'i terk ederek Ankara'da bir nevi inzivaya çekildi.
- Çok iyi hatırlıyorum, 1991 seçimlerinde şehid İbrahim İncedursun bağımsız DEP adayıdı.
- Şeyh Vahdeddin'in aile bireylerinden torunu Nasır aktif olarak DEP e çalışıyordu. Bu durumdan rahatsız olan dönemin valisi Şeyh Vahdeddin Efendi'yi makamına davet eder. Nazikce Şeyh Vahdeddin'i tehdit eder.
- Şeyh Vahdettin Efendi'ye, çevresinin DEP'e oy vermemesi yönünde baskı kurmaya çalışırlar.

SONUÇ

Şeyh Abdullah ve ailesinin kökleri Mezopotamya coğrafyasının derinliklerinden gelir.
- Melekan, klasik Kürd medreselerinin asırlarca bölgede Feqi yetiştiren misyonuna sahiptir.
- Nakşibendi geleneğinin bölgede tasavvuf merkezidir.
- Nakşilik tarikatı'nın menşei Kürddür. Ve ulusal mücadelede ağırlıklı olarak muhalif rol oynamışlardır.
- Melekan şeyhlerine bağlı olup, Boğlan/Hırbızun'dan Muş/Ziyaret "Meğdi" beldesine göç eden şehid Şeyh Mehmet Emin Bingöl ,
- Yine Varto/Dadinanlı Melle Selim gibi Kürd yurtseverleri üzerinde Melekan'ın ilimi ve manevi havası olduğunu hatırlatarak,
- Şeyh Abdullah efendi ve aile silsilesine baktığımızda bölgede barışı, hoşgörü ve uzlaşmacı kimlikleriyle hep önplanda olmuşlardır.

- Şeyh Abdullah Melekan'ın eksik yanı yada zaafı askeri ve siyasi tecrübesizliğidir. Ayrıca binbaşı Kasım'a olan aşırı güvenmesinin öngörüsüzlük sayılacağını bir realite olarak görmek gerekir.

Son söz olarak, araştırma ve inclemeye dayalı bu çalışmalarım ağırlıklı olarak yazılı kaynaklara dayanmaktadır. Yanlış, eksik, taraflı bilgiler olabilir. Yararlandığım kaynakları mümmkün olduğunca yorum yapmadan yansıtmaya çalıştım. Şeyh Abdullah Melakani hakkında bilgilendirmede bulunarak konuyu zenginleştirecek, eksik ve yanlışların düzeltilmesine katkıda bulunacak doğru bilgiler için şimdiden teşekkür ederim.

Kürdlük davasında şehadete ulaşan Şeyh Abdullah'ı rahmetle anıyorum.

Selam ve saygılarımla.





30/01/2012 04:43
Sayın Zuaxpayıc,
Yazınız, Mallon?un tarihteki rolü hakkında yazılmış en gerçekçi bir metindir. Eline sağlık, duyarlılığınız ve tarafsızlığınızı saygı ile selamlıyorum.
Bu konuyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
1. Resimde önde Şeyh Said?in yanında oturan Melekanlı Şeyh Abdullah?tır. Bir çok kaynakta, Şeyh Said?in arkasında ayakta duran kişiyi Şeyh Abdullah olarak gösterir bu yanlıştır. (Bkz.. http://www.bilgin.nu/photos/index.php?id0) Şeyh Abdullah?ın fotoğrafı halen Bölgede birçok akrabasının evinde asıldır.
2. Molla Hasan ile ilgili sanırım bilgi eksikliği vardır. Molla Hasan?ın 2 erkek (Nazif, Sahap) ve 3 kızı (Zöhre, Naze, Rukiye) vardır. Şuan hiçbir çocuğu sağ değildir. 1915 Rus işgali sırasında Molla Hasan diğer akrabalarıyla beraber, Ruha?nın Hilvan İlçesi?nin Hamdun (Göle bakan) Köyüne hicret ederler. Burada yaklaşık 2 yıl kalırlar. Rus işgali sona erince, 1917 yılının ilkbaharında geri dönerler. Palu?a gelince Molla Hasan kafileden ayrılarak Peçar?a alamadığı maaşını almak için gider. Fakat burada vefat eder. Vefat ettiğinde 50 yaşına yakın olduğu söylenir. Molla Hasan öldüğünde oğulları Nazif?in 7, Sahab ise 4 yaşında idi. Bu iki erkek çocuğu Mezra Köyünde yaşadılar ve burada vefat ettiler. Bunların soyadları Çelik?tir. Kızlarına gelince Zöhre (Özer) Bazmanan?da, Naze (Bingöl) Kasman Köyünde, Rukiye(Söylemez) ise Qamışlı Köyünde evliydiler. Görüldüğü gibi Molla Hasan?ın soyadı Söylemez değil ÇELİK?tir. ( Kaynak Molla Hasan?ın Torunu İbrahim Çelik (Nazif?in büyük oğlu). Molla Hasan?ın doğumu takriben 1866-1867?dir.
3. Şeyh Said?in beraber olduğu kafile İran?a geçmek için Abdurrahman Köprüsünü geçerler. Fakat önlerinin kesildiği ve öncü birliklere milisler(korucular) tarafından ateş edilir. Melhemli Köyünde bir süre kalırlar. Anlaşılan burada ciddi bir istişare yapılır. İstişare sonucunda neden geri döndükleri tam anlaşılmaz. Fakat güvenilir rivayetlere göre, kafile Solhan?a geri dönüp havalar düzelinceye kadar kaldıktan sonra İran?a geçmeyi planladıkları söyleniyor. Burada önemli olan kafilenin geri döndüğüdür. Şuana kadar Şeyh Abdullah?ı suçlayanlar hep kafilenin giderken yakalandığı bunu da Kasım Bey?e dolaylı olarak Şeyh Abdullah?a faturayı keserler. Kafile geri dönünce yakalanması, şuana kadarki bütün suçlamaların altını boşaltıyor.
4. Şeyh Abdullah?ın ailesini tanırım. Şöyle bir özellikleri vardır. Kendileri hakkında yazılı dokümana önem vermezler. Yani kendilerini yazmazlar. Akrabaları, bu güne kadar Şeyh Abdullah?a yapılan bütün iftira ve karalamalara sessiz kaldılar. Kendilerine durum arz edilince de, başkalarıyla münakaşaya girmek istemediklerini, zaten Bölgedeki tüm tanınmış aileler doğruyu bildiklerini eski defterleri açtığımızda bazı ailelerin torunlarının incineceği dolayısıyla bu dosyaları beraberimizde mezara gömeceğini ifade ettiler. Doğrusu Serhat Bölgesi bu olayı biliyor fakat diğer bölgeler olayı sadece tek kaynaktan aldı ve yanlış bilgilendi.
5. Aslında Şeyh Abdullah 925 hareketine temkinli yaklaştığı, mümkün olduğu kadar yapamayacağı işler için taahhüt vermediği, hareketin özellikle askeri ayağının zayıf olduğu, milislerin eğitimsiz olduğu gibi konuları defalarca yakınlarına izah ettiğini görgü şahitlerinden dinledik. Ciddi bir incelemede, Diyarbakır?da idam edilenlerin büyük çoğunluğunu Şeyh Abdullah?ın akrabaları ve yakın arkadaşları olduğu rahatlıkla anlaşılır. Bedelini canıyla ödemiş birine iftira atmak kadar ahlaksızlık olamaz. Selam ve hürmetlerimle?





  • Xwendeq Benahol merhaba orhan.şeyh Abdullah melakani efendiyle ilgili serbestideki yazınız genelde olumlu olmuştu.1925 şeyh said hareketiyle ilgili enaz yazı ve yorum yapılıp ama bu hareketin odağındaki gelişmeler bu cephede olmuşturve yine ilgiçtir bu cephenin hakında en az yazıda şeyh Abdullah efendiyle ilgilidir.serbestide yorum bölümünde uzun bir yazı yazacağım .burda kısaca değinirsek,Şeyh Abdullah efendi gerçek bir veli ve toplum lideriydi.yaşamıyla ilgili yazdıkların doğru şeylerdir.yalnız şerafettin yaylalarıyla mexmud beyin hiç bir alakası yoktur,o yaylaların çoğu eskiden oralarda yaşayan ve yarı göçebe olan acem oldukları söylenen biliki aşiretine aittiler.bunlar zamanla buraları terk edip irana gidince osmanlı devleti bunları hazineye devretmişve sonrada ihale üsülü ile satışa koymuşlar bu yaylaları Şeyh Abdullahedfendinin babası Şeyh mahmut efendi bu ihalelerde almıştır.yukarıda demiştimya büyük veliydi ,şeyh abdulah efendi bu yaylalaydan gelen kira bedellerini asla yemezdi,yanında şahit bulundurarak bu kira gelirlerini fakir fukaraya ,yetimlere kısaca ihtiyaç sahiplerine verirdi,çünkü onagöre emek sarfetmeden gelen kazanç yenilmezdi ve mekruhtu.Şeyh Abdullahla ilgili diyer bir konuda Ermeni kıyımındaki duruşuydu.o tarihte osmanlı şeyhulislam ınfetvasına karşı çıkan elle sayılacak kadar az kürd uleması vardır.bunlardan biriside Şeyh Abdullah efendidir.Ermenileri imha fetvasına karşı çıkmış ,çevresindeki herkesi uyarmış ve böylebir hareketin canilik ve cinayet olacağını söylem,ş ve mektuplarla tüm hoca ve meşayiki ikaz etmiştir,bu sayede belkide binlerce masum Ermeni nin hayatı kurtulmuştur,..... yazındada belirtiğin yüzbaşı kasımbey le ilgili konuda Şeyh Abhulllahın tavrı bazı kişiler ve ve kendini bilmez sözde yazarlar tarafından bayağı süistimal edilmiştir,bir suçlama yapılıyor , Şeyh Abdullah kasımıreşi niye öldürtmedi veya onun ihanetini niye durdurmadı.. Bir kürd başkaldırısı var silahlı ama askeri disiplini sağlıyacak ve askeri komutanlık yapacak kimse yok.,varto cephesinde askeri taktik veya saldırı deneyimine sahip hiç kimse yoktu ve kasım bu işi üstleneceğini söylüyor emekli bir yüzbaşı olarak,ve hatta görevi aldıktan sonra ilk önerisi harp divanının kurulmasını oluyor ,kaçacak olan kişi olursa yargılanıp kurşuna dizilmesini öneriyor.. Şeyh abdullah bu öneriye karşı kasıma diyorki kaso kaso biz insanları daha iyi yaşamaları için , uğraşıyoruz öldürmek için değil. vartoda 400 veye 500 silahlı kürd vardı ve bunların en az yarısı cibran eşiretine mensuptular,,kasımda bu eşliretin bir koluna mensuptu.yüzbaşı kasımın öldürmek istiyenlerin .
    Pazar, 23:17 ·

  • Xwendeq Benahol devamıdır........yüzbaşı kasımı öldürmek istiiyenlerin olduğumnu şeyh Abdullah biliyordu ve bunu sezmişti .onları çağırarak böyle bişe yaparsanız biz zaten zor durumdayız böyle bir hareket bizi birbirine düşürür bizi, parişan eder vazgeçin dedi.o şartlarda bu tavır dğrudeğilmiydi.. diyelimki bu karar bize şimdi yanlış geliyor olabilir karar diyalimki yanllıştı 1925 hareketinde hiçmi başka yanlış kararlar verilmedi, ..şeyh said efendinin piranda ki kararları veya şeyh abdirahimin pirandaki tavrı bir hareketin doğmadan ölmesini sağlamadımı, ama bilinçli bir tavır değil yanlış kararlardı ve tamamem masumdurlar..zaten bu hareketin neresinde doğru kararlar verildiki .zamanlamasımı deseniz.,organizesisliğinimi deseniz bu ve bunun gibi kararlarla zaten hareket başarısız oldu..bunlaray,tapıcı eleştiriler yapabiliriz ama hadi aşarak karalama ,iftira ve saygısızlık asla yapılmamalı ve tüm kürdistan şehidlerine azamı saygı göstermaliyiz......bizim toplumda 1925 hadisesine tertelé şexon diyorlar..yani öncüler genelde demekki şeyhlerdi...şeyhler savaşmasını nerden bilsinlerki erken bir provakasyonla hareket boyunlarında kaldı ve neticede beliudi bu andan itibaren..bakın ilginç bir aneknot anlatayım...hadiseden sonra mahkumlar oluştu bixde firarlar denilirdi ve bunlardan biride şeyh abdulletif efendiydi kendisi şeyh abdulahın halifesiydi ve şehid şeyh mehmedemin bingölün babasıdır,,firarken varto tarafında arkadaşları bir köye gidip ekmek getiriyorlar,,ama şeyh ekmeği yemiyor..arkadaşları soruyor niye yemiyorsun .şeyh diyorki siz köyden ekmek isteyince silahlıydınız ve köylü belkide korktuğu için size ekmek verdi,bu ekmek bu durumda haramdır ben yamem...yaw şeğim etme eyleme biz acız perişanız telef olacağız başka caremiz yok ..,şeyh ikna olmaz ve kendisi vebirarkaşıdaha beraber silahsız köye tekrat giderler ekmek alıp gelirler..ş,mdi şeyh abdullah ta şeyh said te ve hata diyer liderlerde bu anlayış taki insanlardı.bunlarla savaş ve hareket komutanlığı olurmu iyi akşamlar
    Pazar, 23:46 ·

  • Orhan Kaya Merhaba Keke, degerlendirmelerinizi ilgiyle takip ediyorum. Aslinda senin telefonunu aldim,sanada ulasmak istedim.Senin konu hakkindaki düsüncelerinide alsaydim daha mükemmel bir Seyh Abdullah portresi ortaya cikardi. Tabi senin bu bilgilerinide kayit altina alarak illerde cikarilmasi düsünülen kitapta tüm bu bilgilerden faydalanilactir. Keke benimkisi acikcasi yorum cok az,agirlikli arastirma ve incelemeleri az hatayla degerlendirmektir. Biliyorum cok karmasik bilgi kirliligi,tarafli degerlendirmeler bunlari ortaya koymaya calistim.Seyh abdullahi arastimam konusunda eksik ve yanlislari ,bana cok detayli veya cok önemli olup yazmadigim bilgileri iletirsen sevinirim, selam ve saygilarimla,
    Pazar, 23:56 ·

  • Xwendeq Benahol merhaba orhan,yüzeysel bir yorum yaptım yukarıda .geçenlerde ağrılı bir arkadaşla görüştüm bana belgesel yaptığını ağrı belgeselini yaptığını ve niyetinin 1925 şeyh said hareketiyle ilgili belgesl yapmak olduğunu ama bukadar zorlanacaklarını düşünmediklerini söyledi..niye dedim yaw dedi okadar yanlı yorumlar kirli bilgi vede bilgi kitliliği varki her aile kendine çekiyor sanki bir rantı paylaşamıyorlargibi vs..vs belki vazgecerizde dedi:D 1925 hareketiyle ilgili doğru bir tarihi değerlendirme maalesef şimdiye kadar yapılmamıştır..yapılanlar tarafgil parça parça ve eksiktir



Xwendeq Benahol bu yazının serbesti dergisinde ki fotopraftaki kişilere gelince,sağda oturan Şeyh said dir,yanında solda oturan Şeyh Abdullah dır, sağdaki ayakta olan (şeyh saidin arkasındaki ) varto hacibegankı Şeyh ali Şeyxmus tur,ortadaki uzun boylu meşhur binbaşı kasımdır ve sol ayaktaki ise kesin olmamakla birlikte zorabatlı şeyh cemil olduğu söyleniliyor.... umarım çalışmana bir katkı olur ..selamlar2 saat önce ·


Xwendeq Benahol
‎"yaptığımız hareketin kendisinden çok,sonucu önemlidir".....Şeyh Abdullah efendi bunu , Melhemli köyünde söylemiş,ve gerçektende tarih bize,bu hadisenin içeriğiniden çok ( ki bence öyle fazla aksiyon ,başarı,orgenize falan yok ) Nesillerdir kürd halkına verdiği ulusal bilnç ,milli ve şahsiyetli duruş.zulüm ve haksızlığa başkaldırı azmini kazandırdı bize 1925 şeyh said kıyamı..ve tüm kürdistan gençliği bu milli gıdayla beslendi yıllarca..işte 1925 kıyamınının asıl önemi burda gizlidir,.1925 hareketinin asıl planlayıcısı azadi cemiyetidir,cemiyetin başkanı miralay halit bey ,gerçektende Askeri ve politik bir liderdi,ama olmadı ve hareket ,bölgenin etkili şeyhlerin birnevi boyunlarıda kaldı..ve buda biliçli bir devlet provaokasyonuyla oldu..şeyh abdula şeyh saidin damadı ve kuzenidir .birbirinden habersiz hiç bişi yapmamışlar,ben bunu şeyh Alirızaefendi ile (şey saidin büyük oğlu ) şeyh ebubekir efendi (şey abdulalahın ) ilişkidinde de gördüm..zazaca " şor mu muşoru "diyoruzya işte o.öyleki bu ilişkiden kıskanan yüzlerce insan vardı.. bence ,hınıstan yardım kuvetlerinin gelmemesiyle varto- muş cephesi yenilgiy uğradı.. Bir taraftan osman nürü paşanın ordusu,diyer taraftan xormek ,lolan gibi alevi aşiretlerinin karşı saldırılarıı ve çerkez kuvvetlerinin karşı ataklarına karşı ,Şeyh Abdulaha bağlı 500 -600 kişinin yapacağı bişe kalmamıştı...B una benzer yorumları melhemli köyüne kadar şeyhlerin yanında ayrılmıyam selim kılıçoğlunun babası halil ağada yapıyor, ve diyorki ne karar vermişlerdide beraberdiler ve binbaşı kasımn dediklerini kaala alıyorlardı buda bizim zorumuza gidiyordu......melhemli köyünde yanlarında bulunan herkesi uzaklaştırdılar ve gitmelerini emrettiler.köydeyken 300-400 kişiye yakın dılar ama Abdurağman paşa köprüsünde 20 kişide yoktu..herkesi gönderdiler, ve orda da askerlerin gelmesini beklediler..Bence ,,durumun fotoğrafını çektiler,işiv vahametini sezdiler ve teslim olmaya karar vermişler di..kendilerinden başkada kimdeye zarar gelmesini istemediler,..öyle büyük veli ve kürd önderlerinede bu yakışırdı,ve bize bişeler söylemeya çalıştılar,tabi anlıya bilirsek...aslada taviz vermediler.yollarından caymadılar ve bu insanlar uğruna ,inandıkları kutsal inanç v yine kutsal davaları içinde şehadet şerbetini içtiler..keşke böyle bir şerbet her kürde nasib olaydı.. binbaşı kaSIM BENCEDE SANKİ ONLARIN KARARLARINA YALNIZCA ARACILIK ETMİŞTİR.. kasımın yaptığı ihanetleri zaten evvelce yapmış ,ve yaptıklarınıda kendisi sökede sürgündeyken,kaymakamlığa verdiği dilekçede abarta abarta yazacak zaten... Bu insanlar hakında az bvir şüphe dahi olda duymak ,Seyid rızanın dediği gibi."yapmayın ,etmeyin,bu günahtır,zülümdür,cinayettir " ..seyit rızanın katilleriyle aynı aeviyede olmamak dileğiyle ....selam ve saygılar..




2 yorum:

  1. Bu yazıyı yazdığınız için elinize sağlık. Ancak Şeyh Said Efendi'nin kardeşi Şeyh Bahaeddin Efendi hakkındaki bilgileriniz yanlıştır.

    Şeyh Said Efendi kardeşi Şeyh Bahaeddin Efendi'yi bilerek Hınıs'ta bırakmıştır. Nedeni ise biz eğer geri gelemezsek asırlardır devam eden ilim ocağımızın kapanmaması için Palevi ekolünün merkez medresesinde eğitime devam edilmesini, talebe yetiştirilmesi amaçlamıştır. Diğer kardeşi Şeyh Diyaeddin Efendi'yi de eğer kendileri geri dönmeze ailenin akıbetinin pek iyi bir durumda olmayacığınıi Şeyh Diyaeddin'in hem şefkatli hem çalışkan olduğunu bu sebepten esaret hayatında onlara yardımcı olacağından cephe gerisinde tutulmasını emretmiştir. Ancak Şeyh Diyaeddin Efendi yeğeni Şeyh Ali Rıza Efendi ile birlikte İran'a giderken Şah Rıza Pehlevi askerleri tarafından şehid edilir.

    Şeyh Bahaeddin Efendi'de şehid edilmeden önce rüyasında Hz. Osman'ı görür ve sabah evinin camı köşesinde Kur'an-ı Kerim okurken bir asker kurşunu ile Kur'an üzerine şehid olur. Şeyh Bahaeddin kıyam hareketinde aktif müdahil olmamasının nedeni Şeyh Said Efendi'dir. Bunun amacı sadece medreselerin devamını sağlamak, ilim ve şeyhlik silsilesinin devamını sağlamaktır. Eğer kıyam hareketi başarısızlıkla sonuçlanısa ve geri dönen olmazsa medreselerde ders verecek alim kalmayacaktı. Çünkü Şeyh Ali Sebti Ailesinde en alim kişilerden biri Şeyh Bahaeddin Efendi'dir. Hem Hınıs Müftülüğünü yapmış hemde 500 e yakın olan Palevi ekolü medreselerinin Merkez Medresesi baş müderrisidir.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Zuaxpayıc,
    Yazınız, Mallon’un tarihteki rolü hakkında yazılmış en gerçekçi bir metindir. Eline sağlık, duyarlılığınız ve tarafsızlığınızı saygı ile selamlıyorum.
    Bu konuyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
    1. Resimde önde Şeyh Said’in yanında oturan Melekanlı Şeyh Abdullah’tır. Bir çok kaynakta, Şeyh Said’in arkasında ayakta duran kişiyi Şeyh Abdullah olarak gösterir bu yanlıştır. (Bkz.. http://www.bilgin.nu/photos/index.php?id=0) Şeyh Abdullah’ın fotoğrafı halen Bölgede birçok akrabasının evinde asıldır.
    2. Molla Hasan ile ilgili sanırım bilgi eksikliği vardır. Molla Hasan’ın 2 erkek (Nazif, Sahap) ve 3 kızı (Zöhre, Naze, Rukiye) vardır. Şuan hiçbir çocuğu sağ değildir. 1915 Rus işgali sırasında Molla Hasan diğer akrabalarıyla beraber, Ruha’nın Hilvan İlçesi’nin Hamdun (Göle bakan) Köyüne hicret ederler. Burada yaklaşık 2 yıl kalırlar. Rus işgali sona erince, 1917 yılının ilkbaharında geri dönerler. Palu’a gelince Molla Hasan kafileden ayrılarak Peçar’a alamadığı maaşını almak için gider. Fakat burada vefat eder. Vefat ettiğinde 50 yaşına yakın olduğu söylenir. Molla Hasan öldüğünde oğulları Nazif’in 7, Sahab ise 4 yaşında idi. Bu iki erkek çocuğu Mezra Köyünde yaşadılar ve burada vefat ettiler. Bunların soyadları Çelik’tir. Kızlarına gelince Zöhre (Özer) Bazmanan’da, Naze (Bingöl) Kasman Köyünde, Rukiye(Söylemez) ise Qamışlı Köyünde evliydiler. Görüldüğü gibi Molla Hasan’ın soyadı Söylemez değil ÇELİK’tir. ( Kaynak Molla Hasan’ın Torunu İbrahim Çelik (Nazif’in büyük oğlu). Molla Hasan’ın doğumu takriben 1866-1867’dir.
    3. Şeyh Said’in beraber olduğu kafile İran’a geçmek için Abdurrahman Köprüsünü geçerler. Fakat önlerinin kesildiği ve öncü birliklere milisler(korucular) tarafından ateş edilir. Melhemli Köyünde bir süre kalırlar. Anlaşılan burada ciddi bir istişare yapılır. İstişare sonucunda neden geri döndükleri tam anlaşılmaz. Fakat güvenilir rivayetlere göre, kafile Solhan’a geri dönüp havalar düzelinceye kadar kaldıktan sonra İran’a geçmeyi planladıkları söyleniyor. Burada önemli olan kafilenin geri döndüğüdür. Şuana kadar Şeyh Abdullah’ı suçlayanlar hep kafilenin giderken yakalandığı bunu da Kasım Bey’e dolaylı olarak Şeyh Abdullah’a faturayı keserler. Kafile geri dönünce yakalanması, şuana kadarki bütün suçlamaların altını boşaltıyor.
    4. Şeyh Abdullah’ın ailesini tanırım. Şöyle bir özellikleri vardır. Kendileri hakkında yazılı dokümana önem vermezler. Yani kendilerini yazmazlar. Akrabaları, bu güne kadar Şeyh Abdullah’a yapılan bütün iftira ve karalamalara sessiz kaldılar. Kendilerine durum arz edilince de, başkalarıyla münakaşaya girmek istemediklerini, zaten Bölgedeki tüm tanınmış aileler doğruyu bildiklerini eski defterleri açtığımızda bazı ailelerin torunlarının incineceği dolayısıyla bu dosyaları beraberimizde mezara gömeceğini ifade ettiler. Doğrusu Serhat Bölgesi bu olayı biliyor fakat diğer bölgeler olayı sadece tek kaynaktan aldı ve yanlış bilgilendi.
    5. Aslında Şeyh Abdullah 925 hareketine temkinli yaklaştığı, mümkün olduğu kadar yapamayacağı işler için taahhüt vermediği, hareketin özellikle askeri ayağının zayıf olduğu, milislerin eğitimsiz olduğu gibi konuları defalarca yakınlarına izah ettiğini görgü şahitlerinden dinledik. Ciddi bir incelemede, Diyarbakır’da idam edilenlerin büyük çoğunluğunu Şeyh Abdullah’ın akrabaları ve yakın arkadaşları olduğu rahatlıkla anlaşılır. Bedelini canıyla ödemiş birine iftira atmak kadar ahlaksızlık olamaz. Selam ve hürmetlerimle…

    YanıtlaSil

@templatesyard