SÊYX SEÎD HAREKETİNDEN BİR PORTRE: 


Xarpet Cephe Komutanı Şêx Şerif Kelaxsiyic








                                      Şêyh Şerif Efendi yakalandığında çekilen resmi..
                                      21 Nisan 1925 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nden..





Şêx Şerif Kelaxsi ‘ye bir gün bir hanım sorar; Efendi sen niye hiç evlenmedin?Cevabı oldukça kısa hüzün doluydu ; Hiç vakit olmadı ki… Bu sözleri Şeyh Şerif’in torunlarından Dr. Sıraç Bilgin’e atfen aktarıyorum.
Şeyh Şerif bir Kürd rusipisidir. Kurdistanda yaşadığı dönemdeki sosyal ve siyasal konjonktürel ortamında, bir kanaat önderidir. Yaşamında maddi ve şehvani duygulardan uzak, bir yaşam sürdürmüştür. Ondan olsa gerek Şeyh Şerif’i yakinen tanıyan, duyan yaşlılarımız onun ismini kasidelerde, şarkılarda söylendikçe tevekkül içinde kendinden geçen, bayılan, daralan, göz yaşı döken yaşlı insanlara şahit olmuşumdur. Aslında insanlarımızın bu yaşadığı ruhsal travma, çaresizlik ve umutsuzluğun bir ifadesidir. Diğer taraftan’da yeni kuşak, bizler içinde sorgulanmaşı ve ders cıkarılması gereken, tarihi bir tartışma sürecini beraberinde getiriyor.
Şeyh Şerifin yaşam öyküsünü okuduğunuzda yukarıdaki sözlerin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu göreceksiniz. Şeyh Şerif Kelaxsi ismi sık sık anılan ve 1925 hareketinde Elaziğ(Elazîz) cephe komutanı olarak ismine rastlamaktayız. Şeyh Şerif Kürd tarihinde günümüze kadar gerek devlet, gerek Kürd kaynaklarında Gökdereli “Guewdereli” Şeyh Şerif olarak yazılmaktadır. Doğrusu Şeyh Şerif’in ailesinin ikamet ettiği köy’ün coğrafik olarak SiwanSiwun” aşiretine mensup olduğunu düzeltmek istiyorum. Şeyh Şerif’in Guewdere aşiretinin Xeylon Ciyer (zorla değiştirilen Türkçe adıyla“ Büyükçaltı”) köyünün yeğeni olduğununu, hangi argümanla günümüze kadar Guewdereli olarak yazıldıgını anlayamadım.
Tarihimize mal olmuş kişilerin yaşam öykülerini yazarken, gecmişten günümüze kadar yanlıs, eksik yazılmış bılgiler varsa tashih etmek “düzeltmekte” tarihsel olarak önümüzde duran bir görevdir. Şeyh Şerif ve yakın ailesi ile ilgili su tesbiti yapabilirim; Gerek Şeyh Şerif, gerek kardeşleri ve yakın akrabaları günümüze kadar sosyal, siyasal ilişkilerini mensup oldukları Siwun aşiretinden ziyade Guewdere aşiretiyle yaptıklarını hatırlatmak istiyorum. Kelaxsi Şeyhleri evlilik kurumları basta olmak üzere sosyal, siyasal calismalarını üs olarakta Guewdere mintikasi üzerinde yogunluk kazanmıstır.
Şeyh Şerif hakkında bugüne kadar en kapsamlı bir portre “yaşam öyküsü”nü yazmaya calısıyorum. Benimde mensup olduğum Guewdere asireti basta olmak üzere Cebaxçur’da diger tüm asiretler Şeyh Said hareketi anlatıldıgında akla gelen ilk ismin kuskusuz Şeyh Şerif olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu Kürd rusipisinin sohbetlerine bizzati katılan, yakinen tanıyan büyüklerimizin sohbetlerinin tanığıyım. Şeyh Şerif’i yakinen gören, eşimin nenesi ile ilgili bir anekdotu size anlatmak istiyorum. Eşimin nenesi’de Şeyh Şerif’in dayılarının köyündendir. Bakın o dönemde Şeyh Şerif hakkında bildiklerini şöyle anlatıyor: Mendo catışmasından sonra Şeyh Said gücleri Xarpet cephesinde dağılır. Şeyh Şerif ve Yado’ya bağlı birlikler köyümüze “Xeylan” geldiginde Şeyh Şerif’in o anki ruh hali gözlerimin önünde yıllarca, tefekkür icinde sayıkladıgımı bir an olsun unutamıyorum. Xeylan köyünün ileri gelenleri Seyh Serif’e öneri götürerek, eğer köyümüzde kalırsan seni iyi bir sekilde saklıyarak, koruma tedbirlerini alırız. Şeyh Şerif hem dayılarının köyü olması, hem ilk dini eğitimini burada alması, çevrede en büyük köy olmasını da dikkate alarak, kabul etmez.
Bu inanc ve saygıdan dolayı eşimin nenesi Cebaxçur’da resmi kurumların önünden gecerken Atatürk’ün heykel ve resimleriyle karşılasttıgında, yüzünü çevirerek zazaca “Wa o şeytun mıra nies” O şeytan gözüme gözükmesin diyerek, Şeyh Şerif şahsında şehit olan tüm Kürd şehitlerine başlar dualarını okumaya; Atatürk’ü her gördügünde lanet, Şeyh Şerif’e dualarıyla yad ederdi. Şeyh Şerif’in isminin anıldığında kendinden gecer, gözyaşı dökerek saatlerce dualar okuyarak, Kürd şehitlerine manevi bağlılığını gösteriyordu.
Şeyh Şerif’in yasam öyküsünü bugüne kadar detaylı olarak kimse yazmadı. Resmi tarihte sadece Şeyh Said hareketinde İstiklal Mahkemesi'ndeki ifade tutanakları ile Birinci Dünya harbinde Çarlık Rusyasına karşı Cebaxçur’un kuzey-doğusunda Sığı boğazında “Kerrê siyêgi” (Türkçe Çobantaşı) mıntıkasında milis-alay komutanlıgı yaptığı yönünde çok kısa bilgiler verilmiştir.
Şeyh Şerif hakkında ilk yazılı belge Şeyh Said’in Xarpet cephesi Komutanlığına yazmış olduğu telgraftır. Baytar Nuri Dersimi’nin 1925 hareketinde Şeyh Şerif ve Hasan Hayri' nin tarihe tanıklık etmiş ve bir ermeni köyü olan Hüseynik köyünde hazırladığı ve Dersim aşiretlerine yolladığı telgraf ikinci önemli belgedir. Sonraki dönemlerde Seyitxan Kurıj, Kêk Merdimin’ nin Şeyh Şerif hakkında Cebaxçurda konuya vakıf şahsiyetlerle yaptıkları röportajlarda önemli anekdotlar sunmuşlardır. Şeyh Said hareketinin ulusal degil, dini bir hareket olduğu tezini savunan kesimlere Şeyh Şerif ile Hasan Xayri arasında hazırlanan bu telgrafla verilen mesaj, altını çizerek belirtiyorum, verilen en büyük cevaptır.
Değerli okuyuculara son dönemlerde Kürd müziginde “Zazaca” lehcesinde bir ekol olarak gördügüm, Mikail Aslan’nın Çewlik’te Rencber Eziz’in anısına “Bingöl”de vermis olduğu konsere ilişkin kaleme aldığı makalesinde, Şeyh Şerif’in Hasan Hayri ile yapmıs olduğu görüşmelerin 1925 hareketinin ulusal karektere sahip olmadığını savunan bazı kesimlere “marjinal ve ucube anlayıslar” hatırlatma olsun diye alıntı yapmak istiyorum.
Mikail Aslan kendi sitesinde 25.52008 tarihinde kaleme aldığı makalesinde dip not olarak şunları aktarmaktadır:1925 yılında Şeyh Said’le birlikte idam edilen, anne tarafından büyük dayımız olan rahmetli Hasan Hayri’ nin, Seyyid Rıza’ya yazdığı bir mektupta kendi imzası yanında Şeyh Said’in en önemli komutanlarından Şeyh Şerif’ in imzasının olması beni cok şasırtmıştı. Ilk TBMM Dersim mebusu olan Hasan Hayri’ nin, Elazığ’a geldiginde de bu komutanın evinde kaldığını ve elindeki ordu malzemesini de Şeyh Şerif’e teslim ettigini ögrenince daha da meraklanmışttım. Yukarıda bahsettigim mektuptan, „telgraftan“ dolayı da yargılanıp, Şeyh Said ile birlikte idam edilen bu büyük dayımız ile bu hareket arasında ne tip bir ilişki vardı acaba, bunlar hangi duygular etrafında buluşmuşlardı?
Yakın dönemde Şeyh Said hareketi üzerinde Felat Özsoy-Tahsin Eriş adlı hemşerilerimin 1925 Kürd direnişi kitabında Şeyh Şerif hakkında önemli bilgiler aktarılmıştır. Yine Karerli Mehmet Efendi’nin hatıralar kitabında Şeyh Şerif’in Xarpet’in Hüseynik köyünde Hasan Hayri ile yaptığı istişarelerle ilgili önemli anekdotlar aktarılmıştır.
Şeyh Şerif’in yakalandığı yeri tarihe olan ilgimden dolayı bizzat-i gidip, gördüğümü okuyucularla paylasmak istiyorum. Bu alan günümüzde Cebaxçur’un güney batısında Metan (Türkçeleştirilen adıyla “Balpınar”) köyü sınırları icinde olduğunu, bu köyle akraba evliliği ve köyümüze yakın olmasından dolayı Şeyh Şerif’le ilgili köy halkından edindiğim bilgilerle ummarım bu portre hakkında yeterli olmasada önemli bilgiler sunacağımı, düşünüyorum. Şeyh Şerif’in yakalandığı Metan köyünden cok değerli dostum ve arkadaşımdan Çewlikte yaşlılarımızdan duyduğum bazı bilgileri teyyid etmeye calıştım. Bu arkadaşın ismininin yazılmamasını istedi. Okuyucuların bu hasassiyeti anlayışla karşılayacaklarını umuyorum.
Şeyh Şerif’in yapılan ihbar sonucu yakalanmasıyla ilgili yapılan spekülasyonların ağırlıklı noktası hep aynıdır. Bu yakalanmayla ilgili Seyithan Kurıj, Kek Merdimin arkadaşların yapmış oldukları röportaj olsun, Felat Özsoy ve Tahsin Eriş’in kitabında da ihbarı yapan ve o dönemlerde devletle sıkı ilişkiler icinde olan şahsiyetlerden bahsedilmiştir. Tekrar hatırlatmak istiyorum. Amacım Şeyh Şerif’in yasam öyküsünü tüm ayrıntılarıyla acığa cıkarmaktır. Şeyh Şerif’in yakalanmasında ismi geçen şahısların, günümüzde ulusal mücadeleye pozitiv yaklaşan torunlarınıda yakinen tanıyorum. Bu arkadaşların geşmişte yapılan bu röportajlardan alındıklarını duydum.
Olay ve olguları yazarken tarihte yapılan yanlış ve eksiklikleri degerli halkımıza anlatmamak, kaçınmak, saklamak ahlaki bir yaklaşım degildir. Zaten yaşanan bu olayları Cebaxçur halkından kime sorarsanız; asağı yukarı görüşler aynı yöndedir. Kaldı-ki devletle olan bu sıkı ilişkileri ismi gecen şahısları herkes biliyor. Hareket bastırıldıktan sonrada bu sıcak ilişkiler devam etmiştir. Şeyh Şerif’in yakalanmasında Kek Merdiminin röportajında ismi gecen şahıslardan birinin 1925 hareketi ve sonrasında o dönemlerde CHF “Cumhuriyet Halk Fırkası'' Cebaxçur il yönetcisiymiş.
Şeyh Şerif’in yaşam öyküsünün kronolojik ve detaylı bilgilerine girmeden evvel genel bir değerlendirme yaptım. Önümüzdeki bölümlerde Şeyh Şerif hakkında edindiğim bilgilerin sözlü ve yazılı kaynaklarını belirttim. İkinci ve üçüncü bölümlerde yazılı ve sözlü kaynakların tümünü derleyerek, aktarmaya calışacağım.
17.08.2008


















ŞEYH SAİD HAREKETİNDEN BİR PORTRE:


 Şeyh Şerif Kelaxsiyic

İKİNCİ BÖLÜM
Şeyh Şerif’in yaşam öyküsü tıpkı silah arkadaşı, can yoldaşı Yado gibi dengbejlerin helbestlerinde, sözlü olarak saklıdır. Bu sözler eğer yazılmaz, kitaplaştırılmazsa zamanla bu Kürd değeri de unutulur gider. İşte benim yapmaya çalıştığım çalışmaların  hikayesi, klamları ve kahramanlığı ülkemde olan, söylenen bu insanları arayıp, bulmaktır. Bu çalışmalarımı yaparken bir arkeloğun iğneyle kazı yaparken gösterdiği itinayla davranmaya gayret ettim ;
Örneğin Çewlik’te meşhur dengbej „Ehmede Berti’nin Yado üzerine bir klamında şöyle bir söz vardır. „Êle tû nizani dı imdada meda iro disa Heci Kolos bavê Mirzo tê“ Tarihe ilgi duyan birçok dostum ve hemşerim vardır. Bana Heci Kolos’un yaşam öyküsünü mutlaka yazmalısın, derlerdi . Bu arkadaslara diyorum ki! klamlarda ismi geçen bu kahraman kimdir, nerelidir? sorularıma cevap alamıyorum. Bu şahsiyet te Yado ve Şeyh Şerif gibi önemli bir kahramandır. Benim araştırma ve çabalarım bunları tesbit edip, açığa çıkarmaktır.
Bir Hint azizi olan „ruhani“ Rama Krisma’nın hayat felsefesini anlatan ve örnek alınması gereken şu sözleri çok düşündürücüdür.
Bir adam vardı. Suyu arıyordu. Toprağı üç kulaç, beş kulaç kazdı. Suyu bulamadı. On kulaç kazdı, gene bulamadı. Sonra yerin derinliklerinde kara kaya tabakalarına rastladı. Yeise „umutsuzluk,karamsarlık“ düştü, gücü sona erdi ve suyu bulmaktan ümidini kesti. Fakat bir ses ona;
-          Daha derinlere in,daha derinlere ! dedi.
-          Daha derinlere indi ve suyu buldu.“
Tarih bilimi de işte böyledir. Pes etmek yok, nereye kadar gidebilirsek gitmeye çalışmalıyız. Suyu arayan adam gibi tarihimizin derinliklerine gidinceye kadar, gitmeliyiz.
                                                                             
ŞEYH ŞERİF’İN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Şeyh Şerif aslen Cewlik/Darahini ilçesinin Akdağ „ Ko Sıpi „ eteğindeki Kelaxsi köyünde dünyaya gelmiştir. Bağlı bulunduğu köy Sivan „Siwun „ aşiretine mensup coğrafya sınırları içersindedir. Şeyh Şerif’in ailesine yörede „Kekuyan“ ailesi veya kêy Kek’un diyiyorlar. Ama ailenin ismi Kêy Şeyh Mustefe Kelaxsi en bilinenidir. Şeyh Şerif’i iyi tanımak için kısaca ailesinden biraz bahsetmek gerekir. Rivayetlere göre Kelaxsi Şeyhleri Amed –Ferqin yolu üzerinde bulunan günümüzde „Tıl Elo“ denilen köyden ilk çıkışlarını yapmışlardır. Tıl Elo Amed’e gidenler iyi bilir, yol kenarında olup, küçük bir tümsek tepe üzerinde bulunan Ali Hoca’nın ziyaretgahı Kelaxsi şeyhlerinin atası sayılan Ali Hoca adına inşaa edilmiştir.
Şeyh Şerif’in ailesinin „9, 10“ kuşak atası Siwan mıntıkasına gelerek bölgeye yerleşmişler. O dönemlerde Osmanlı yönetimince bölgeye yerleştirilen Palu-Cemişgezek ve Çermik beyleri Kürdleri asimle etmek ve vergi gelirlerini tahsil etmek için görevlendirimişlerdir. Kelexsi şeyhlerinin bu beylerle mücadelesi o dönemlerde başlar. Çünkü Şeyh Said’in dedesi  Şeyh Ali Septi 1800’lü yılların ortalarında Nakşibendi Şeyhi Mevlana Xalid’den icazet alıp, onun halifeliğini kazanır. Nakşibendiliği yaymak icin Palu mıntıkasına gönderilir. Yanlız Palu’daki Türk kökenli beyler, tarihte „Karacimşit bey, Haşim bey aileleri“ olarak anılırlar. Şeyh Ali Septi’yi barındırmazlar. Şeyh Ali Septi o dönemlerde Kelaxsi’ye gelip, bir süre orada kalır. Kelaxsi’de Hasan Hoca, onun oğlu Mustafa, Şeyh Ali Septi’nin himayesine girererler. Mustafa Nakşibendiligi orada kabul ederek, Septi Şeyhi ve birkaç kişi tarafından halife ilan edilir.
Kelaxsili Mustafa ailede ilk Şeyhlik ünvanını alan kişidir. İşte bu zat Şeyh Şerif’in babasıdır. Şeyh Mustafa ailesi bölgede nüfuzu olan, yöredeki Palu Beylerinin halk üzerindeki asimlasyon, vergi toplama her türlü baskılarına karşı çıkan bir ailedir. Çok iyi hatırlıyorum yaşlılarımızın anlatımıyla 1950’li yıllara kadar bölgedeki verimli arazilerin çoğu Palu Beyleri’nin üzerine tapuluydu. Özellikle Guewdere ve Siwan aşiretinin yaşadığı coğrafyada Palu beyleri 1950’li yıllara kadar gelip, fakir ve zavallı Kürd halkı’nın ancak geçimini sağlayacakları gelirlerden cebren paylarını alıyorlardı. Bürokraside çok etkin olan bu aileler, tarih boyunca bölge halkı üzerinde adeta „Demokles’in kılıcı“ gibi hüküm etmişlerdir. Şeyh Şerif’in ailesi bu beylerin bölgedeki hükümlerine son vermiştir.
Şeyh Şerif’in ailesi bu gücü elbetteki yakın çevredeki Kürd aşiretlerinden almıştır. Bu gücü almasındaki temel etken bölgedeki Nakşibendi tarikatının gücünden kaynaklanmaktadır. Bir örnek vererek konuyu pekiştirmek istiyorum. Kelaxsi Şeyhleri günümüzde Suweran „Çir’a Xırab“ denilen geniş araziye sahip köyü Palu beylerinden „Nuri Bey“den adeta cebren, yöredeki Kürd halkının yardımlarıyla almışlardır. Palu beyleri’nin bölgedeki etkinliklerine çok partili sistem döneminde son verilmiştir. Çünkü Kelaxsi Şeyhleri son dönemlerde eğitim, bürokrasi ve siyaseteki gücünü halkı yanına alarak Palu beylerine karşı akıllıca kullanmışlardır.
Şeyh Mustafa’nın üç oğlu ve altı kızı vardır. Şeyh Şerif, Şeyh Tahir ve Şeyh Hüsen erkek çocuklarının ismidir. Şeyh Şerif ve Şeyh Tahir’in anneleri Guewdere Xeylun ciyer „Asağı Xeylon“ köyünden Mıst Hes Ehmed’in kızıdır. Şeyh Hüsen’nin annesi Kelaxsi köyünden Mıhiy beyazın evindendir. Şeyh Şerif ilk medrese eğtimini dayılarının köyü Xeylanda Melle Mistefa’nın medresesinde başlamıştır. Xeylanda Melle Mistefaya Malle Heci diyiyorlar. Şeyh Şerif bu medresede kısa sürede öğrenebileceği bir sey kalmadığı için yönünü başka diyarlara verir.
Şeyh Şerif anlatımlara göre Şeyh Said’in amcası Şeyh Hasan’ın Palu’da bulunan medresesinde kısa bir dönem eğitim aldıktan sonra Dr.Siraç Bilgin’in anlatımıyla bir kaynak onun Siirt-Cizir civarlarına gittiğini, diğer bir kaynak ta Doğu Kurdistana’a gittiğini bildiriyor. Şeyh Şerif gittiği yerlerde klasik mellelik veya seydalık eğitiminin ötesinde bilgi yüklü olarak dönüyor. Farsca, Arapça ve Osmanlıcanın yanında Kürdçenin lehçelerinden Kurmanciyi de tam anlamıyla öğrenmiştir.
Şeyh Şerif’in öğreniminden sonra Birinci Dünya Savaşı çıktı. Bu savaşta Kurdistan’ı ilgilendiren kısım itibarı ile Rusya’nın niyeti önemliydi. Buna göre Çarlık Rusyası’nın asıl amacı bölgemizi “Kurdistan” işgal edip, bu toprakları “Ermenistan” adı altında kendisine bağımlı bir devlet yaratmaktı. Rusların bu niyetini tüm Kürd kitlesi biliyordu. Çoligliler “Çewlik” Rusların bu ilerlemesini durdurmanın yollarını aradılar. Osmanlı devleti Çoliglilerin bu arayışında kendilerine “meşruiyet” tanıdılar. Halk, Çewlik beyleri, eşraf ve mellelerin oylarıyla, Şeyh Şerif milis Alay komutanı “Albay” rütbesiyle seçilir. Zaten resmi Türk kaynakları da milis alay komutanlığını teyyid eder.
Kardeşi Şeyh Hüseyin ise yüzbaşı seçilir. O sıralarda Rusya orduları Çobantaşı (halk arsındaki bu coğrafik bölgeye “Kerrê Siyexî” deniyor) na kadar inmiş bulunmaktaydılar. İşte bu cephenin komutanı birinci derecede Şeyh Şerif’dir. Türk tarihinde bu cepheyle ilgili yazılanlar kısaca şöyledir. Rus orduları Çewlige doğru ilerlerken Kiği, Karer, Siği boğazı, Eşek “Heşek” meydanı hattında uzanan alanda bir savunma cephesi oluştu. Karir ve Kığı hattında Xormekli Küçükaga oğlu Mehmet Hulusi bey, Karabaşan bölgesinde 3.cibran alay kumandanı oğlu Baba beyin emrinde, Sığı boğazı “kerre Siyexi” alanında Gökdereli Şeyh Şerif’in emrinde olan Çabakçur ve Palu zazalarından 1000 kişi savunmuşlardır.
Heşek “Ayılar” hattındaki savunmayı Genç “darahini” ileri gelenlerinden İsmail bey’in sorumluluğunda, Şeyh Said’in küçük kardeşi Şeyh Tahir’in yüzbaşı rütbesi ile “milis yüzbaşı” savunmuşlardır.
Şeyh Şerif’in yaşam öyküsünün en önemli aşaması olan, Şeyh Said hareketinde, Çebaxcur merkezi işgali yerel yöneticiler ataması, Elazığ’ı işgali, Dersim mebusu Hasan Xayri ile istişareleri, geri çekilme, Mendo alanındaki tarihi çatışma, Metan köyündeki yakalanmasının öyküsü, Diyarbakır İstiklal Mahkemesindeki yargılanmasını son bölümde anlatmaya çalışacağım.
Orhan  Zuexpayıj





 ŞEYH ŞERIF’İN YAŞAM ÖYKÜSÜNÜN SON BÖLÜMÜ
Orhan Zuexpayıj
                                                                        


  "Tarih, iktidar sahipleri yazar ve bir katil gibi gerçeğin ip uçlarını saklamaya uğraşır.

Tarihçiler ise cinayetleri aydınlatıp, gerçeği ortaya çıkarmakla yükümlüdür."
Ahmet Altan 
Şeyh Said hareketi tam planlanmadan Piran'da Şeyh Abdurrahim'in çıkarmış olduğu çatışma ile ayaklanmanın fitilini, 13 Şubat 1925 tarihinde ateşledi. 17 Şubat 1925 tarihinde Şeyh Şerif'e yazılan talimatla Çebaxcur yönetimine el konulur. Cebaxcur'da hareketin ileri gelenleri arasında bir toplanti yapılır. Toplantının en yetkili kişisi, kuşkusuz Şeyh Şerif Kelaxsiyic'dır. Toplantıya Şeyh Said'in eniştesi Çan şeyhlerinden Îbrahim Efendi, Şeyh Mustafa, Şeyh Hasan, Zaza Yado gibi öncü kadrolar cephenin genişletmesini isterler. Alınan kararlar gereğince Cebaxcur cephesini ikiye ayırırlar. Çan Şeyhleri Sancak-Kiği hattı bölgesindeki aşiretleri ayaklandırarak denetim sağlamaya calışacaklardır. Şeyh Şerif ve Zaza Yado'ya bağlı birlikler de Elazığ cephesi hattına görevlendirirler. Şeyh Şerif ve Yado birlikleri ağırlıklı olarak Vararad "Musyan", Azıj, Guewdere, Beritan, Oxçiyan ve Palu Zazalarını yanına alarak 21.21925 tarihinde Palu yönetimi kontrol altına alırlar. Palu Kaymakamlığına Musyan aşiretinden Derwiş Efendi "Doryeş Nur" atanır. Bu atamalarla ilgili bugüne kadar yazılı resmi bir söylem olmadığını, yanlız yöre halkı “Çolig” tarafından bilindiği gerçeğini hatırlatmak isterim.
Şeyh Şerif ve Yado istikameti Elazığ yönüne yönlendirirler. Kürd kuvvetlerinin önünü kesmek icin Türk kuvvetleri Elazığ ve çevresinde ciddi bir direniş göstermeden Malatya hattındaki İzollu köprüsüne doğru çekilirler. Kürd kuvvetleri 5 Mart 1925 günü Elazığ'a girerek kontrolü ele alırlar. Elazığ valiliğine müftü Mehmet Efendi’nin ataması yapilir. Şeyh Şerif hükümet konağının önünde bir konuşma yapar. Şeyh Şerif Elazığ'a gelirken eski Dersim mebusu Hasan Xayri'le Hüseynik köyündeki evinde görüşüp, beraber Elazığa gelirler. Şeyh Şerif Dersim aşiretlerine Hüseynik köyünde Hasan Hayri'nin evinde bir telgrafı, Dersim aşiretlerine yollarlar. Bu telgrafı Hasan Hayrinin yakın akrabasi olan Hozat'lı Celalzade Mehmed efendi vasıtasıyla yollar ve şöyle der:
Dersim aşiretleri ruesasına, Sukuneti muhafaza ediniz, yakında bir heyetle Dersim'e geleceğiz, muvafakaíyetler.
6 Mart 1925 tarihli telgrafın altında Hasan Hayri ve Şeyh Şerifin isimleri bulunmaktadır. Baytar Nuri anılarında bu telgraftan bahsetmektedir. Bu telgraftan dolayı daha sonra Hasan Hayri ve Hozatlı Celalzade Mehmed Efendi Elazığ'da idam edilirler(1). Karerli Mehmed Efendi anılarında Hasan Hayri'nin Şeyh Şerif’le ortak hareket etmediğini yazar. Hüseynik’te ikamet eden Mehmed Efendi aynı zamanda Hasan Hayri’yle akraba sayılır.
Şeyh Şerif ve Zaza Yado birlikleri Hüseynik köyünde patlayan cephane deposu esnasında yüzlerce Kürd direnişçisi ölür. Yado Elazığı kontrole alınca, cezaevi kapılarını açarak, tüm mahkumları serbest bırakır. Şeyh Şerif'in hedefi Malatya istikametiydi. Halende halk arasında Zazaca söylenen bir söz var: "Ma Xarpet guret, Mêleti têqu lêq" (Bu sözün Türkçesi „Elazığı aldık, Malatya'yı hayda hayda, yani rahat alırız.")
Malatya istikametine doğru yönelmek isteyen Şeyh Şerif'e bağlı güçler Elazığ'da yönetsel anlamda düzeni sağlayacak kadro bırakmadılar. Yoksul Kürd köylüleri ve cezaevinden çıkan kişilerin birleşmesiyle, şehiri yağmalamaya başlarlar. örgütsüz ve disiplinsiz bu kişileri gören Elazığ yerli halkı,Türk subaylarının desteğini de alarak örgütlenme yaparlar. Tüm bu olumsuzluklar üst üste gelince Şeyh Şerif birlikleri Malatya'ya yönelmeden, güçlerinin dağıldığını görürüler. Elazığ şehri 2,3 gün Kürd güçlerinin kontrolünde kaldıktan sonra, geri çekilmeyle beraber, şehir yönetimi tekrar Türk kuvvetlerinin eline geçer.
Şeyh Şerif ve güçleri Palu-Cebaxcur hattına doğru çekilmeye başlarken bu hattaki bazı işbirlikçi aşiretler Şeyh Şerif'in güçlerini Türk kuvvetleriyle beraber takibe alırlar. Bu işbirlikçi aşiretlerin en belli başlısı Şadilli aşiretinin reisi Necip Ağa, Ohi "Karakoçan" a bağlı güçler, Şeyh Şerif güçlerini Mendo'ya kadar takibe alırlar.
Tarihi Mendo catışması "6 Nisan 1925"bugünkü Yado ceşmesinin bulunduğu boğazda olur. Kürd kuvvetleri yaklaşık 5 bin kişi olduğu tahmin edilir. Türk kuvvetleriyle gögüs-gögüse 24 saat catışma yaparak, büyük kayıplar verdirirler. Kürd kuvvetleri catışmalardan sonra guruplar halinde Mazı "Meşe" ağaclarla kaplı, coğrafik olarak stratejik bir alan olan Poğ , Az ve Guewdere mıntıkasına çekilirler. Cebaxcur hattında kimse olmadığından, 8 Nisan 1925'te merkez Türk kuvvetlerinin eline geçer. Şeyh Şerif rahatsızlığından dolayı yanında bulunan bir kaç kişiyle Metan köyü yakınlarında (………) şelalenin arkasında gizlenen Şeyh Şerif , yapılan ihbar sonucu yakalanır. Bu ihbarla ilgili Seyidxan Kurıj'ın daha önce yapttıği röportaj, Kek Merdimi'nin Mehmedi Baluken ile Vate dergisindeki Zazaca röportajı, Tahsin Eriş'in Şeyh Said hareketiyle ilgili yazdıkları tüm bilgilerde Said Begun'nun ismi ortaya çıkar. Said Begun’nun köy halkından olup, herkesçe bilinen kişilerin verdiği bilgileri devlete ulaştırararak Şeyh Şerif’i yakalatır. Bir hatırlatma olsun diye yazmak istiyorum: Began ailesinden harekette öncü kadro olan, daha sonra sürgün „bin xet“ hayati yaşayan değerli insanların çıktığını da, belirtmek isterim.
Şeyh Şerif'in yakalanması öyküsü hakkında en detaylı bilgiyi Mehmedi Baluken'le Vate dergisinde yapılan röportajda cok ayrıntılı bilgi vermektedir. Yine Şeyh Şerif’in yakalanmasıyla ilgili Köy halkından yakinen tanıdığım çocukluk ve mahalle arkadaşım olan , ismini vermekten imtina eden kisinin verdiği bilgiler dikkat çekicidir. Şeyh Şerif babamın ve yaşlılarımızın anlatımıyla köyümüz „metan“ daki şelalede (Zazaca, bin gêdun) mintikasinda toplam 3,4 gün saklanabilmiştir. Şeyh Şerif’in bulundugu şelale köye yakın bir yerdeydi. Köy halkından Mansur Kasun, ile Halil Bazun adli kişiler milis olarak Şeyhin tüm ihtiyaçlarını karşıliyordu, Şeyh Şerif’in yakalandığı gün bu iki milis ,Şeyh’e ait olan beygir ile köye geldiler. Şeyhin beygiri o gün köyde kişner. Beygirin bu rahatsızlığı halk arasında geleneksel inanca göre, kötü haberin habercisi olarak bilinmektedir. Işte atın o kişnemesinin akabinde Metan köyü ablukaya alınarak Şeyh yakalanır.
Şeyh yakalanıp, Cebaxcur’a getirilirken askerler köy halkından da şüphelendiği insanları Şeyh’le beraber tutuklarlar. Şeyh Şerif yolda ''bu insanların suçu nedir?, bunlara eziyet etmeyin bırakın!'' telkininde bulunur. Bu kişilerin hiçbirinin suçu yoktur. Askerlerin sorgulama ve baskıları karşısında Şeyh’ten köy halkı hakkında suçlayıcı bilgi alamazlar. Yine köy halkından yardım eden milislerden Hacı Mansur Kasun, daha sonra Hicaz ziyaretinde vefat ederken, diğer milis Halil Bazun ise yakın dönemde vefat etmiştir. Bu iki Kürd milisinin ulusal sorumluluğu gereği Şeyh Şerif şahsında mücadeleye bağlılıği çocukları tarafından miras olarak günümüzde devam etmektedir. Bazı ailelerdeki ulusal sorumluluk, genetik olarak sürdürmeleri, halk arasında halen konuşulmaktadır.
Şeyh Şerif sağlık sorunlarından dolayı kendi halkı arasında saklanarak, Suriye Kurdistanına „bin xete“ gitme düşüncesinde olmadan, tevekkül içinde hareketin sonuçlanmasını düşüncesi içinde olduğunu görüyoruz. Şeyh Şerif Cebaxcur merkezine askerler tarfından getirilir. Cebaxcur ve cevresinde Türk devletinin dikkatini çeken ulusal ruh ve heycanla hareketin içinde aktif yer alan, destek sunan kanaat önderleri devletin hedefi olurlar. Direnişçilik yapan guruplar, 'bin xete' giden guruplar silahlarını bırakmadan, savaşın sürdürmelerinden yanadırlar. Cebaxcur çevresinde Şeyh Şerif’le birlikte Elazığ cephesinde aktif yeralıp, destek sunup Diyarbakır istiklal mahkemesinde idam edilen şahsiyetleri hatırlatmak istiyorum:
Çan Şeyhlerinden Ibrahim,Hasan, Ali(Korkutata)efendiler, Molla Cemil Musyanlı (Hasar), Tayyip Ali Mutalyan nahiye müdürü „Mütevellizade“, Az aşireti ileri gelenlerinden Süleyman Baylaz, Süleyman Bor, Vararad’ın şinek köyünden Ali Badan (Bozgan), Arab Abdi BeyTimur(Aytimur) ilk akla gelen önemli şahsiyetlerdir. Parantez içindeki isimler, bu şahsiyetlerin Türk devleti tarafından verilen soyadlarıdır.
Şeyh Şerif Cebaxcur „Çolig“ de kanaat önderleriyle beraber tutuklu olarak Diyarbakır Istiklal Mahkemesi'ne sevk edilirler. Diyarbakır istiklal mahkemesi'nde Şeyh Şerif’in tutum ve davranışları oldukça olumluydu. Şeyh Şerif’in hareketle ilgili olsun, Şeyh Said hakkında olsun, olumlu ifadeler kullanmıştır. Özellikle binbaşı Kasım Ataç’ın Şeyh Şerif hakkında verdiği ifade de yaklaşık 7 yıldır Kürdlük davası yaptiğı yönündedir. Yine Çan Şeyhlerinden Ibrahim Efendi aynı zamanda Şeyh Said’in eniştesi Şeyh Şerif hakkında şunları söyler: Şeyh Şerif’in Cebaxcur merkezini işgal eden kişi olduğunu, kendisinin o dönemde müftü olduğunu, Şeyh Şerif’in Kaymakam ve müftü olarak ben yanına gittik. Şeyh Şerif’in bize savaş esiri olduğumuzu söylemiştir. Mahkeme ifadelerinde Şeyh Şerif’in gözlerinin iyi görmediğini ifadesinde görüyoruz. Yine rivayetlere göre ayak parmaklarının donduğu yönünde bilgileri, aile yakınları teyyid (doğrulama) etmediklerini, belirtmek isterim. Ayrıca Mendo catışmasına’da sağlik sorunlarindan dolayi katılmadığı ,Ama gercek olan bir sey var-ki Seyh Şerif’in yaşlı olması, sağlık sorunlarının çok ağır olması, Güney-Batı Kurdistana(Suriye, „bin xet’e“) gitmesi önünde engel olduğunu görebiliyoruz.
Şeyh Şerif ve 47 arkadaşı 13 Şubat 1925 tarihinde Pîran’da başlayan direnişleri nedeniyle, 28 Haziran 1925/69 tarihli istiklal mahkemesince, idam kararları verilir. 29 Haziran günü Diyarbakır dağkapı mevkiinde Zazaca ''Ber kuê“ denilen yerde kurulan idam sehpalarında, Kürd direnişçileri idam edilir. Naaşları aynı yerde çukurlara üst üste atılır. Buda yetmiyormuş gibi üzerine rakı fabrikası inşaa edilir. Bu fabrika son dönemlere kadar faaliyeteydi. Şeyh Şerif’in yaşam mücadelesi hakkındaki yazılarıma son verirken, tüm Kürd şehitlerini saygıyla anıyorum.
Bir sonraki portre calışmam nam-ı deger Kasım Ağa, halk arasında Qas Quesi Siwunıc’ın yaşam öyküsünü sizinle paylaşmaya çalişacağım..
Orhan Zuexpayıj
KAYNAKLAR ;
--------------------------------------
- 1925 Kürd direnişi Tahsin Eriş-Felat Özsoy
- Karerli Mehmet Efendinin anıları.
- Adım Şeyh Said, Ilhami Aras
- Siraç Bilgin’nin sitesi ve bana gönderdiği notlar.
- Metan köyü halkından alınan sözlü ifadeler


















1 yorum:

  1. Öncelikle yazınızı okudum krndi capınızda bir seyler yazmışssınız karacimşit beg haşim beg ailesi türk kökenli bir aile degildir arap asıllı ailedir ve bunların secereleri elimizdemevcuddur yavuz sultan selimin temilik fermanına kadar
    İkincisi ise Şeyh ali septi hazretleri palu bölgesine geldikleri zaman suan bilinen sekrat begleri yani yukarı begler yer vermemiştir ve sonra suanki eski paluya gelerek bizim dedelerimiz yer vermiştir arastırmanızı iyi yapın ve ona göre yazın

    YanıtlaSil

@templatesyard