ORHAN ZUEXPAYİJ İLE SÖYLEŞİ Röportaj: İlhami Sertkaya 18/07/2008

ORHAN ZUEXPAYİJ İLE SÖYLEŞİ

ORHAN ZUEXPAYİJ İLE SÖYLEŞİ

Röportaj: İlhami Sertkaya 18/07/2008

Okurlar anımsarlar; birikimli insanların birikimlerini burada okurlarla paylaşılması için, her fırsatta bunu yapacağımı belirtmiştim. Bu kez yine öyle yaptık.

Genel olarak Kürdistan tarihi bilgisi, özel olarak rahatlıkla kentimin (Çewlik-Bingöl) tarihçisi diyebileceğimiz Orhan Zuexpayij'la bir söyleşi yaptık. Alışagelmiş resmi söyleşilerin ötesinde, kendisini tanıdığım için, samimi bir sohbet de diyebiliriz ki, dolu insanların sohbetlerinin de dolu, öğretici olduğunu belirtmeliyim.

Olağan olmayan hayatların olağan olmayan tesadüfleri de ilginçtir. Bizim de öyle. Kentimde, bazen karşılaştığım o tombul ve güler yüzlü çocuk, fırtınalı yılların kanatlarında büyüyecek, ben 'bıyığı terli'liğimi, o da tombul çocukluğunu çok gerilerde bırakmış olacak, ve kentimin, bölgemin çalkantılı tarihimizde bilmediğim(iz) bir çok bilgisini ondan okuyacaktım, aklıma asla gelmeyecek olan bu güzel tesadüf, 'başıma' geldi. Bu hoş, bu güzel duygu bende kalsın, biz şimdi sevgili Orhan Zuexpayij ile sohbetimize başlayalım.

İ.Sertkaya-Sevgili Orhan, okurlar haklı olarak önce sizi tanımak isterler, Orhan Zuexpayij kimdir?

ORHAN ZUEXPAYİJ- 1961 Cebaxçur doğumluyum. ilk, orta ve Lise öğrenimimi Çebaxçur'da tamamladım. Ailemin kökeni Guewdere aşiretine bağlı Zuexpa "Zogpa" köyünden 1950'li yılların ortalarında gelip şehir merkezine yerleşmiştir. Lise öğrenimimden sonra 1979 yılında Diyarbakır’da girdiğim üniversite sınavında çok yüksek puan alıp, ilk tercihim olan Hukuk fakültesine girecek puanı almama rağmen, Diyarbakır’da sınava girenlere yapılan yardımlardan dolayı tüm öğrencilerin 200 puanı düşürülerek, üniversiteye girmemiz engellendi. O dönemin siyasi çalkantıların yoğun olduğu dönemde, ailem bize okul lazım değil, bakın her gün onlarca kişi öldürülüyor. Yine çok yakın arkadaşlarım siyasi nedenlerden dolayı tutuklanıp, yada sürgün ve dağlara çıkıyordu. İşte ailemin bu kaygısından dolayı 12 Eylül'den 12 gün önce 30 Ağustos 1980'de, Almanya Frankfurt havaalanına indim. Pasaport kontrolünden sonra Almanya'ya girişime izin vermediler. Bir gün nezarette tutulup, ertesi gün tekrar Türkiye'ye geri gönderildim. Askere gidip, bitirdikten sonra Çebaxçur’da memur statüsünde işe girerek Belediyede yaklaşık 16 yıl çalıştım. Kamu hizmeti alanında mesleğimle ilgili yaklaşık 5 ay Ankara’da TIODAIE enstitüsünde kursa katılıp, kurumumda muhasebe müdürü oldum. Mesleğimle ilgili Serbest Muhasebecilik statüsü olan ruhsatı da almaya hak kazandım. Kısaca Orhan Zuexpayiji böyle tarif edebiliriz. Zaten röportajın tamamını cevapladığımda kim olduğum daha detaylı ortaya çıkar

İ. Sertkaya-Tarihe ilginiz ne zaman başladı? Ya da hayat mı sizi tarihçi etti, siz mi tarihci oldunuz desem?

ORHAN ZUEXPAYİJ- Keké İlhami, Tarihe olan ilgimi kronolojik olarak açmak istiyorum. Şeyh Said hareketinde köyüm ve aşiretim tümüyle aktif olarak mücadele içinde yer aldılar. Aşiretten çok değerli savaşçılar, efsaneleşen şahsiyetler çıkmıştır. Babamın amcazadesi de Şeyh Şerif Kelaxsi ile birlikte Xarpét cephesine giderken, Hüseynik köyünde Hesen Xeyri ile yapılan istişareler esnasında cephane deposu patlayınca şehit olur. Yine köyümüzden çok insanlar katılıp, şehit olduğunu belirtmek isterim. Guewdere mıntıkasında Şeyh Said hareketinde uzun süre gerilla savaşı yürüten kahramanları burada saymak istemiyorum. Uzun kış gecelerinde yaşlılarımızın bize anlattıkları direniş gösteren bu kahramanların yaşam öyküleriydi. Bu kahramanların yaşamının diyebilirim tümü, ic ihanetle sonuçlanan bir trajediydi. Yine son 30, 35 yıldır Kurdistan’da gelişen ve ideolojik inşa süreciyle başlayıp, daha sonra silahlı mücadeleyle günümüze kadar yaşanan olayları yakinen takipçisi ve şahidiyim. Birçok arkadaşım silahlı mücadele, yurt dışına sürgün ve cezaevi süreçleri yaşadılar. Yine Çebaxçur merkezi 1970 li yılların sonunda tüm Kürd hareketlerinin cazibe merkeziydi. Tüm siyasi hareketlerin taban bulduğu, çok nitelikli şahsiyetlerin çıktığı bir ortam Çebaxçur'da olduğunu desem, yerindedir. Bazı siyasi hareketlerin üssü olarak Çebaxçur'un seçildiğini görebiliyoruz. Basta PKK olsun, partinin kurulusunda yer alan ve ilk kongreye katılan ve ilk silahlı kadronun çıktığı yerdir. PKK'nin kurucularının nicel olarak en çok çıktığı yer Çebaxçur'dur.

Yine T-KDP tarihsel gelişim olarak gerek nicel, gerekse merkezi düzeyde nitelikli kadroların Çebaxçur’dan çıktığını görebiliyoruz. Çok iyi hatırlıyorum, Rizgari'nin kurucularından ve ayrışma sürecinde Ala-Rizgari kanadı içinde yer alan Hatice Yaşar'la Avrupada karşılaştığımda, Çebaxçurlu olduğumu öğrenince bana şunu söyledi: ‘’1977, 1978 yillinda Rizgari örgütü pilot bölge olarak Çebaxçur’u seçtik. Bu seçimimiz tarihten gelen Çebaxçur kişiliğinin direniş kimliğinden gelmekteydi. Ama o dönemlerde vazgeçip, ağırlığımızı ve üssümüzü Malazgirte taşıdık. Yine DDKD, Özgürlük yolu, KUK;Kawa, Rizgari hareketi başta olmak üzere tüm Kürd siyasi hareketlerin Çebaxçur’da tabanı vardı’’

Kürd siyasetinin yoğunluklu olduğu bu ortamı yasayan biri olarak, Şeyh Said hareketi içinde aktif yer alan kişileri yakinen tanıyıp, sohbetlerine katılıp, yaşanan olayları, tabi ihanet ve direniş iç içe anlatıldığında usulca dinlerdim. Biraz örnek vermek istiyorum. Şeyh Said hareketi direnişçilerinden Abdulhamid Bilgin, Enweri Baynon, Kör Şahin başta olmak üzere, çekilen vahşeti anlatan birçok yaşlı insanlarımızın sohbetlerine katildim. Bu şahsiyetlerin özellikle harekette direnişle ilgili konuları anlatınca çok dikkatimi çekiyordu. Yine Şeyh Said'in kardeşi Şeyh Tahir başta olmak üzere, Şeyh Said'in oğlu Seyh Selhaddin, yine aile dostumuz kirvelik bağımız olan Nureddin Zaza'nın Elazığ Maden ilçesinden 1950'li yıllarda Belediye reisliği de yapan amcazadesi Nusret Ergene gibi aristokrat kişilerin sohbetlerine tanık oldum. Yakın dönemde de Çebaxçur'da 1970'li yılların sonunda bir genç olarak Mehmet Karasungur’un öğretmenlik yaptığı okulda öğrenciydim. Abdullah Ekinci, Resul Altınok, Zeki Palabıyık, I. Hakki Mütevellizade, Zeki Adsız gibi Kürd şahsiyetlerin ideolojik ve politik sohbetlerine yakinen tanık oldum. Hayri Durmuş’un ailesini de yakinen tanıyordum. Küçük kardeşi Hüseyin ve Yildiz okul arkadaşlarımdı. Hayri Liseyi birincilikle bitirmiş, sohbetlerine katilmamakla beraber ismini sürekli duyduğum, saygın bir kişi olduğu anlatılırdı. İşte böyle bir ortamı yaşayan ve sohbetleri pür dikkat usulca dinleyen, bir mizacım vardı.

Çebaxçur'da Hacı, Şeyh, Seyda, Beg ünvanı taşıyan halk arasında kanaat önderi olarak tanıdığım insanların kahvelerde yaptıkları sohbetlerdeki ortamları kaçırmazdım. Çünkü konuşulanlar Kürd sorunu, ve ağırlıklı olarak Şeyh Said hareketinden anekdotlar benim dikkatimi çekiyordu. Tüm bu anlatılanları bir bilgisayar gibi hafızama kaydediyordum. Arkadaşlarımın çoğu kahve ortamı başta olmak üzere, spor, avcılık, örgütler arası siyasi tartışma ortamına katılırken, ben bu kanaat önderlerinin anlattıkları Kürd sorunu ve Kürd direnişleri, Şeyh Said hareketi, efsaneleşen kahramanları tanıma ve öğrenme ilgimi çekiyordu. Birçok arkadaş bana ‘’sen git bu Şeyh, Bey ve Seydalarla otur. Sen sanki yaşlanmış biri olarak kendini görüyorsun’’ gibi şaka temelinde bana takılıyorlardı.

İşte böyle sıcak bir ortamdan gelen birisiyim. Avrupa’ya gelince gerek sohbet, gerek bir iki makale Zazaca ve Türkçe yazınca başta Siraç Bilgin, Tarihci Ali Haydar Koç, dil bilimi alanında araştırmaları olan Seyidhan Kurij gibi değerli hemşerilerim ‘’ Çebaxçur'un kütüphanesisin, bunları mutlaka yazmalısın’’ dediler. Bu arkadaşlar bana ‘’senin anlatımların hepsi sözlü bir tarihtir, yazılmazsa kaybolup gider’’ dediler. ‘’Şeyh Said hareketinde yaşanan bir çok olay olsun, direnişçi şahsiyetler hakkındaki bilgilerin bizi bile cezp ediyor. Direnişçi şahsiyetlerin yaşam öyküleri başta olmak üzere Şeyh Said hareketi hakkında mutlaka yazmalısın, her konuda sana destek sunarız’’ teşvikinde bulundular. İşte benim yazma öyküm böyle başladı. Keké İlhami, bu sorunun yanıtını özet olarak cevap verirsem, tarihçi olma iddiam hiç olmamıştır. Yaşam öykülerini yazdığım insanlar hakkındaki bilgilerin bazılarında en çok %30, 40 yazabildiğimi söylersem doğrudur. Benim asıl amacım, Kürd tarihi üzerinde araştırma ve inceleme yapanlara kaynak oluşturabilmek. Bunu başarabilirsem kendimi mutlu hissederim. Yani kısaca bugüne kadar tarihçiyim iddiasında bulunmadım.

İ. Sertkaya-Yazılarınızda Çewlik'in özel bir ilgisi, önemi var, bir çok yaşanmışlıkları biliyorsunuz, bu yaşanmışlıkların peşine adeta ısrarla düşmek yoğun bir emektir, bunu yaparken esas zorluklarınız nelerdi?

ORHAN ZUEXPAYİJ- Keké İlhami, Yazılarımda Çewlik’teki sosyal, siyasal konular olmak üzere ağırlıklı olarak coğrafyamızdan çıkan tarihe mal olmuş kişilerin yaşam öykülerini yazıyorum. Bu şahsiyetleri önce tespit ediyorum. Yazmaya çalıştığım kişi hakkında Kürd ve Türk kaynaklarını takip edip topluyorum. Çewlik’te veya başka yerde bu şahsiyetlerin ailelerine, yakın akrabalarına ulaşmaya çalışıyorum. Yine Çewlik’te yazdığım kişi hakkında ailesi dışında tarihe ilgi duyan kişilerden bilgi alıyorum. Tüm bu bilgileri derleyip toparlarken yaşadığım zorluklara geleyim.

Keké İlhami, bilgi almakta çok zorlanıyorum. Çünkü benim çalışmalarımın ana malzemesi ülkededir ve ben de çok uzaktayım. Bu bilgileri iletişim teknikleriyle almaya çalışıyorum. Simdi belki diyeceksin ‘’ülkedeyken neden bunu yapmadın da şimdi mi aklına geldi? ’’. Samimiyetimle söylüyorum bu çabalarımı ülkede yapma teşebbüslerim vardı. Ama bu çabalarımın olduğu dönemlerde ailemden ve yakınlarımdan silahlı mücadele içinde olan kişilerden dolayı sürekli gözetim, tutuklama ve ölüm korkusuyla yüz yüze bir yaşam sürüyordum. 1990-1998 yılları arasında evimin yüzlerce defa basılması, gece yarıları kaçırma planları yapılmakta, Diyarbakır DGM de iyi hatırlıyorum hakkımda üç ayrı dosya ile mahkeme devam etmekteydi.

Tüm bu baskılar sonucu DGM nin iki dosyadan verdiği cezalar Yargıtay 9. Ceza dairesinin onayıyla birlikte Avrupa’da başlayan bir yaşam serüvenim halen devam etmektedir. Yaşadığım olaylar aslında ciltler dolusu olduğunu burada açmak istemiyorum. İşte bu koşullarda Çewlik’te böyle bir çalışma imkanım yoktu. Ama içimde bir ukde vardı, Ben halkımla bu kadar iç içe yaşayarak, gerek siyasi kimlikli kişiler, gerek bürokrasideki tecrübelerim, gerekse Çewlik’teki kanaat önderlerinden edindiğim bilgi kaynakları, gerekse uzun kış gecelerinde büyüklerimizin Şeyh Said hareketinde efsaneleşen kahramanlar, ihanetçilerle iç içe geçen yaşam mücadeleleri ruhsal şekillenmemle birlikte tarihe olan ilgimi arttırmıştır.

Çewlik tarihi hakkında ülkedeki baskı, gözetim, tutukluluk durumlarım çalışmalarımda büyük engel ve dezavantajdı. Avrupa’ya çıktığımda da rahat bir ortam olmasına rağmen ülkeden uzak, olmamdan kaynaklı bir dezavantaj yaşıyorum. Çünkü tüm ana malzemelerin kaynağı veya kökü ülkededir. Şimdi iletişim araçlarıyla istediğim bilgilere ulaşmaya çalışıyorum. Ama insanlarımızın bir kısmından bilgi almakta zorlanıyorum. Bazen bir bilginin kaynağını doğrulamak için aylarca beklediğimi, onlarca telefon ve E-mail'le ancak ulaşabiliyorum. Hatta bazen bilgi vermekten kaçınanlar oluyor. Yine başka bir trajedi diyeyim, yaşam öyküsünü yazdığım kişilerin yakın ve çocuklarından aldığım mesajlar vardır. Şunu söylüyorlar ‘’babamızın, yakınımızın yaşam öyküsü sana mi kalmış, biz yazamaz miyiz? ’’ gibi sorularla karşı karşıya da kaldığım oldu. Ama ben bu soruları ciddiye alıp, cevap vermedim. Eğer o kışı yazsaydı, bu soruları da bana sormazdı. Yazmadığı için ben yazıyorum.

Keké İlhami, bir başka trajediyi size anlatayım. Yaşam öyküsünü yazdığım kişilerin yakın akrabalarından bazılarının torun ve çocuklarına ulaşıyorum. Bakıyorum ki çok fazla bilgileri yoktur. Yine bu kesimlerin bir kısmına soruyorum, bu bilgilerin tarihi 80, 85 yıldır, Ailenizden babanız, anneniz o dönemi çok iyi hatırlıyorlar, yakın dönemlerde vefat eden baba ve anneniz bu olayları size hiç anlatmadılar mi? Üzülerek söyleyeyim, aldığım cevaplar: ‘’Babamız bizimle hep Türkçe konuşurdu, okula gidip kariyer yapmamızı istiyorlardı. Ailemizin tarihte yaşadığı trajedilerden bizi uzak tutmaya çalışmaları yönünde çabaları vardı’’ diyorlardı. Çewlik gibi halkın %80, 90 anadili zazaca konuşan bir şehirde tarihte bedel ödeyen ailelerin çocukları anadilini bilmemeleri, az bilmeleri yani anlayıp ta konuşmamaları maalesef tarihi bir yara olduğuna şahidim. Bilgilerin kaynağıyla ilgili zorluklarımı daha da çoğaltabilirim. Umarım bu yazdıklarım yeterlidir.

İ. Sertkaya-Çalışmalarınız, emekleriniz topluca henüz derlenip kitaplaşmadığını biliyor ve hayıflanıyorum. Böyle bir planınız yok mu? Ya da bir gün bu yazlarınızı bir kitapta okuyacağımızın müjdesini vermeyecek misiniz bize?

ORHAN ZUEXPAYİJ-Keké İlhami, tüm bu çalışmalarımın hepsi diskete alınmış, gelen bir çok yazı da arşivlenmiştir. Tüm bu çalışmalarım ve emeklerimi yaklaşık iki yıldır yapıyorum. Ülkeden uzak olmamdan kaynaklı bilgilere mümkün olan zamanda ulaşmak, ve bu bilgileri kimlerden daha sağlıklı ve detaylı alabilme çabalarım vardır. Bu çalışmalarım tahminen 1, 2 yıl daha sürebilir. Bu bilgilerin tümünü toparlayabilirsem, bana redakte etmede ve yayınlamada yardımlarını esirgemeyecek olan çok değerli hemşerilerim çalışmalarımı dört gözle bekliyorlar. Hatta bazen çalışmalarımı onlar da arşivlemeye çalışıyorlar. Yine hemşerilerimin dışında bazı site yöneticilerinin bu çalışmalarımın kitaplaştırılmasında yardımcı olmaya hazır olduklarını içtenlikle söylediler. Doğrusu bu teşvik ve yardımlar beni çok duygulandırıyor. Bu durumda çalışmalarımda bana ruh ve heyecan verdiğini övünerek ifade etmek istiyorum.

İ. Sertkaya-Şu anki çalışmalarınız ne durumda? Ya da nelerle ilgilisiniz?

ORHAN ZUEXPAYİJ-Keké İlhami, şu ana kadar yaklaşık 40 civarında yaşam öyküsü, Çewlik'in tarihi, sosyal yaşamı ve şiirler denemeleri olarak arşiv muhtevasına sahibim. Ağırlıklı çalışmam tarihe mal olmuş kişilerin yaşam öyküleridir. Şu ana kadar Şeyh Said hareketi dönemi ve sonrası dönem ağırlıklı çalışmalarımı kapsıyor. Yakın dönem yani son 30, 40 yılki dönem hakkında çalışmalarım da vardır. Bu döneme ilişkin fazla zorlanmam söz konusu değildir, çünkü canlı tanıkların gerek mücadele ögeleri olması, gerek aile bireyleri olması büyük avantajdır. Yakın dönemden de Hayri Durmuş, Mehmet Karasungur, Abdullah Ekinci, Mustafa Ayçiçek, Hasan Çürükkaya, Resul Altınok, Zeki Adsız, İ. Hakkı Mütevellizade gibi çoğunu yakinen tanıdığım sohbetlerine katıldığım şahsiyetleri de yazarak Çewlik’in portresinin bir tutanağını halkıma sunacağım. Bazıları hakkında bilgi toplamaya da başladığımı belirtmek isterim.

Keké İlhami, şu anda elimde olan Botiyanlı Ömerê Faro'nun yaşam öyküsünün son bölümü başta olmak üzere, sırada Elazığ cephe komutanı Şeyh Şerif Kelaxsi, Azadi cemiyetinin Darahini başkanı Tayyip Ali Mütevellizade gibi önemli şahsiyetlerin yaşam öyküleri üzerinde çalışıyorum.

İ. Sertkaya-Sayın Orhan, sizin bir başka anlamlı özelliğiniz de var biliyorum; Zazaca ile ilgilisiniz ve 'Vate' dergisinde bazen yazılarınız da zazaca yayınlandı, genel olarak zazaca'nın bugünkü durumu, özel olarak 'Vate' dergisi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

ORHAN ZUEXPAYİJ- Keké İlhami, önce şunu söyleyeyim zazaca diliyle Çewlik'le ilgili bir olayı anlattığımda bana ruh ve heyecan veriyor. Eğer olayı Türkçe anlattığımda anlam ve değerini yitirdiğini görüyorum. Türkçe anlatımımda arkadaşları hiç etkilemediğimi fark ediyorum . Ama olayı zazaca anlattığımda arkadaşları kahkahalara boğduğum gibi, heyecan ve duygularını yüzlerindeki tebessümde görebiliyorum. Yine keké İlhami, baba, annem amcazadelerim başta olmak üzere, kayınbabam ve ailesiyle hep anadilimi konuşurum. Türkçe konuştuğumda suçluluk duygusuna kapılıyorum. Zaten saydıklarım da Türkce'yi iyi bilmiyorlar. Türkçe dilline de bir özentileri yoktur. Zazaca dili hakkında yazmamın öyküsüne geleyim. Avrupa'da bir gün Aram Tigran'la karsılaştığımda bana ‘’yeğenim nerelisin?’’ dedi. Ben ‘’Çebaxçur’luyum’’ deyince ‘’Sen zaza misin? ’’ diye sordu. Evet dedim! Bana dedi ki: ‘’Benim annem de Kulp zazalarındandır Ve ben zazaları, dayılarımı çok seviyorum’ dedi. Aram Tigran, Dersim diksiyonuyla zazaca ‘’Sili sili varena’’ adıyla şarkı yaptığını söyledi. Eğer ‘’Çebaxçur üzerine bir şiir yazarsam onu memnuniyetle besteleyeceğini söyledi. Ben Aram Tigran’a dedim ki, bir şiiri yazmam çok zaman alır. Çünkü, benim edebi şiir ve yazı yazma alışkanlığım yoktur. Aram Tigran, 2 veya 3 saat içinde bir şiir yazabileceğini söyledi.. İşte bu söz benim zazaca yazmamı teşvik etti. Zazaca şiir denemem fazla değil birkaç denemem vardır. Vate dergisi hakkındaki sorunuza geleyim. Vate grubuyla çok samimi ilişkilerim vardır. Vate çalışma grubu zazaca dili'nin standardize edilmesi üzerine her yıl ağırlıklı olarak İsveç’te haftalık toplantıları oluyor. Ben 2002 yılındaki toplantıya on günlüğüne katıldım. Ondan sonraki davetiyelere sorunlardan dolayı katılamadım. Doğrusu bu gruptaki arkadaşlar çok fedakarca çalışıyorlar. Tempolarına ayak uyduramadığımdan dolayı özeleştiri veriyorum. Vate çalışma grubunun 10 yılı aşkın bir çalışmaları aralıksız sürüyor. Grup toplantısına katılan arkadaşlar farklı bölgelerden bir araya gelmesi çok önemlidir. Toplantıda çok demokratik bir çalışma sistemi vardır. Bazen bir sözcüğün üzerinde saatlerce tartıştığımız oldu.

Zazaca sözcüklerin standardize edilmesinde mümkün olduğunca Arap, Fars, Osmanlıca veya diğer dillerin etkisinde kullanılan sözcüklerden arındırma çabası vardır. Örneğin, Dersim zazacasını kullananlar Arapça’dan bir kelime kullanıyorlarsa gruptaki arkadaşlar bu sözcüğün Çewlik veya Piran'da karşılığı varsa bu sözcüğü esas alırlar. Eğer sözcüğün zazacanın diğer bölgelerinde karşılığı yoksa Kurmanci ve Soranice karşılığı neyse onu esas alırlar. Bir örnekle somutlaştırırsak Dersim’li arkadaşlar ‘’Bayram’’ sözcügüne "Beyram" diyorlar. Oysaki bu sözcüğün Çewlik şivesinde "Ruesun", Siverek şivesinde "Rosan" diyorlar. Vate çalışma grubu zazaca dilinin standardizesinde esas aldığı sözcük ‘’Ruesun ve Rosan'’dir. Vate'de çıkan yazılarım vardır. Bundan sonra da sık sık yazacağım. Bu yazıyı yollamadan evvel de Vate dergisine yazımı yolladım. Benim zazaca yazılarım en çok Peyama Kurd dergisinde çıktı. Bu derginin Avrupa’da yaklaşık 2 yıllık bir yayın hayatı vardı. 15 günde bir yayın yapan bu dergide hemen hemen her ay bir yazım yayınlandı. Dergi şu anda kapanmıştır. Ama şunu söyleyeyim zazaca Çewlik’te yaşanan bazı olayları anlatan "Sosyal, tarihi, siyasal"deneme çalışmalarım vardır. Şu anda bu yazılardan 3, 4 tanesini de Welatparez, Newroz. com sitesinde yayınladım. Zazaca denemeleriyle ilgili şu anda yaklaşık 30 civarında sıraya koyduğum yazılarım bulunmaktadır. Bunları da derlemeye çalışıyorum. Bunları da mutlaka kitaplaştırmaya çalışacağım.

İ. Sertkaya-Yapmak isteyip de henüz yapamadıklarınızı sorsam?

ORHAN ZUEXPAYİJ- İşte bu sorunuzda yatan cevap bu çalışmalarımın bir sonucu olarak algılamak gerekir. Keké İlhami, en çok ne istediğimi tahmin edebiliyor musun? bir dönem Cewlik’te PTT müdürlüğü yapmış, Yılmaz Akbulut adında Kiğı kökenli bir şahsın, Kültür bakanlığı tarafından finanse edilerek Çewlik'le ilgili yazdığı bir kitap vardır. Yine Akif Arda’nın derleyip, Doz yayınlarında çıkardığı kitap ağırlıklı olarak Adaklı, Yayladere, Kiğı ve Yedisu'ya hitap eden yeni bir kitap çıkmıştır. En son olarak Çewlik’te halen bir lisede tarih öğretmeni olan Okan Alay'ın çıkarmış olduğu Çewlik Tarihi adlı kitaplarını dikkatle inceledim

Cewlik Tarihi resmi ağızla yazılmıştır. Resmi ideolojinin etkisinden kurtulmayan çalışmaların bilim dışı olduğunu belirtmek istiyorum. Eğer Çewlik yazılırken Şeyh Şerif, Yado, Yado Çeşmesi, Said Elçi, Ko sipi, Çan Şeyhleri, sürgünler, Zikte, Botiyan’da yapılan tenkil hareketleri yazılmazsa, keké İlhami, size bırakıyorum, bu çalışmaya ne ad verirsiniz? Bunları yazmasan Çewlik’in tarihini inkar etmiş olmaz misin? Eee. . yalan, yanlış ve resmi tarihin sana dayattığını yaz, ama senin halkının doğrularını, yaşanan gerçekleri yazma veya ters yüz et ‘’ben işte Cewlik Tarihi’ni yaziyorum’ de! Olmaz keké İlhami. İşte benim isteyip te yapamadığım budur. Ama bu çalışmalarımla bunları yapma azmi ve gayreti içindeyim. Bu kitap çıkarsa bugüne kadar yazılan Çewlik'le ilgili tarih kitapları tarihin çöplüğüne gitmez mi Keké İlhami? Türk tarih tezleri, yine Güneş dil teorisini savunan tezler bugün nerede? Tartışılmıyor bile. Neden tartisilmiyor? Yalan, bilim dışı bir yöntemden kaynaklandığı içindir. TTK, TDK dahi bugün bu tezleri savunmuyor. Genelkurmayın, Kültür Bakanlığı’nın bu yönde çıkarmış oldukları yayınların bugün esemesi bile yoktur. Keké İlhami, işte benim yazdığım bilgi ve belgeler Çewlik’in tarihinin gerçek yüzüdür. Bir mesajım daha vardır. Kemalettin Kamu adında bir şahıs ‘’Bingöl Çobanlarına’’ şiirini yazmıştır. Bayburtlu olup, bir dönem Erzurum mebusluğu yapmış bu kişi Cewlik’i tanımıyor, ama şiirini yazmıştır. Uzaktan fetvalarla, yani ısmarlama şiirlerle Çewlik’i anlatamazsınız. Şiirin içeriğini Çewlik’e bir hakaret olarak görüyorum. Şiirde Cewlik’e yapılan yakıştırmaları hakaret olarak görüyorum. Zaten başka bir şey de bekleyemeyiz onlardan.

Keké İlhami, Çewlig şiiri denildiğinde gerçekler senin yazdığın eserlerde yazılı değil midir? Yine benim yazdığım Tarixe Çebaxçuri ve diğer denemelerimde Çewlig’in tarihi, sosyal, coğrafik gerçekleri yazılı değil midir? İşte bunları önce yazıp, kitaplaştırdıktan sonra halkımıza anlatmamız gerekir. İşte önümüzde bekleyen süreç budur.

İ. Sertkaya-Araştırmanızda sizi en çok etkileyen bir anınızı sorsam?

ORHAN ZUEXPAYİJ- Keké İlhami, Şeyh Tahir'in yaşam öyküsünü "Şeyh Said'in kardeşi" başlığıyla yazdığım makalede, Şeyh Tahir ve Çewlik'li bir seyda ile ilgili bir anekdotu anlatmışım. Bu yazımı okuyan Seyda'nin oğlu demek çok duygulanmış, çünkü Şeyh Tahir'in torunuyla ayni şehirde, hatta aynı işyerinde "Londra" da kalıyorlar. Baba ve dedelerinin geçmişteki bu dostluklarından bihaberdirler. Bu iki arkadaş benden E-Mail yoluyla telefonumu aldılar. Ertesi gün telefonum çaldı. Telefon ahizesinde Seyda'nın oğluyla, Şeyhin torunu beraber benimle konuşmak istediler. Bana şunu söylediler: ‘’yazdığın yazı bizim büyüklerimizi çok iyi ve yerinde anlatmışsın, düşünebiliyor musun baba ve dedemizin dostluklarından haberimiz bile yoktu. Senin bu yazınla biz dost ve arkadaş olduk. İyi ki varsın Orhan arkadaş’’ deyip, hal ve hatırdan sonra telefonu kapattılar.

İşte bu olay benim bu çalışmalarımda beni çok duygulandırdı. Düşünebiliyor musun bu arkadaşlarla dostluklarımız gelişti. Yine büyük baba ve dedelerinin tarihi dostluklarını yazmam, onlara hatırlatmam ne kadar iyi bir duygudur.

İ. Sertkaya-Sayın Orhan, bu günlerde Ergenekon tartışmaları var. Aklıma 12 eylülün ilk 'faili meçhul'cusu Durmuş Kıvrak geliyor ve bu adam Çewlik'te Hüseyin Morsümbül'ü katledip Murat suyuna attı, sonra Hüseyin Sertkaya'yı katledip'kendisini asmış'! dedi ve bu adam hala bilerek saklıdır. Nedir bu adamın saklılığı? Neden kimseler pek dokunmuyor bizim o kadar açıklamalarımıza rağmen?

ORHAN ZUEXPAYİJ- Durmuş Kıvrak’ın bu iki Karer’li şahsiyeti seçmesi üzerinde biraz durmak gerekir. Neden aynı bölgeden iki insan da, diğer bölgelerden örneğin Sekeran, Azij, Zikte bölgesinden insanlar seçilmedi de Karerli insanlar seçilerek şehit edildi. Bu soruya yanıt aranması gerekli olup, konu hakkında kendi görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Keké İlhami, yazınızda Durmuş Kıvrak’ı Başçavuş olarak yazmışsınız. Doğrusu Çebaxçur'da görev yaptığı dönemlerde Yüzbaşı rütbesinde olduğunu, teyit etmek istiyorum. Bu şahıs Çebaxçur halkının korkulu rüyasıydı. 12 Eylül döneminde amcanız Hüseyin Sertkaya başta olmak üzere Hüseyin Morsümbül'ün şehadettinden sorumlu olan bir insandır. 1970'li yıllarda ivme kazanarak Kurdistan’da gelişen ulusal kurtuluş mücadelesinin ideolojik inşa sürecinde en çok etkilenen mıntıka, kuskusuz Karer’dir.

Karer mıntıkasında diyebilirim ki, Kürd ulusal mücadelesinin son dönemlerinde tüm anti-sömürgeci Kürd hareketleri taban buldu desem yerindedir. Karer halkı ağırlıklı olarak Xormek aşiretine mensup olmasına rağmen azda olsa Lolan aşiretine mensup insanların yaşadığı bir alandır. Şahsen benim Çebaxçur lisesinde olduğum dönemlerde Karerli gençlerin %80, 90 nına yakını anti sömürgeci Kürd hareketi ekseninde siyaset yapıyorlardı. Çok az bir kısmı TIKP etrafında bulunuyorlardı. TIKP etrafında olan ve tanıdığım bu şahsiyetlerin de zamanla ilişkilerini kestiğini belirtmek isterim.

Keké İlhami, Karer mıntıkasında başta Mehmet Karasungur, Avni Kişin, Mahmut Yüksel "Hoca" ailesi, Sertkaya ailesi, Güreş ailesi, Cici aileleri olmak üzere diğer ailelerden de onlarca Kürd ulusalcısı çıktığını belirtmek isterim. Dr Sait Kırmızıtoprak’ın da Karer halkının Xormek aşireti mensubu olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu aile ve şahısların bölgeleri üzerinde günümüzde de ağırlıklarını hissettirdiklerini biliyorum. Yakın dönemde de Karer mıntıkasında yoğun bir gerilla akını vardır. Kişin ailesinden Selim Dayı ile ailevi bağımızın yanında, Çebaxçur’da tüm komşularımız Karerli olmasından dolayı çok yakinen bu yöreyi tanıyorum. Çok iyi hatırlıyorum ülkedeyken itirafçıların ifadeleriyle bazen 30, 40 Karerli birden tutuklanıp, DGM mahkemelerine gönderiliyordu. Ama bu mıntıka Kürd gerillasının mekanıydı. Tabiri caizse Welatparéz (Yurtsever) mıntıkası olarak anılırdı. Keké İlhami yanlış anlama Yurtsever soy ismini kast etmiyorum.

Çebaxçur'da 1980 öncesi TIT, MHP sıfatlarıyla adlandırılan ırkçı, şoven militarist güçlerin hedefinde bizim mahalle bulunmaktaydı. Çünkü, mahallede ağırlıklı olarak Karerli ailelerin bulunmasından kaynaklanıyordu. Ama bu saldırılara karşı ortak direniş gösteriyorduk.

İşte Keké İlhami, Durmuş Coşkun Kıvrak bu gelişmeleri ve Karer halkının bu çıkısını iyi biliyordu. Karer halkından seçtiği bu iki insan tesadüfü değildir. hatırlarsın Çebaxçur'da bir Seyyid vardı yanılmıyorsam Serin ailesindendi, vurdular, yine sen Avrupa’dayken Sabri Kızılkan adında kitapçılık yapan bir arkadaşı götürüp, Tatvan ilçesine yakın ormanlık alanda infaz ettiler. Bu anlattıklarımı bir zincirin halkası olarak algılamak gerekir.

Bu olayların bir geçmişi vardır. Ergenekon, işte bu olayların taşeron örgütüdür. Durmuş Kıvrak ta bu örgütün en zalim, barbar subayıdır. Durmuş Kıvrak’ın bu örgüt, ve yan oluşumu olan JITEM elemanı olduğu iddiaları son dönemdeki belgelerden ismine rastlamaktayız. Bu belgeleri biraz açmak istiyorum. Keké İlhami, Durmuş Coşkun Kıvrak Jandarma Albayı olarak emekliye ayrılır. Uğur Mumcu'nun öldürülmesiyle 1997 de oluşan araştırma komisyon raporunda Durmuş Kıvrak’ın ismine rastlanır. Durmuş Kıvrak bu ifadesinde de 1991 ve 1993 yılları arasında da Dersim'de Jandarma Albayı olarak görev yaptığını beyan eder. Bolu Akçakoca Çayağzı köyü nüfusuna kayıtlı Ahmet oğlu 1946 doğumlu kimlik bilgileriyle ifadesi PTT aracılığıyla komisyon tarafından alınır. Uğur Mumcu'nun öldürülmesiyle ilgili Durmuş Kıvrak’ın iddiaları yüzünden ifadesi alınır. Uğur Mumcu'yu PKK’nin vurduğunu iddia eder.

Keké İlhami Ergenekon çetesinin tarihi son günlerde yazılıp, çiziliyor. Kökü çok eskilere gitmekle ağırlıklı kadrosu da Jandarma kökenlerdir. Durmuş Kıvrak ‘in ve Veli Küçük’ün bağlantıları araştırılsın kesin gerçekler ortaya çıkar.

Keké İlhami, sözümün özeti ve sorunuzun ana cevabi şudur: Karer halkı Kürd ulusal mücadelesinin en sıcak alanı, okuma yazma oranı yüksek olan Karer’de çok yetkin, donanımlı Kürd ulusalcıların çıktığını zaten belirtmişim. Yakın dönemde de gerek nicel, gerek nitel anlamda Kürd gerillasının fazla tabanı olan bir alandır. Devletin planlı baskıları, kontra faaliyetleri, kaçırıp kaybetme eylemlerinde bilinçli olarak Karerliler seçilmiştir.

Çebaxçur'un diğer bölgelerinde, Karer'de yapılanların aynısını bulamazsınız. Yalnız Darahini'deki Sıddık Bilgin'nin olayı vardır. Bu olayı da Durmuş Kıvrak’tan sonra gelen Ali Şahin adındaki yüzbaşı yapmıştır. Sonuçta bu iki yüzbaşı da terfi ettirilir. Ali Şahin İzmir’e tayin olup, Güvercinlik Astsubay okulunda kendisi gibi insan yetiştirme okuluna binbaşı rütbesiyle göreve başlar.

İ. Sertkaya-Evet Sıddık Bilgin ile birlikte okuduk, onun katledilmesinin karanlıkta kalmaması için verilen çaba, o günleri düşünürsek çok anlamlıydı ve katilin yakasına yapışıldı ortaya çıkarıldı. Bu çabanın bütün sahiplerini kutluyorum. Durmuş Kıvrak hala 'derinlerde'. Çabamız adeta desteksiz kaldı. Bir gün bunu da yazacağımı belirtip geçeyim. Bir söyleşi çerçevesinde bir çok olgu bize aktardınız. Son sorumu sorayım;Sitemizi nasıl buluyorsun? Eksikleri, hataları vb. . Bu konuda bir değerlendirmenizi dinlesek?

ORHAN ZUEXPAYİJ-. Bedeni sürgünde, Hollanda'da ama ruhu, yüreği hayalleri Karer'de, Cewlik'te, Kurdistan'nın her yerinde bir hayalet gibi dolaşır desem yerindedir. Bu yazdıklarımı Avrupa’da yaşayan hemşerilerimden hak eden bir ilksin desem, yerinde değil midir? Bu söylediklerimi anlatmaya, yazmaya gerek yoktur. İnanmak isteyen, görmek isteyen mutlaka İlhami Sertkaya'nin sitesini takip etmeleri gerekir.

Keké İlhami, sana bir samimiyetimi ifade etmek istiyorum. Çewlik hasretimi, müziği, şiirleri, yazıları, fotoğrafları, tarihi, edebiyatı, sanatı kısaca yaşamın her alanındaki ihtiyaçlarımı senin sitene girerek karşılıyorum. Siten hakkında şunu söyleyebildim: Kurd internet siteciliğinde bir kişinin bu kadar olağanüstü çabayla, bu kadar büyük işleri başarması beni duygulandırıyor. Doğrusu ben öneride bulunma hakkını kendimde görmüyorum. Keké Ilham, senin bize öneri getirme ve eleştiri hakkın vardır. Sana destek, yardım ve katkılarımız olmadığı için de öz eleştiri veriyorum.

Keké İlhami, hatırlarsın belki bundan 3, 4 yıl evveldi bir sohbetimizde bana Cewlik’e olan hasretini, Rençber Eziz'in "Ez niweso, ho miun cilundo" şarkısını Eziz'in sesinden her gün birkac defa dinleyerek gidermek istiyorum, demiştin.

İ. Sertkaya-Evet anımsadım. . . .

ORHAN ZUEXPAYİJ- Aslında ülkene, Çewlik’e olan özlemin hepsi burada saklıdır. Zaten senin tüm çalışmaların bunu kanıtıdır. Yine son eserin olan " Kılama Şilane’’ romanı ailece yasadığınız zorluklar, hasret, sürgün, yaşanan o bilinmez serüvenin bir tutanağıdır. Keké İlhami, memlekete olan özlemini yarattığın eserlerle giderdiğin için müsterih ol.
Seni, şiirlerin olsun, yazıların olsun hasret teması, Rençber Eziz’le ağırlıklı ortak paydanızdır. Zaten rahmetli Eziz'de şarkılarını ve bestelerini iyi analiz edersek, sürgünde olduğu için bestelerindeki ana temanın ağırlığı memleket hasretidir. Aşk, ulusal tema sonra gelir.
Keké İlhami, sakin duygulanma, senin bu çabanı biraz kendimce derinlere inerek anlamaya çalışırken inan hep Rençber Eziz hatırıma geliyor. , Rençber Eziz işte senin sevdanda onun sevdasıdır.

Ezo kirbon saz xu bicên
Zimo zim ha zimo zim
Tarîyê mi zilal nibên
Yaşamak neye lazım.
Rençber Eziz'in bu veciz sözlerle bakin nasıl sitem ediyor,
Medresede Allah’ın ilahi adaletine iman edercesine bağlanmış, eğitilmiş ve şekillenmiştim. " Ya Rabbim! ışığı bir kez göreyim, dünyanın renklerinin nasıl olduğunu bana bir kez göster, sonra canımı al !'’ diye Allah’a yakarır. Secde ederdim. Dileklerim karşılıksız kaldı. Bütün insanların ışığı görürken benim ışıktan mahrum kalışım yüreğimde ilk kuşku tohumlarının boy vermesine yol açtı.
Rençber bakın umutlarının reçetesini de şöyle tarif eder Keké İlhami ;sonra, milletimin insanlık ailesi içindeki eşitsiz durumunu anlamaya başladıkça ilahi adaletin Kürdleri kapsamı dışında bırakan eksikliğini daha da derinden kavradım. Artik Allah'a da adaletine de inancım kalmamıştı.
Milletimin eşitsizliğini kaldırmanın insani iradeye bağlı olduğunu anlamıştım diyor Rençber Eziz.

Keké İlhami, sen müsterih ol, senin sevdan Rençber Eziz'in sevdası gibi ülken, milletin "Kürdler", kültürün, tarihin, edebiyatın, sanatın kısaca yaşamın ta kendisidir. Çünkü yazdıklarınız, yazacaklarınızı bir miras olarak sahip çıkan insanlar inanın, çok olacaktır. Şunu iyi bilin sizin bu başlangıcınız, çiğ gibi büyüyecektir.

İ. Sertkaya-Ben 'karınca kararınca' misali elimden, içimden geleni yapıyorum. Fakat Rençber Eziz'in yazık ki kıymeti pek anlaşılamamıştı. Kendi payıma bunu en azından söyleyebilirim. Sanırım bu yıl Mikail Aslan'ın Çewlik’te verdiği konser sırasında, onun mezarını ziyaret etmiş olması, beni oldukça duygulandırdı ve oldukça da anlamlıydı. Bu Çewlik'li ozanımız yüreğinin gözleriyle, gözleri olan çok insandan daha iyi hayatı görebiliyor, anlayabiliyordu. Sevgili Orhan, sana ve senin gibi birikimli insanlara bu halkın hep ihtiyacı olduğunu, olacağını belirtmek, tekrarlamak içimden geldi. Bu söyleşi için teşekkürler ve çalışmalarında başarılar temennimdir.

ORAHAN ZUEKPAYİJ-Ben de teşekkür eder, başarılar dilerim. . .

18-7-2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

@templatesyard