HÜSAMEDDÎN KORKUTATA NIN ŞEYH SAÎD HAREKETÎ VE ERMENÎ SOYKIRIMI ÜZERÎNE HEZEYANLARI ?


 

HÜSAMEDDÎN KORKUTATA NIN ŞEYH SAÎD HAREKETÎ VE ERMENÎ SOYKIRIMI ÜZERÎNE HEZEYANLARI ?

 

 

 

 

 

- Hüsameddin Korkutata'yı kısaca tanıtmak istiyorum. 

 

1925 Şeyh Said hareketinde ailece hareket içinde aktif yer almış Çan Şeyhlerindendir. 

Babası Şeyh Maruf efendi 1925/ 28 Haziranda Diyarbakır Îstiklal mahkemesinde idam edilen Şeyh Hasan Efendi'nin oğludur. 

Hüsameddin Korkutata üç dönemde Çolig'de milletvekilligi yapmıştır. 

Malumunuz 1925 Îstiklal mahkemesinde Çan Şeyhlerinden 5 kişi idam edilmiştir. 

Îdam edilenler Şeyh Ahmed Çanevinin oğlu Şeyh Hasan Efendi ve ağabeyi Şeyh Halid'in dört oğlu ( Şeyh Îbrahim,Şeyh Abdullah,Şeyh Celaleddin ve Şeyh Ali) toplam aileden 5 kişi idam edilerek şehadete ulaşmıştır. 

Ayrıca ailede 1925 hareketinde gerilla savaşı verip Tekman (Şuşar) da şehadete ulaşan Şeyh Mustafa'nın oğlu Şeyh Nusreddin, yine türk askerlerince daha çocuk yaşta şehadete ulaşan Şeyh Atikin isimlerinide sayabiliriz. 

Bunun yanında Şeyh Ahmedin çocuklarından Şeyh Mustafa efendi bugün Hacı çayır köyünde meftun ve kubbesi bulunan zat ise bir isyan sürgünü olarak yıllarca ROJAVA kurdistanında sürgün hayatı yaşamıştır. 

Ayrıca Anadoluya Kütahya ya Şeyh Halid efendinin aile efradıda sürgün hayatı yaşamıştır. 

 **************

Hüsameddin Korkutata son  dönemlerde özellikle Yeni Akit gazetesine hem Şeyh Said hareketi hemde Ermeni soykırımı'nın 100. yıl dönümü nedeniyle iki açıklaması vardır.

Îlk yazısını 2013 yılında çok detaylı bilgilerle Çan Şeyhlerinin 1925 hareketindeki  konumuyla ilgili vermiş , aşağıya aktarmışım, okuyabilirsiniz.

Îkinci açıklamasınıda Ermeni soykırımının 100.yildönümü nedeniyle yeni  yaptığı açıklamalardır.

Bu yazıyıda aşağıya aktarmışım okuyabilirsiniz. 

Hüsameddin Korkutata Kürd düşmanı düşünce ve tutumu çizgisile bilinen Yeni Akit gazetesine açıklamlarını yapması tesaddüfü değildir. 

Bu gazete tabiri caizse komplo,iftira ve yayınları hepinizin malumudur.  


HÜSAMEDDÎN KORKUTATA'NIN ÎLK YAZISINA KISA BÎR CEVABIMDIR ?



Hüsameddin Korkutata 1925 hareketinin ulusal " Kürdi " bir hareket olmadığı yönünde açıklama yapmıştır. Şeyh Said'in Çan toplantısı başlıklı bölümünde de bu konuda şu ifadeleri kullanmıştır. Aşağıya aktarıyorum.




Harf İnkılabı Şeyh Said kıyamından sonra yapıldı. Fakat İnönü’nün itirafları, tek parti zihniyetinin birçok inkılapla-yasayla aslında neyi hedeflediğini açığa vuruyor. Zaten kaygı verici gelişmeler peş peşe gelmişti. Kılık-kıyafete bile müdahale edileceğinin sinyalleri alınmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini olarak anayasaya Hıristiyanlığın yazılmasını talep edenler çıkmıştı. Hükümetin kontrolündeki gazetelerde İslam inancı alenen hedef alınıyordu. İşte Nakşibendi tarikatı mürşitleri, hükümeti yanlış politikalardan vazgeçirmeye çalışıyordu. 

Hüsameddin Korkutatanın bu basit ve tamamaen çarpıtıcı cümleleri çok düşündürücüdür. 

1925 hareketinin Kürdi değil tamamen basit bir kılık kıyafet,şerri ve dini yönü olduğunu kendince ortaya koyuyor. 

Hüsameddin Korkutata'nın bu açıklamlarına çok iyi biliyorum yakın akrabalarından Şeyh Eyüp,Şeyh Mustafa ve Şeyh Halit Efendinin torunlarıda çok rahatsız oldular. 

Hatta Şeyh Hasan Efendinin torunlarıda  hakeza aynı rahatsız olduklarını biliyorum.

Bu konuda kendisine referans olarak dedesi ve yeğenlerininde içinde bulunduğu Diyarbakır istiklal mahkemesi kararının özetini hatırlatayım. Ummarım yaptığı açıklamaların saçma ve içi boş olduğunu ögrenip,tekrarını yapmaz.

Mahmut Akyürekli'nin şark istiklal mahkemesi kitabından alıntı, kararın özeti  sayfa 131,

HÜLASA -I KARAR (kararın özeti)

Güya dini ve şer'i ve fakat herhalde müstakil bir Kürdistan Hükümeti teşkil ve tessis eylemek emel ve maksadı ile Hükümet-i Cumhuriyye aleyhine fiilen müsellehan kıyam eyledikleri iddiasıyla

başlayan uzun bir açıklama olduğu için detaylarını yazmayacağım. 

Hüsameddin korkutata'nın dedesi sayılan Şeyh Abdullah Efendi aynı zamanda eşininde dedesidir. Onunla ilgili istiklal mahkemesi kararı yine aynı kitabın 120 sayfasında karar özetinde bakın kısa bir cümleyi hatırlatayım,

Şeyh Abdullah ve Süleyman ve Ali nin ol suretle Kürdistan istiklalini istihdafen Türkiye cumhuriyetinin bir cüz'ünü tefrik için vuku bulan teşebbüsatı cinayetkariye fiilen ve müsellehan iştirak eylemek fiilinin mürtekibleri olmak üzere idamlarına karar verildi. 

Şimdi bu kararların özetini okuduğumuzda Türk devleti ve onun ceberrut istiklal mahkemeleri Hüsameddin Korkutata'nın ailesinden de 5 kişi toplam 47 Kürd Şeyh ve kanaat önderlerini idam ederken mahkemedeki gerekçelerinin özetinde suçları ulusal yani Kürdistan davası olduğu belgelidir. Hemde Kürd kaynağı değil, türk-resmi kaynakları  "Îstiklal mahkemeleri kararı " bunları yazıyor.

Hüsameddin Korkutata ise bunu çarpıtıyor adetta Türk devletinin ve türk tarih tezlerini aklamak için 1925 hareketinin dini karekterli ve basit şerri , kılık kıyafet muhalefetine indirgedigini görüyoruz. 

Çok tehlikeli ve bir o kadarda düşündürücü bir yaklaşımdır. 

 

****************

 

HÜSAMEDDÎN KORKUTATA'NIN HDP KÜRD TARÎHÎNÎ BÎLMÎYOR BAŞLIKLI YAZISINA DA KISA BÎR CEVABIMDIR ?

 

 

                             VATE DERGÎSÎNDE YAYINLANAN

                              ORJÎNAL BELGENÎN TERCÜMESÎ

 

 

Hüsameddin Korkutata Ermeni soykırımının 100. yıl dönümü nedeniyle HDP'ye tıpkı Erdoğan ve Davutoğlu gibi yükleniyor ve dedelerinden Şeyh Eyüp'le ilgili bir vesikadan bahs ediyor. 

Ve bu vesika sanki yeni keşf edilmiş gibi örnek gösteriyor. 

Bunuda bırakın vesikanın nereden telgrafı çekildigi ve içeriği hakkında da doğru bilgiye sahip değildir. Sadece böyle bir vesikanın olduğunu duymuş. zaten açıklamalarında da bu yanlışlığı ve bilgisinin olmadığını yansıtıyor.

Hüsameddin Korkutata aşagıdaki yazısını okuyun,

Yeni Akit’e konuşan Hüsamettin Korkutata ise “HDP’liler Kürt halkının tarihi iyi anlamıyorlar. Bu çok yanlış bir şeydir. HDP’ye ben Bingöl’deki tarihi bir belge ile cevap vereceğim. 1895 yılında bir Ermeni yurt dışından Osmanlı’ya telgraf çekiyor. Telgrafın içerisinde, Bingöl Cebabsur’daki köyümüzün etrafını oradaki halk sardı, insanlar öldü. Biz Şıh Eyüp Efendi’ye iltica ettik o bizi kurtardı ve hiç kimse bize karışmadı. Biz oradan kurtulduktan sonra buraya geldik. Mallarımızı iade ederseniz biz geri döneriz. Bizi Şıh Eyüp Efendi korumuştur ve bizi kimse dokunamamıştır.’ demişler. Böyle bir anlayıştan nasıl soykırım çıkartılabilir anlamak mümkün değildir. 


 Bu belge Vate dergisinin 2014/ilkbaharında121,123 sayfalarında Nureddin Beltekin ve Abdulnasır Korkutata tarafından yayınlanmıştır. Abdulnasır aynı zamanda baba tarafından Şeyh Eyüp efendinin öz torunudur. Hüsameddin Korkutata diyiyorki ! bu belge bir Ermeni tarafından yurtdışından Osmanlıya telgraf olarak çekiliyor. Halbuki Hüsameddinin haberi yoktur bu belge nereden çekilmistir sadece duymuş olabilir. Bu belge Osmanlılar döneminde nahiye olan Oğnut köyünden,Trabzon üzeri Istanbula çekilmistir. belge numarası 72, belgenin kelime sayısıda 207'dir.Yukarıda belgenin tercümesi asılıdır.

Ayrıca Hüsameddin diyiyorki ! telgrafı çeken ermeniler şöyle diyiyor ? Bingöl Cebabsur da köyümüzün etrafını oradaki halk sarmışlar insanlar öldü. Bu bilgiler hem eksik hem yanlıştır.

 Olay Cebaxcur merkez hükümeti bulunan Çewlik kariyesi ahaliy-i mutiasında olmuştur. Bu olayda 2000 kişi, Ermenilerin etrafını çeviriyor, Bu olayda 18 Ermeni katl ediliyor. Işyeri mal ve mülkleri tarumar ediliyor. Ve bunlar Şeyh Eyübe sığınıyorlar. Şeyh Eyüp bunları kurtarıyor. 


Hüsamedin Korkutata son bir yıldır facebookta'da bende kayıtlı olduğu için yakinen takip ediyorum.

Son bu çıkışları çok tehlikelidir. Türk tarih tezini artık o saçmalıklarını türk tarihçileri bile savunmuyor,Hüsameddin Korkutata hala savunuyor. Son bir yıl içinde özellikle Hüsameddin Korkutata Twitter üzerinden  belki yüzlerce mesaj attı. Takip edin Mesajları ağırlıklı cuma günleri için başta olmak üzere Filistin ve diğer islam ülkeleri üzerinedir. Kaldıki o dönemlerde Kobani direnişide vardı. Hüsameddin Kobanideki soydaşları için hiç bir açıklamasını bulamazsın. Hatta ben facebook özelimden ona defalarca yazdım ve dedimki şeyhim Kobani içinde mesaj yaz,kendisinden gık çıkmadı. Bir hatırlatmada yapttım kendisine 1925 hareketinde senin babanın amcası Şeyh Mustafa efendi yaklaşık 20 yıl ROJAVA'da Kürdlerin içinde kaldı,hiç mi bir vefa borcunuz Kobani'ye yok  cevap vermedi. 


Son söz olarak dedesinin mirasına helak getirerek,çarpıtarak ağalarının gözüne girmek için yani mebus olmak için cok kötü bir rol oynuyor. Ben bu konuda onun bir yakın akrabasına sormuştum  ?  demiştimki ! Hüsameddin çok kötü bir rol oynuyor, bana verdigi cevap oldukça düşündürücüydü, Orhan anlasana ekmek parasıdır cevabını vermiştı.

 

 

 


 


 

 HÜSAMEDDÎN KORKUTATA VE BÎR ANEKDOT ?

 

Yıl 1992 veya 93'de olabilir. Çoligde Şeyh Eyüb'ün torunu afatlar semtinde bir gece kontrgerilla tarafından şehid edildi. Hüsamedin Korkutatanın amcazadeside sayılır. O dönemde merhum Abdulmelik Fırat dayıları sayılan Çan Şeyhlerinin bu taziyesine gelmişti. Hüsameddin ertesi gün Melik-Fıratı'da alıp dönemin Bingöl valisi Feyzi Yılmaz'ın yanına ziyarete giderler. Hüsameddin korkutata'ta valiye derki ! sayin valim misafirim DYP milletvekilli Şeyh Said efendinin torunu Abndulmelik Fırat diye taktim eder. Feyzi Yılmaz Niğde kökenli ırkçı faşist bir vali olarak sözünü esirgemez ve derki ! o meşhur Îngiliz ajanı Şeyh Saidi mi kast ediyorsun. Abdulmelik Fırat valiyi azarlar edepsiz terbiyesiz ve cahil gibi hakaretlerde bulunur. Hüsameddin bu olayın tanığıdır. Ve bu olay sonrası Melik -Fırat Belediye'ye reisimiz Selhaddin Kaya yı öğle yemeği için davetine geldi. Bende o dönemde bu sohbete refakat etmiştim. Vali ile yapılan sataşmaları bu sohbete dinlemiştim.

Şimdi Hüsameddin korkutata tüm bu yaşananlara tanık biri olarak Türk tarih tezini savunmasi çok düşündürücüdür. Kaldıki biliyor Türk devleti,Valisi bürokratının onun dedelerine bakış açısı haince,yalan ve iftiralarla doludur. Onuda Şeyh Said hareketini saptırması ve rant devşirmesi ni Çoligli hemşerilerimin taktirine bırakıyorum , Sealmalarımla

 

 

                                                                         Orhan Zuexpayıc







***********************************************************************







-Bingöl eski Milletvekili ve Doğu ve Güneydoğu Kalkınma Vakfı Başkanı Korkutata, Yeni Akit gazetesine

  verdiği demeçte HDP’nin Kürt Halkının Tarihini iyi bilmediğini söyledi.













HDP KÜRT HALKININ TARİHİNİ BİLMİYOR


Yeni Akit’e konuşan Hüsamettin Korkutata ise “HDP’liler Kürt halkının tarihi iyi anlamıyorlar. Bu çok yanlış bir şeydir. HDP’ye ben Bingöl’deki tarihi bir belge ile cevap vereceğim. 1895 yılında bir Ermeni yurt dışından Osmanlı’ya telgraf çekiyor. Telgrafın içerisinde, Bingöl Cebabsur’daki köyümüzün etrafını oradaki halk sardı, insanlar öldü. Biz Şıh Eyüp Efendi’ye iltica ettik o bizi kurtardı ve hiç kimse bize karışmadı. Biz oradan kurtulduktan sonra buraya geldik. Mallarımızı iade ederseniz biz geri döneriz. Bizi Şıh Eyüp Efendi korumuştur ve bizi kimse dokunamamıştır.’ demişler. Böyle bir anlayıştan nasıl soykırım çıkartılabilir anlamak mümkün değildir. 

O ZAMAN “SOYKIRIMI KÜRTLER YAPTI” DERLER ADAMA

“Soykırım yapıldığı kabul edilirse o zaman bunun faturasının Kürtlere çıkartılması lazım. Çünkü o dönem Ermeniler’in yoğun olarak yaşadıkları yer Doğu ve Güneydoğu. Böyle bir şey söz konusu olursa Kürtler soykırım yapmış olur. Ama böyle bir şeyi de kabul edemeyiz. 
Bazı olaylar olmuştur ama ‘Soykırım’ denen şey bir insanın kökünü kazımak anlamındadır. Ne Ermeniler yok olmuştur ne de onları yok edecek kavim asla bu topraklarda yetişmiştir. Bir kimsenin hakkını savunmak için o kişinin gönlüne girmek lazımdır. HDP Kürtlerin tek temsilcisi değildir. Bu sürecin muhatabı bütün Türkiye’dir. Bu barışın önünde kimse duramaz. Engel çıkarmaya kalkanlar altında kalır.” açıklamasında bulundu.






**************************************************



2013 YILINDA HÜSAMEDDIN KORKUTATA CAN SEYHLERI ICIN YENI AKITE VERMIS OLDUGU ACIKLAMALAR



 Taşa karşı kurşun   ve yakılan Şeyh



Şeyh Said hareketinde yaşanan mezalimler, hukuksuzluklar yazmakla bitmez. Bingöl’deki Çan Şeyhleri’nin 7 mensubu da sorgusuz sualsiz şehit ediliyor. Piran’da (Dicle) jandarmanın provokasyonuyla patlak veren hadise sonrası Çapakçur (Bingöl) cephesinin sorumlusu olan Şeyh Hasan Efendi ile yeğenleri Şeyh İbrahim Efendi, Şeyh Ali Efendi ve Şeyh Celalettin Efendi, çıkarıldıkları darağacında şehadet şerbetini içtiler. Şeyh Hasan’ın 15 yaşındaki kardeşi Şeyh Atik askerlerce kurşunlandı. Şeyh Hasan’ın en küçük kardeşi olan Şeyh Atik, askerler Çan köyüne gelip şeyhlerin yaşlı hanımlarını götürürken peşlerine takılıyor ve taş atıyor. Asker de silahla vurup şehit ediyor. Şeyh Nurettin Efendi, Karlıova civarında dağda askerler tarafından pusuya düşürülerek şehit edildi. Şeyh Abdullah Efendi, Tillo civarında irşad vazifesi yaparken yakalanıp Elazığ’a getirildi ve burada idam edildi. Mahkemeye çıkarma gereği bile duymadılar.
VERDİKLERİ SÖZÜ
TUTMADILAR
Ruslara karşı kahramanca mücadele eden Şeyh Eyüp’ün kardeşi Şeyh Hasan, 7 oğlu ve bir kızıyla beraber köyü terk edip dağa çıkıyor. Şeyh Hasan, kendisine yanlış bilgi aktaran ve verdikleri sözü tutmayan yetkililer tarafından oyuna getiriliyor. Askerler Çan’a haber gönderiyor. Şeyh Hasan’ın üç yeğeninin (Şeyh İbrahim, Şeyh Ali, Şeyh Celalettin) Bingöl merkezde yakalandığını söyleyip “Şeyh Hasan gelsin, üç yeğenini de bırakacağız” diye söz veriyorlar. Üç gencin annesi gidip dağda Şeyh Hasan’ı buluyor. Aniden başındaki örtüyü Şeyh Hasan’ın ayaklarının altına atarak, “Sen git Bingöl’de teslim ol, benim çocuklarımı bırakacaklar” diyor. Şeyh Hasan Efendi de cevaben “Gidersem beni de idam edecekler, onları da idam edecekler. Bunu biliyorum. Ama gitmezsem herkes diyecek ki, Şeyh Hasan Efendi ölmekten korktuğu için yeğenlerini kurtarmaya gitmedi. Onun için gidiyorum” diyor. Çocuklarını yanına çağıran Şeyh Hasan, onlara hitaben “Ben teslim olmaya gidiyorum. Fakat siz asla teslim olmayacaksınız. Ne haber gelirse gelsin. Gerekirse bu dipçiklerin arkasında öleceksiniz. Adalet ve doğruluk şiarınız olsun. Allah yardımcınız olsun” diyerek helalleşip Bingöl’e hareket ediyor. Çocukları yalvarmalarına rağmen Şeyh Hasan’ı durduramıyorlar. Şeyh Hasan’ın üç yeğeni aslında yakalanmamış, Bingöl’de halk arasında dolaşıyor. Fakat gözetim altındalar. Şehirden çıkmaları yasaklanmış.  Şeyh Hasan Bingöl’de teslim olur olmaz hemen 3 yeğeni de tutuklanıyor. Topluca Diyarbakır’a gönderilip burada idam ediliyorlar.


ŞEYH SAİD’İN

ÇAN’DAKİ TOPLANTISI

 

Harf İnkılabı Şeyh Said kıyamından sonra yapıldı. Fakat İnönü’nün itirafları, tek parti zihniyetinin birçok inkılapla-yasayla aslında neyi hedeflediğini açığa vuruyor. Zaten kaygı verici gelişmeler peş peşe gelmişti. Kılık-kıyafete bile müdahale edileceğinin sinyalleri alınmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini olarak anayasaya Hıristiyanlığın yazılmasını talep edenler çıkmıştı. Hükümetin kontrolündeki gazetelerde İslam inancı alenen hedef alınıyordu. İşte Nakşibendi tarikatı mürşitleri, hükümeti yanlış politikalardan vazgeçirmeye çalışıyordu.  Akla ilk gelen silahlı bir mücadele değil, sorunun uzlaşma yoluyla halledilmesiydi. Öncelikle kamuoyu baskısı oluşturularak hükümetin geri adım atması amacı güdülüyordu. Bu konuda Hüsamettin Korkutata’ya kulak verelim: “Şeyh Said Bingöl’e gelmiş. Çan köyünde oturarak saatlerce bu meseleyi müzakere etmişler. Bu müzakereler Bingöl Müftüsü Şeyh İbrahim’in başkanlığında yapılmış. O büyük alimler oturmuş, konuşmuş. Demişler ki, Meclis’e ve bütün büyük illerdeki alimlere yazı yazalım, mektup yazalım. Yani ne yapacağımıza karar verelim. Bu kadar dinden uzaklaşan bir yönetime karşı bizim tedbir almamız lazım denilmiş. Fakat Piran’da, kopma bir hareket olmuş. Askerle Şeyh Said’in kardeşinin bir çatışması olmuş ve hareket kopma olarak meydana gelmiş. Buna aslında niyet yoktu başta. Fakat kopma olunca, millet birden bire galeyana gelmiş ve Genç alınmış, Bingöl alınmış, sonra hareket başlamış. Aslında ciddi planlanmış bir şey değil.”


İNÖNÜ HEDEFİN İSLAM

OLDUĞUNU SÖYLÜYOR


Çan Şeyhleri’nin torunu olan eski Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata, Şeyh Said’in damatları ve yeğenleri olduğunu söylüyor. Daha önceki olumlu mesajlara rağmen cumhuriyetin kuruluşunun ardından İslam karşıtı düzenlemelerin ağırlık kazandığına işaret eden Korkutata, Şeyh Said ile arkadaşlarının dini saiklerle hareket ettiğini, İslam medeniyetinin dinamiklerine karşı çıkılmasını kabullenemediklerini belirterek, “Dini alanda birçok yasak var. Zaten İsmet İnönü’nün kendi itirafları var. Mesela ‘Biz Latin harflere daha okuma yazma olsun, insanlar fazlaca bilgi sahibi olsun diye geçmedik. Gençlerin ve insanların üzerinde dinî etkileri azaltmak için geçtik. Çünkü yeni eserler Latin harflerle yazılacak. Eski harflerle yazılmış bütün eserler yasak. Yeni eserler de bizim denetimimizde olduğu için, gençler üzerindeki dinin etkileri tamamen ortadan kalkacak’ mealinde ifadeler kullanıyor. Şeyh Said ve diğer şeyhler dine yönelik bu baskılara isyan ediyor” değerlendirmesini yapıyor.

PLANLI OLSAYDI HÜKÜMET

BAŞ EDEBİLİR MİYDİ?

Hareketin planlı olması halinde hükümetin başa çıkamayacağını dile getiren Korkutata, şöyle devam ediyor: “Şeyh Eyüp Efendi’nin nasıl Ruslara karşı kahramanca savaştığı ortada. Bu kardeşlerinin hepsi de onunla beraberdi. Mesela babam Şeyh Mahmut Efendi yüzbaşı rütbesiyle milis kuvvetlerine katılmıştı. Büyük kahramanlıklar gösterdiler. Planlı çalışmaları vardı. Biliyorlardı bu işleri. Hareket kopma olmasaydı; bölükleri olurdu, alayları olurdu. Her şeyi yaparlardı. Bunları yapabilecek kapasitede insanlardı. Ama hadise hiç de planlanmış bir hadise değildir. Planlanan başka şeylerdi. Aslında işi Meclis’e kadar götürmek, anlatmak. Ülkedeki alimlerle işbirliği yapmak. Ne yapalım, nasıl yapalım, ne edelim diye.”

 Şeyh Abdurrahim (YAKILAN ŞEYH)
Şeyh Said’in kardeşleri de katliamdan nasibini aldı. Hınıs’taki evinde sabah namazını kılan Şeyh Bahaaddin, kızına Kur’an okuturken evini kuşatan askerler tarafından kurşun yağmuruna tutularak şehit düştü. Şeyh Said’in bir diğer kardeşi Şeyh Abdurrahim ise hazin bir şekilde şehit edildi. Başından sonuna kadar Şeyh Said hareketinin içinde yer alan ve silahlı güçlerin başında bulunan Şeyh Abdurrahim, ağabeyine en büyük desteği sundu. Şeyh Said’in yakalanmasından sonra da mücadelesini sürdüren Şeyh Abdurrahim, Suriye’ye çekildi. Mücadeleyi yeniden başlatmak üzere Türkiye’ye giriş yapan Şeyh Abdurrahim, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinin kırsal kesimlerinde bir muhbirin ihbarı neticesinde operasyona maruz kaldı. Şeyh Abdurrahim ve beraberindekiler sığındıkları buğday tarlasında etraflarını saran hükümet güçleriyle çatışmaya girdi. Şeyh Abdurrahim, jandarma komutanının “Tarlaları ateşe verin. Daha kalan varsa cayır cayır yansın!” talimatı nedeniyle “Yakılan Şeyh” olarak anılıyor. Şeyh Abdurrahim ve 17 arkadaşı can verdiklerinde takvim yaprakları 20 Temmuz 1937’yi gösteriyordu.

“ASKERLERE KIYMADILAR”

 

Şeyhlerin ele geçirdikleri yerlerde kimseye zarar vermediklerini ifade eden Hüsamettin Korkutata, şunları kaydediyor:  Elazığ ele geçirildiğinde ‘herkesin namusu, malı, şerefi bizim teminatımız altındadır’ deniliyor. İşin özünde inanç var.  Askerden fazla öldürmemişler. Mesela bizim Çan Şeyhleri grubundakiler, kaç defa askeri teslim aldıkları halde bir tanesini vurmamışlar. Kıymamışlar böyle bir şeye. Yani kendi adamları vurulduğu halde… Mesela askerler kardeşlerini vuruyor. Bizimkiler haber alıyor. Gidiyor köyün etrafını sarıyor. Askerlerin hepsi o köyde. Hepsini vurabilirler, hiçbir tanesi dahi canlı kalmayabilir. Ama orada Şeyh Mustafa Efendi, büyük amcalar diyorlar ki, ‘kesinlikle bizim bunları öldürmemiz caiz değil. Hiçbir tanesini öldüremeyiz.’ Şeyh Celalettin Efendi onlar Elazığ’dan geri çekildiklerinde askerler peşlerine takılıyor. Askeri teslim alıyorlar. Bütün silahlarının sürmelerini çıkarıyorlar, torbalara koyuyorlar. Silahlarını geri veriyorlar. Onlar da dönüp gidiyorlar. Bir tanesini öldürmüyorlar. Bu ne kadar inançtan yana insanlıktan yana İslam’dan yana olduklarının ifadesidir.













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

@templatesyard