CEBAXÇUR'DAN NOSTALJIK MANZARALAR (3)

Bu Patlicandir Ama Sen Kabak Diyebilirsin

CEBAXÇUR'DAN NOSTALJIK MANZARALAR (3)

Başlıklı yazıma gelen tepkiler üzerine...
Cebaxçur'dan nostaljik manzaralar (3) başlıklı yazımdan dolayı konuya muhatap olan tanıdık simalardan tepkiler aldım. Amacım öncellikle belirtmek isterim ki; tartışma ortamı yaratmak değildir. Çünkü gerek Yurtsever, gerek Erenler ailesinden bazı bireyleri yakinen tanıyorum. Yurtsever ailesinin bazı aile bireyleriyle çok samimi ve dostça ilişkilerimde vardı. Cafer Yurtsever arkadaşın edebi dile yazmış olduğu yazısındaki ironik yaklaşımı üzerine birkaç söz söylemek istiyorum.

--- Yazdığım yazılar ve yaşam öykülerinin tümünü Kürd kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Bugüne kadar Cebaxçur coğrafyasından çıkan, tarihi bazı şahsiyetlerin yaşam öyküleri ağırlıklı araştırma ve inceleme niteliğindeki yazılarımı Kürd internet sitelerine hiç saklamadan, eleştiriye açık bir şekilde paylaştım. Kamuoyuna açıkladığım yazılarımdan "internet sitelerinde" bazıları çok tartışıldı. Bu tartışma süreciyle beraber bilmediğim, eksik, taraflı veya tarafsız çok bilgi ve belgelere ulaştım. Birçok yazımda haklı eleştirilere maruz kaldım.

--- Ben tarihi olayları olgularla yazıyorum. Bilimsel ve özgür bakışta övmekte, yermekte yoktur? Övülmeyi iyi yerilmeyi kötü anlayışını taşıyanların tepkisi maalesef bilimsel degil, bundan kurtulmak gerekir. Benim kişilerle bir sorunum varmış gibi düşünenlerin tepkilerine üzüldüm. Bazıları sanki dedelerini benden övmek istiyor. Düşünüyorum da; Benim şu tarihi konulardaki yazıma tepki duyanlar, acaba şimdiye kadar tarihi ters yüz eden Türk Resmi ideolojisine bir kez olsun tepki duydular mı? Yine düşünüyorum ve merak ediyorum acaba ben tarihi alt olmuşları "Kürdler" değil, olmamışları mı ! "Türkleri" yazsaydım? Ya da kara kuru bilim dışı tamamen safsata olan Resmi-ideoloji'yi "Türk-Tarih tezini" övseydim, bu insanların tepkileri bana böyle olur muydu?

---- Eleştiri ve tartışma süreçlerinde dostluk kurduğum birçok insandan bilgi ve belgelere ulaşarak, sözlü ve yazılı tarihi kaynaklar elde ettim. Bu eleştiri ve tartışma süreçleri çoğunun yapıcı bir temelde geçtiğini belirtmek isterim. Bunun yanında yazılarımı ve çalışmalarımı sekteye uğratmak isteyen tanıdık insanlarla muhatap da olmadım değil . Örneğin yaşam öyküsünü yazdığım tarihi bir şahsiyet'in oğlu bana yaptığı bir eleştiride ; “babamın biyografisi sana mı kalmış? Biz yazamaz mıyız?” şeklinde oldu.

---- Evet, yazılmadığı için ben babasının biyografisini yazdım. Çünkü babasının arkadaşlarını yazmışım, ondan da bahsetmişim. Onu da mutlaka yazmam gerekir, onu yazmasam, çalışmalarım eksik kalır, düşüncesindeyim. Bu yaklaşımları mahkum etmek gerekir, aile ve çevrelerinden icazet alınarak tarihi olayları yazmaya çalışırsak, samimiyetimle söyleyebilirim-ki hiçbir şey yazılmaz.

---- Kısaca şunu söyleyebilirim; eleştiri, bilim yönteminin gelişip ilerlemesi, yazılan yazılardaki görüşlerin bilimsel olabilmesi için o düşüncenin kamuoyuna tartışmaya açmak gerekir. Kamuoyuna açıklanmayan görüş ve düşünceler bilimsel değildir. Çünkü kamuoyuna açıklanmadığı için eleştiri süzgecinden geçmemiştir.

---- Ben isterdim ki yazıma cevap veren arkadaşlar düşüncelerini açıklarken yazımdan alıntılar yaparak görüş ve düşüncelerini ifade etseydiler. Maalesef bunu yapmak yerine yazımı bütün olarak yarattığı bir izlenimden hareketle tepkisel bir durum ifade ediliyorsa, bu yaklaşımın bir yararı olmadığı gibi, düşün hayatına da bir faydası olmaz. Yazıma eleştirisel değil, tepkisel bir yaklaşım vardır.

--- Binlom sitesinde geçmişte yaşanan bazı tartışmaların kaynağı da görüş ayrılıklarıdır. Düşünsel temeldeki farklı görüşlere tahammül etmek gerekir. Çünkü eleştiri yapan kesimler geçmişte farklı siyasi ve ideolojik düşüncelere sahiptir. Herkesin benim gibi düşünme mantığı Resmi-ideolojik bir anlayıştır.
--- Kaldı ki yazdığım tüm yazılarda sözlü ve yazılı kaynaklardan bahsetmekteyim. Yurtsever ve Erenler ailesinin bireylerine şunu hatırlatayım. M.Şerif Fırat Varto Tarihi'nin 5.baskısı, Hüseyin Akar'ın iki uçlu yaşam kitabı ile Karerli Mehmet Efendi'nin anılarında anlattıklarımı zaten doğrular nitelikte bilgiler bulunmaktadır. Karerli Mehmed Efendi'nin mensup olduğu aşiretin tarih ve kökenini anlatırken M,Şerif Fırat'ı referans verirken, övgüyle bahsederek aynı tezleri savunuyor. Fazla detaylara girmeye gerek yoktur. Hatıralar kitabını dikkatle okudum.

Kürd tarihinde tıpkı Yurtsever ailesi gibi tarihte ağırlığı olan ailelerden Cemilpaşa ailesi ile Bedirxani ailesi hakkında Malmısanıj'ın çıkardığı kitaplar çok değerlidir. Malmısanıj bu kitapları yayınlarken kaynaklarının çoğunu bu ailenin bireylerinden temin etmiştir. Kitapları iyi irdelerseniz bu iki ailenin Kürd tarihi açısından olumlu ve olumsuz tüm siyasi faaliyetlerine ayrıntılı değinmiştir. Tarihte yaşanan olayları saklamak, örtbas etmek, haksız yere reaksiyon göstermek doğru bir yaklaşım değildir.

Örneğin, Kürd tarihinde Bedirxani ve Cemilpaşa ailesinde Kürd ulusal meselesinde değerli insanlar çıkmıştır. Bunun yanında ailede ulusal düşünenlere karşı sistemle barışık insanlarda vardır. Örneğin, Bedirxanilerin Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde Osmanlı saray ve TBMM ve bürokrasi içinde palazlanan kesimlerini görebiliyoruz. Yine, Cemilpaşa ailesinin büyüklerinden Mustafa Cemiloğlu Atatürk'ün en yakın dostudur. Atatürk 1916-17 yıllarında Silvan'da görevliyken, gerekse sonraki yıllarda Diyarbakır'a gittiğinde Cemilpaşa ailesinin köşkünde misafir olarak kalırdı. Bu bilgileri aile bireyleri hatıratlarında dahi yazmışlardır. Ekrem Cemilpaşa'nın anılarını okursanız bu konuda gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz.

Topyekün bu tepkilere aşağıdaki bu anekdotu konunun anlaşılması için hatırlatmak istiyorum. Hoybun cemiyetinin kurucularından Elazığ/Madenli Dr.Şükrü Sekban ve Celadet Bedirxan eskiye dayalı çok samimi iki arkadaştırlar. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye'yi terk ederek Irak'a gidip, orada Sağlık Bakanı olur. Şükrü Sekban üzüntüden verem hastalığına yakalanır. O dönemde Almanya’ya tedavi'ye gider. Alman basınını takip ederken Türkiye Kürdleri üzerinde vahşi baskı ve zulümler yapıldığını, takip ediyordu.

Şükrü Sekban'nın Musa Anter'e anlatımıyla uyduruk kitabı'nı "La Question Kurde" Kürd meselesi kitabını çıkarır. Kitapta savunduğu tez Kürdler Türk'tür, tezidir. Bu tezi savunmasının espirisi şudur ? bir Kürd aydını olarak bunu söylersem belki Kürdler üzerine baskılar azalır. Şükrü Sekban bu kitabı 1933 yılında çıkardıktan sonra eski arkadaşlarının çok üzüldüğünü söyler.

Bir gün Şam'a gider ve Celaddet Bedirxan'a misafir olur. Celaddet'le beraber yemek yerlerken sofraya tanımadığı bir Arap yemeği gelir. Şükrü Sekban sorar ve der ki; Celaddet bu ne yemeğidir? Celadet derki ? "Doktor bu patlıcandır ama sen kabak diyebilirsin !...
"Bu sözden anladım ki Celaddet bey benim kitabımı kast ediyor.

Evet ! bu kitaptaki tezler yıllarca Türk Tarih tezini savunan kurum ve kişilerce Kürdlere karşı kullanıldı. Son dönemlerde "İmralı" sürecinde de ben Sekbancılığın temsilcisiyim söylemlerine tanık olduk. Bu yanlışlıkların izlerini taşıyan kesim ve çevreler halen de vardır. Hakaret olmadan tarihte yapılan yanlışlarımız varsa da eleştirilmelidir. Kürdler üzerinde 80 yıldır savunulan Türk-Tarih tezlerine bakın hepsi çöp sepetine atıldı. Bu tezler bilim dışı tamamen ırkçı, şoven tezlerdi. Türk-Tarih Kurumu artık bu tezleri savunmuyor.

Son söz olarak, yazımda bir hakaret, bilgi eksikliği veya tepkilere neden olan olgularda yanlışlık varsa ortaya konulmalıdır. Aksi, benden patlıcandır, ama sen kabak söyle gibi olmuyor mu?

Selam ve saygılarımla,

Orhan Zuexpayıj

Yayın Tarihi: 8 Aralık 2008 Pazartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

@templatesyard