09 Hezîrane 2015 Sêşeme 12:40
Kayıp Bir Kürd Aydını: Mela Ehmedê Palo
Roşan Lezgîn
Herhalde
uluslaşmasını tamamlayamamış, parçalara bölünmüş devletsiz milletlerin
kaderidir aydınlarından habersiz olmak, tanımamak, bilmemek. "Kürtlerin
genel durumunun aksine çok ileri düşünceye sahip seçkin aydınları hiç
de az değildir ama Kürt toplumu, aydınlarından, düşüncelerinden
habersizdir" belirlemesini yıllar önce Avrupalı bir araştırmacının
Kürtler üzerine yazdığı bir kitabında okumuştum. Yazarın anlamakta
zorluk çektiği bir belirlemeydi bu. Elbette bu durumun anlaşılır
sosyolojik açıklaması vardır ama aydınlarını tanımamak, düşüncelerini
bilmemek bir millet için çok acı bir durumdur. Bu açıdan biz Kürtlerin
durumu gerçekten vahimdir. Örneğin Kürdistan'ın diğer bir parçasında
adına şiir yarışması düzenlenen Kürt aydını ve şairi Mela Ehmedê Palo'yu
Kuzey Kürdistan'da, memleketi Palu'da, doğduğu köyü Sêraçûr'dan sorduk.
Ne tanıyan, ne bilen, ne duyan var.
Hayatı boyunca egemen ulus devletlerinin cenderesinde, yoğun baskı altında yaşamak Kürt aydının belirgin kaderidir. Öbür yandan uğruna bunca acı çektiği kendi milleti tarafından bilinmemek, tanınmamak en acı olanıdır. Kısacası ezilen ulus aydını olmak elbette çok zordur ama Kürt aydını olmak çok daha zordur.
Kürt aydınlarından Musa Anter, egemen ulus aydını ile ezilen ulus aydınını karşılaştırarak anlatır hatıralarını: "Recaizade Ercüment Ekrem Talu, yaşantısını anlatırken doğum yeri ve baba ocağını şöyle anlatır: 'Marmara Bölgesi Türkiye'nin en uygar bölgesidir, İstanbul, Marmara'nın en güzel şehridir; Boğaziçi, İstanbul'un en latif semtidir. Sarıyer, İstanbul'un en şirin kazasıdır; Yeni Mahalle Sarıyer'in en üstün mahallesidir ve Recaizadelerin köşkü Yeni Mahalle'nin en harika köşküdür… İşte ben burada doğdum.' Tabii, O, Recaizade Ekrem'in oğlu idi.
Şimdi bir de bana bakalım: Kürdistan, Türkiye'nin en geri bölgesidir; Mardin, Kürdistan'ın en geri ilidir; Nusaybin, Mardin'in en dertli ilçesidir; Stilîlê (Akarsu), Nusaybin'in en fakir nahiyesidir; Zivingê (Eski Mağara), Stilîlê'nin en geri kalmış köyüdür ve işte ben, bu köyün, nüfus kütüğüne göre, 2 numaralı mağarasında doğmuşum." (M. Anter, Hatıralarım, s. 17)
Ama bu yazıda tanıtmaya çalışacağım Kürt aydınlarından Palulu Ahmed Hoca'nın hayat şartları, Musa Anter ile Recaizade Ercüment Ekrem Talu arasındaki fark kadar Musa Anter'inkiden de zorludur.
1920 yılında Palu'ya bağlı Sêraçûr (Türk devleti, Kürdistan'ı ilhak etme ve Kürtleri Türkleştirme politikası çerçevesinde Palu'nun Sêraçûr köyünün adını "Güllüce" olarak değiştirmiş.) köyünde doğan Palulu Ahmed Hoca yani Mela Ehmedê Palo, 9 Mayıs 1991 tarihinde Suriye devleti siyasi sınırları içerisinde kalan Kürdistan'ın Rojava parçasında, Qmişlo'nun Cirnik köyünde vefat etmiş. Hemen yakındaki Mehmeqîya köyü mezarlığında defnedilmiş. Yazar şiirinde doğum yılını şöyle anlatıyor:
Di pê hezar û neh sed û bîstan
Min ji diya xwe berdaye bîstan
Yani
Sonrası bin dokuz yüz yirmiden
Kesilmişim annemin göğsünden
Kendisi bir Zaza Kürdüdür ama Kurmancî eğitim gördüğünden yazılı çalışmaları, şiirleri Kurmancî Kürtçesiyledir. Hayat hikayesinden söz eden şiirinde şöyle devam ediyor:
Bavê min çûbû cengê kufara
Serbaz û leşker ji bo neyara
Piştî sê salan diya min diçû
Ez hiştim sêwî li ber dar û tû
Yani:
Gitmişti babam gavur harbına
Erat ve asker, düşman hesabına
Görmemiştim onu, yüreğimde derdim
Ondan sahipsizdi bağ ve güllerim
Üç yıl sonra annem de gidiyordu
Ağaçların altında yetim koyuyordu
Böylece babasız, annesiz kalınca, şu aşamada tam emin değilim ama büyük ihtimalle Türk devletinin nüfus kayıtlarına da geçmemiştir. Sêraçûr'daki amcazadelerinin soyadı "Güneş"tir. Yayınlanmış "Rêzmanê Kurdî" yani "Kürtçe Grameri" kitabının arka sayfasında babası Mihemedê Mistefa yani Mustafa oğlu Mehmet, annesinin adının da Elif olduğu bilgisi var. Aynı yerde "Babası, birinci dünya savaşına katıldı ve aynı zamanda Şeyh Said devrimi savaşçısıydı, 1925 yılında devrim sürecinde şehit oldu" denilse de, bu bilginin doğru olduğunu sanmıyorum. Çünkü babası 1920-23 yılları arasında, Türk ordusu saflarında savaşa katılmış ve geri gelmemiştir. Yani Şeyh Said önderliğindeki 1925 Kürt-Türk harbine katıldığı ve bu savaşta şehit olduğu ihtimal dahilinde değildir.
Büyük ihtimalle Türklerin "Kurtuluş Savaşı" dediği harbin herhangi bir cephesine katılarak geri dönmez babası. Babası dönmeyince kendisi henüz üç yaşındayken annesi de başkasıyla evlenir. Küçük Ahmed, yetim ve öksüz olarak amcalarının yanında kalır. İşte bu dönemde, yani tahminen 1923-1932 yılları arasında çok zorlu bir süreçten geçer. Şiirinde bunu şöyle anlatır:
Jar û belengaz, pêxwas û tazî
Nîne ji bo min hawar û gazî
Xeman didêrim, kulan dihêrim
Bê bav û bê dê dor xwe dinêrim
Yani
Yoksun ve zavallı, yalınayak ve çıplak
Feryad ve imdadım duyulmaz, olmuşum helak
Gamları derliyorum, dertleri öğütüyorum
Babasız ve anasız etrafa bakınıyorum
Bir ara birkaç arkadaşına kanıp onlarla birlikte Sêraçûr'dan kaçarak Siverek tarafına gider. Amcası Xalit (Halit Güneş) peşine düşer, yakalayıp tekrar köye getirir. Fakat hakaretlere, yediği dayağa dayanamayıp bir daha geri dönmemek üzere yine köyden kaçar.
Rojek ez rabûm berê min li jêr
Dilê min bi tirs, destê min li dêr
Ketim newal û kortal û çala
Zinar û devî, hevraz û newala
Diçim ser darê gava dibe şev
Pelê darê ez li xwe didim hev
Yani
Bir gün kalktım, yönüm aşağı doğru
Yüreğim korkulu, elim havaya doğru
Vurdum vadilere, tümsek ve çukurlar
Kayalar ve ormanlara, yokuş ve dereler
Ağaca çıkıyorum olunca gece
Ağaç yapraklarına sarınıyorum iyice
Burada, neden "aşağı doğru" yola çıktığı merak edilebilir. 1925 Kürt kalkışmasının kırılması sonrasında, eteklerinde Sêraçûr köyünün de olduğu Akdağ'a çekilen birçok Kürt savaşçı, demir yolu hattının sınır olarak belirlendiği o zaman Fransa egemenliğindeki Kürdistan parçasına geçiyordu. Bir süre kalıp geri geliyor tekrar gidiyorlardı. Annesiz babasız kalmış küçük Ahmed de büyük ihtimalle Türk yönetimi mezaliminden kaçan Kürtlerin çekildiği "Binxet"den haberdardır. Şiirinde anlattığı gibi, tek başına yollara koyulur, insanlardan saklanarak, yabani hayvanlardan korunarak, geceleri ağaçların dalları arasında uyuklayarak aç-perişan ancak Mardin'e ulaşır ama artık halden düşmüş, hastalanmış, perişan olmuştur:
Gihame Mêrdîn ketim nexweşî
Can û dilê min tahlî dinoşî
Du meh li ser hev li wir dimame
Li raserî min toz û xumam e
Yani
Ulaşınca Mardin'e düştüm hasta
Canım ve yüreğim içti acı tadında
İki ay üst üste orada kaldım
Toz ile duman içinde kaldım
Kendisi oğlu Rêzan'a anlattığına, oğlunun da bana aktardığına göre, iyileşince Mardin'den Binxet'e, Dirbêsî'ye geçer. Orada tutunamayınca Amudê şehrine gider. Kimsesiz yabancı bir çocuk olarak kimi evlerde yanaşma olarak kalır ama Sêraçûr'dan çok daha beter günler geçirir. Bir lokma kuru ekmek uğruna çok zor işlerde çalışır, dayak yer, aşağılanır. Dayanamayınca tekrar Serxet'e geçer, Nusaybin'in Weysîkê köyünde çobanlığa başlar. Bu köy şu an Nusaybin'in bir mahallesidir, şimdiki adı Fırat Mahallesi'dir. Weysîkê'de iki yıl çobanlık yapar. Bu dönemde de çok zor günler yaşar, çok zahmet çeker.
Weysîkê köyünde çobanlık yaparken, 1937 yılında Şeyh Said'in kardeşi Abdurrahim ile birlikte Dersim'e, Kürt kardeşlerinin yardımına gitmek için yola çıkan ancak Bismil ovasında Türk ordusuyla girilen çatışmada şehit düşen Liceli Cemîlê Seyda'yla karşılaşır. Kim ve nereli olduğunu, neler çektiğini, artık buna dayanamadığını, bu durumdan nasıl kurtulabileceğini anlatır Cemîlê Seyda'ya. Cemîlê Seyda, ancak okuyarak kaderini değiştirebileceğini söyleyerek onu tanıdığı Qamişlo'nun Xizna köyünde kalan Şeyh Ahmedê Xiznewî'nin yanına gönderir. Mela Ehmedê Palo, bunu şiirinde şöyle anlatır:
Ketî dilê min herim bixwînim
Kula dilê xwe de ez hilînim.
Yani
İçime doğmuş gidip okumalıyım
Yüreğimdeki acıyı dindirmeliyim
Cemîlê Seyda'nın selamını söyleyerek Şeyh Ahmedê Xiznewî ile tanıştığında, Şeyh Ahmed'in sorusu üzerine Palolu olduğunu söyler. Şeyh Ahmed, "Benim de adım Ahmed'dir. Karışıklık olmasın diye senin adın bundan sonra Ehmedê Palo olsun" der. O günden sonra Rojava'da "Ehmedê Palo", "Mela Ehmedê Palo", "Mele Palo" ya da sadece "Palo" olarak anılır. Şeyh Ahmedê Xiznewî'nin onu medresesine kabulü sonrasında okumaya çok istekli bir feqî olarak Xizna'daki medresede okumaya başlar. Yedi sekiz yıllık bir eğitim sürecinden sonra icaze alır ve Amudê'nin Eslo köyünde imamlığa başlar önce. Bu köyde bir yıl kadar imamlık yapar.
Kürdistan'daki medreselerde çok sıkı bir dil eğitimi verildiğinden, diğer bütün Kürt imamlar gibi Mela Ehmedê Palo da çok iyi derecede Arapça, Farsça ve Türkçe öğrenir. Kürtçenin Zazakî lehçesi zaten ana dilidir. Kürt medreselerinde eğitim öteden beri Kurmancî lehçesiyle olduğundan çok iyi derecede Kurmancî, yine Soranî Kürtçesini de öğrenir.
Weysîkê köyünde çobanlık yaparken gizli gizli Medine adında bir kızı sevmiştir daha önce. Eğitimini tamamlayıp imamlığa başladıktan sonra bir gün tekrar Serxet'e çıkıp Weysîkê'ye gider. Gizlice sevdiği, aklından çıkarmadığı Medine'yi babasından ister. Zor bela kızı alır, 10 Eylül 1946 günü Medine ile evlenerek tekrar Binxet'e geçer. Medine, Weysîkê köyünden, yani şimdiki Nusaybin'in Fırat Mahallesi'nden Ferhan Doğan'ın kızıdır. Mela Ehmedê Palo evliliğini şiirinde şöyle anlatır:
Çûme Wêsîkê ketî dilê min
Da xuya bin bax û gulê min
Nûşokê dênim bibim xwedî mal
Bo xwe vejînim newroz û sersal
Yani
Düşmüştür gönlüme, Wêsîk'e gittim
Ki görünsünler bağlarım ve güllerim
Kurayım aile, olayım ev sahibi
Dirilteyim kendim için Newroz ve yeniyılı
Mela Ehmedê Palo'nun medrese eğitimini aldığı yani feqî olduğu dönem, Rojava Kürdistan'ı Kürt edebiyatı ve modern Kürtçenin gelişim sürecine beşiklik yapıyordu. Kürt aydınlarının çoğu Rojava Kürdistanı'nda, Şam'da veya Lübnan'da toplanmış, Kürtçe Latin alfabe tespit edilmiş, Celadet Alî Bedirxan Hawar dergisini yayınlamaya başlamıştır. Celadet Bedirxan, Kamuran Bedirxan, Cîgerxwîn, Qedrîcan, Nûredîn Zaza ve Osman Sebrî gibi Kürt yazar ve şairlerin adları yayılmaya, eserleri dilden dile dolaşmaya başlamıştır. İşte tam böyle bir dönemde, Mela Ehmedê Palo Kürtlük bilincinin en yüksek olduğu Rojava bölgesinde, Kürt üniversitesi diyebileceğimiz medresede eğitim görüyor. Bu süreçte politik eğilimleri gelişiyor, şiir yazmaya başlıyor. Ülkesi bölüşülmüş, paylaşılmış ezilen bir ulus ferdi olarak elbette şiirleri milli bir içeriğe sahiptir. O ara Şeyh Ahmedê Xiznewî vefat etmiş yerine Şeyh İzzedin geçmiştir. Aydın görüşleri ve şairliğiyle öne çıkmaya başlayınca Xizna şeyhleri bundan rahatsız olur, kendisini "kavmiyetçilik" yani "Kürt milliyetçiliği" yapmakla suçlar, hatta kendisine ağır baskı uygulanır.
Mela Ehmedê Palo, on iki yıl Amudê'nin Xirbê Hisê köyünde, yedi yıl da yine Amudê'nin Bela Begara köyünde imamlık yapar. Bu arada dördü erkek üçü kız yedi çocuğu olur. Bunlar sırasıyla Mehemed Burhan, Hedîye, Evdilezîz, Hebîbe, Elîf, Heme Seîd ve Rêzan'dır.
Mela Ehmedê Palo da tıpkı Cîgerxwîn ve diğer Kürt şairler gibi ilerici düşüncelerinden dolayı hem despot Suriye rejiminden, hem şeyhlik ve ağalık gibi gerici yerel kurumlardan hem de cahil halk tabakasından oldukça baskı görür. Devlet onu Kürtçülük yapmakla suçlar, şeyh ve ağalarla ters düştüğünden, onlara boyun eğmediğinden baskıya uğrar. Devletin, şeyh ve ağaların, özellikle mürit ruhlu halk tabaksının baskılarına dayanamaz, imamlığı bırakır, çocuklarını alarak Amudê şehir merkezine yerleşir. Bir süre orada yaşarlar ama hayat şartları ailesiyle birlikte onu Qamişlo'ya doğru sürükler. Cirnik köyünde buğday silolarına bekçilik yapar.
Kürtçe üzerine çalışmasından, edebi eserler üretmesinden dolayı faşist ırkçı Suriye devleti tarafından sürekli baskı altında tutulur. Bir daha geri verilmemek üzere elyazması eserlerine el konulur. Oğlu Rêzan'ın anlattığına göre, bir keresinde daktiloda yazarken, baskına uğrar, daktilosuyla birlikte bütün elyazmalarına el konulur, gözaltına alınır ve işkencelerden geçirilir. Özellikle Suriye rejiminin Cizire bölgesi muhaberat sorumlusu Hikmet Nini'nin sürekli takibatı ve baskısı altında olur. 1984 yılında, bir baskın sırasında tansiyonu yükselir, beyninde kan toplanır. Ömrünün son yedi yılını bu hastalıkla acı içinde geçirir. Ölümüne yakın bir döneminde ise, düşerek bir elini ve boyun kemiğini kırar. Nihayet 9 mayıs 1991'de Qamişlo'nun Cirnik köyünde dayanılmaz acılarla geçen 71 yıllık hayata veda eder. Hemen yakındaki Mehmeqîya köyü mezarlığında defnedilir.
Munzur Çem, Dema Nû gazetesinin bir sayısında yayınladığını söylediği bir yazısını buradan kaç yıl önce Zazakî.Net'de yayınlamak üzere dijital olarak bana göndermişti. "Melle Mehemedê Palo" başlıklı bu yazısında herhangi bir kaynak göstermeden "Mela Ehmed, Türkiye'de serbestçe yaşayamadığından 1956 yılında bir gün gizlice Palu'ya geliyor, çocuklarını alarak Irak Kürdistanı'na kaçıyor, Barzan'da yaşıyor. Dört yıl sonra Doğu Kürdistan'ın Mahabad şehrine göç ediyor. Mahabad'da iki yıl yaşadıktan sonra 1960 yılında Zaxo'ya dönüyor. Bir yıldan fazla orada kaldıktan sonra, bir gün Suriye hükümetinin, vatandaşlık belgesi olmayan vatandaşlarına bu hakkı verip kimlik dağıtacağı haberi yayılır. Bunun üzerine Zaxo'dan göç edip Suriye Kürdistan'ına Xirbê Hesî köyüne gider…" şeklinde devam eden bilgiler veriyor. Ama bunların hiç birisi doğru değildir. Mela Ehmedê Palo, takriben on iki yaşlarında terkettiği köyü Sêraçûr'a bir daha dönmez. Yine 1946 yılında Nusaybin'in Weysîkê köyünden Medine'yle evlenir. Eşini alıp Binxet'e gider ve ölümüne kadar Suriye devletinin sınırları dışına çıkmaz. Çocuklarının bir kısmı imamlık yaptığı Xirbê Hisê'de bir kısmı da Bela Begara köyünde doğar. "Palo" soyadını taşıyan çocukları Zaza Kürdü olduklarını bilir ama hiç birisi Zazakî Kürtçesini bilmez.
Mela Ehmedê Palo'nun şimdiye kadar yayınlanmış şu eserleri vardır:
1.Dewr û Gera Kurdistanê (şiir), Şam, 1994
2.Rêzmanê Kurdî (gramer), Şam, 2000
3.Danîna Jiyana Mela Ehmedê Palo (biyografi), 1998
Yayınlanmamış elyazması dosyaları ise:
1. Bîr û Bawerî (şiir))
2. Civîna Nemiran (şiir, on bin beyitten oluşuyor)
3.Baxê Evînê (şiir)
4.Baxê Niştimanî (şiir)
5.Pehlewî û Civîndarî (şiir)
6.Birîna Niştimanî (şiir)
7.Ferhenga Tirkî-Kurdî (sözlük)
8.Ferhenga Erebî-Kurdî (sözlük)
Oğlu Rêzan'ın anlattığına göre, Suriye rejimi tarafından el konulan eserleri ve yukarıda adı geçen eserlerin dışında da birçok elyazması şu an mevcuttur. El konulan en önemli eserlerinden biri, ünlü Fars yazarı Feridüddin Ettar'ın Cewahîrname adlı eserinin Farsçadan "Pendên Ettar" adıyla Kurmancî Kürtçesine çevirisidir. Ebdulhemîd Yûsuf, Mela Ehmedê Palo'nun ölümünün 24. yılı münasebetiyle yazdığı ve Pênûsa Nû dergisinin 37. sayısında yayınladığı yazısında bu eserden sözetmektedir.
Elyazması dosyaları, taslakları şu an oğlu Rêzan'ın yanında muhafaza ediliyor. Rêzan, dosyalarını kitap olarak yayınlamak için 2013'te kitap fuarı döneminde Diyarbekır'e gelerek kimi yayıncılardan yardım istemiş ancak olumlu bir cevap alamamış.
Mela Ehmedê Palo, şiirlerini geleneksel Kürt şiirine uygun klasik tarzda, yani hece vezniyle yazan güçlü bir şairdir. Dizeleri çok sağlam ve derinliklidir. En önemli yanı, yakın coğrafyalarda konuşulan Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi biliyor olmasıdır. Kürtçe'nin Kurmancî, Zazakî ve Soranî lehçelerine de çok hakimdir. Dili edebi olarak kullanma kabiliyeti de çok güçlü olunca şairliği gerçekten çok sağlam bir zeminde gelişmiştir. Bu güçlü edebi yanı Rojava Kürdistanı'nda bilinmektedir. Örneğin, adına şiir yarışmaları düzenlenip genç şairlere ödüller veriliyor. Ama ne yazık ki Kürdistan'ın diğer parçalarında, özellikle de memleketinde, Zaza Kürtleri arasında tanınmamaktadır. Dilerim tüm eserleri yayınlanarak Kürt edebiyatı içinde hak ettiği yeri alırken kendisi de eserleriyle, düşünceleriyle tanınır ve hep yad edilir. Özellikle üniversitelerde yüksek lisans yapan Kürt gençlerinin Mela Ehmedê Palo'nun yaşam öyküsü ve eserleri üzerine tezler yazmalarını yürekten dilerim.
Hayatı boyunca egemen ulus devletlerinin cenderesinde, yoğun baskı altında yaşamak Kürt aydının belirgin kaderidir. Öbür yandan uğruna bunca acı çektiği kendi milleti tarafından bilinmemek, tanınmamak en acı olanıdır. Kısacası ezilen ulus aydını olmak elbette çok zordur ama Kürt aydını olmak çok daha zordur.
Kürt aydınlarından Musa Anter, egemen ulus aydını ile ezilen ulus aydınını karşılaştırarak anlatır hatıralarını: "Recaizade Ercüment Ekrem Talu, yaşantısını anlatırken doğum yeri ve baba ocağını şöyle anlatır: 'Marmara Bölgesi Türkiye'nin en uygar bölgesidir, İstanbul, Marmara'nın en güzel şehridir; Boğaziçi, İstanbul'un en latif semtidir. Sarıyer, İstanbul'un en şirin kazasıdır; Yeni Mahalle Sarıyer'in en üstün mahallesidir ve Recaizadelerin köşkü Yeni Mahalle'nin en harika köşküdür… İşte ben burada doğdum.' Tabii, O, Recaizade Ekrem'in oğlu idi.
Şimdi bir de bana bakalım: Kürdistan, Türkiye'nin en geri bölgesidir; Mardin, Kürdistan'ın en geri ilidir; Nusaybin, Mardin'in en dertli ilçesidir; Stilîlê (Akarsu), Nusaybin'in en fakir nahiyesidir; Zivingê (Eski Mağara), Stilîlê'nin en geri kalmış köyüdür ve işte ben, bu köyün, nüfus kütüğüne göre, 2 numaralı mağarasında doğmuşum." (M. Anter, Hatıralarım, s. 17)
Ama bu yazıda tanıtmaya çalışacağım Kürt aydınlarından Palulu Ahmed Hoca'nın hayat şartları, Musa Anter ile Recaizade Ercüment Ekrem Talu arasındaki fark kadar Musa Anter'inkiden de zorludur.
1920 yılında Palu'ya bağlı Sêraçûr (Türk devleti, Kürdistan'ı ilhak etme ve Kürtleri Türkleştirme politikası çerçevesinde Palu'nun Sêraçûr köyünün adını "Güllüce" olarak değiştirmiş.) köyünde doğan Palulu Ahmed Hoca yani Mela Ehmedê Palo, 9 Mayıs 1991 tarihinde Suriye devleti siyasi sınırları içerisinde kalan Kürdistan'ın Rojava parçasında, Qmişlo'nun Cirnik köyünde vefat etmiş. Hemen yakındaki Mehmeqîya köyü mezarlığında defnedilmiş. Yazar şiirinde doğum yılını şöyle anlatıyor:
Di pê hezar û neh sed û bîstan
Min ji diya xwe berdaye bîstan
Yani
Sonrası bin dokuz yüz yirmiden
Kesilmişim annemin göğsünden
Kendisi bir Zaza Kürdüdür ama Kurmancî eğitim gördüğünden yazılı çalışmaları, şiirleri Kurmancî Kürtçesiyledir. Hayat hikayesinden söz eden şiirinde şöyle devam ediyor:
Bavê min çûbû cengê kufara
Serbaz û leşker ji bo neyara
Min ew nedîbû derdê dilê min
Jê bêxwedî bûn bax û gulê minPiştî sê salan diya min diçû
Ez hiştim sêwî li ber dar û tû
Yani:
Gitmişti babam gavur harbına
Erat ve asker, düşman hesabına
Görmemiştim onu, yüreğimde derdim
Ondan sahipsizdi bağ ve güllerim
Üç yıl sonra annem de gidiyordu
Ağaçların altında yetim koyuyordu
Böylece babasız, annesiz kalınca, şu aşamada tam emin değilim ama büyük ihtimalle Türk devletinin nüfus kayıtlarına da geçmemiştir. Sêraçûr'daki amcazadelerinin soyadı "Güneş"tir. Yayınlanmış "Rêzmanê Kurdî" yani "Kürtçe Grameri" kitabının arka sayfasında babası Mihemedê Mistefa yani Mustafa oğlu Mehmet, annesinin adının da Elif olduğu bilgisi var. Aynı yerde "Babası, birinci dünya savaşına katıldı ve aynı zamanda Şeyh Said devrimi savaşçısıydı, 1925 yılında devrim sürecinde şehit oldu" denilse de, bu bilginin doğru olduğunu sanmıyorum. Çünkü babası 1920-23 yılları arasında, Türk ordusu saflarında savaşa katılmış ve geri gelmemiştir. Yani Şeyh Said önderliğindeki 1925 Kürt-Türk harbine katıldığı ve bu savaşta şehit olduğu ihtimal dahilinde değildir.
Büyük ihtimalle Türklerin "Kurtuluş Savaşı" dediği harbin herhangi bir cephesine katılarak geri dönmez babası. Babası dönmeyince kendisi henüz üç yaşındayken annesi de başkasıyla evlenir. Küçük Ahmed, yetim ve öksüz olarak amcalarının yanında kalır. İşte bu dönemde, yani tahminen 1923-1932 yılları arasında çok zorlu bir süreçten geçer. Şiirinde bunu şöyle anlatır:
Jar û belengaz, pêxwas û tazî
Nîne ji bo min hawar û gazî
Xeman didêrim, kulan dihêrim
Bê bav û bê dê dor xwe dinêrim
Yani
Yoksun ve zavallı, yalınayak ve çıplak
Feryad ve imdadım duyulmaz, olmuşum helak
Gamları derliyorum, dertleri öğütüyorum
Babasız ve anasız etrafa bakınıyorum
Bir ara birkaç arkadaşına kanıp onlarla birlikte Sêraçûr'dan kaçarak Siverek tarafına gider. Amcası Xalit (Halit Güneş) peşine düşer, yakalayıp tekrar köye getirir. Fakat hakaretlere, yediği dayağa dayanamayıp bir daha geri dönmemek üzere yine köyden kaçar.
Rojek ez rabûm berê min li jêr
Dilê min bi tirs, destê min li dêr
Ketim newal û kortal û çala
Zinar û devî, hevraz û newala
Diçim ser darê gava dibe şev
Pelê darê ez li xwe didim hev
Yani
Bir gün kalktım, yönüm aşağı doğru
Yüreğim korkulu, elim havaya doğru
Vurdum vadilere, tümsek ve çukurlar
Kayalar ve ormanlara, yokuş ve dereler
Ağaca çıkıyorum olunca gece
Ağaç yapraklarına sarınıyorum iyice
Burada, neden "aşağı doğru" yola çıktığı merak edilebilir. 1925 Kürt kalkışmasının kırılması sonrasında, eteklerinde Sêraçûr köyünün de olduğu Akdağ'a çekilen birçok Kürt savaşçı, demir yolu hattının sınır olarak belirlendiği o zaman Fransa egemenliğindeki Kürdistan parçasına geçiyordu. Bir süre kalıp geri geliyor tekrar gidiyorlardı. Annesiz babasız kalmış küçük Ahmed de büyük ihtimalle Türk yönetimi mezaliminden kaçan Kürtlerin çekildiği "Binxet"den haberdardır. Şiirinde anlattığı gibi, tek başına yollara koyulur, insanlardan saklanarak, yabani hayvanlardan korunarak, geceleri ağaçların dalları arasında uyuklayarak aç-perişan ancak Mardin'e ulaşır ama artık halden düşmüş, hastalanmış, perişan olmuştur:
Gihame Mêrdîn ketim nexweşî
Can û dilê min tahlî dinoşî
Du meh li ser hev li wir dimame
Li raserî min toz û xumam e
Yani
Ulaşınca Mardin'e düştüm hasta
Canım ve yüreğim içti acı tadında
İki ay üst üste orada kaldım
Toz ile duman içinde kaldım
Kendisi oğlu Rêzan'a anlattığına, oğlunun da bana aktardığına göre, iyileşince Mardin'den Binxet'e, Dirbêsî'ye geçer. Orada tutunamayınca Amudê şehrine gider. Kimsesiz yabancı bir çocuk olarak kimi evlerde yanaşma olarak kalır ama Sêraçûr'dan çok daha beter günler geçirir. Bir lokma kuru ekmek uğruna çok zor işlerde çalışır, dayak yer, aşağılanır. Dayanamayınca tekrar Serxet'e geçer, Nusaybin'in Weysîkê köyünde çobanlığa başlar. Bu köy şu an Nusaybin'in bir mahallesidir, şimdiki adı Fırat Mahallesi'dir. Weysîkê'de iki yıl çobanlık yapar. Bu dönemde de çok zor günler yaşar, çok zahmet çeker.
Weysîkê köyünde çobanlık yaparken, 1937 yılında Şeyh Said'in kardeşi Abdurrahim ile birlikte Dersim'e, Kürt kardeşlerinin yardımına gitmek için yola çıkan ancak Bismil ovasında Türk ordusuyla girilen çatışmada şehit düşen Liceli Cemîlê Seyda'yla karşılaşır. Kim ve nereli olduğunu, neler çektiğini, artık buna dayanamadığını, bu durumdan nasıl kurtulabileceğini anlatır Cemîlê Seyda'ya. Cemîlê Seyda, ancak okuyarak kaderini değiştirebileceğini söyleyerek onu tanıdığı Qamişlo'nun Xizna köyünde kalan Şeyh Ahmedê Xiznewî'nin yanına gönderir. Mela Ehmedê Palo, bunu şiirinde şöyle anlatır:
Ketî dilê min herim bixwînim
Kula dilê xwe de ez hilînim.
Yani
İçime doğmuş gidip okumalıyım
Yüreğimdeki acıyı dindirmeliyim
Cemîlê Seyda'nın selamını söyleyerek Şeyh Ahmedê Xiznewî ile tanıştığında, Şeyh Ahmed'in sorusu üzerine Palolu olduğunu söyler. Şeyh Ahmed, "Benim de adım Ahmed'dir. Karışıklık olmasın diye senin adın bundan sonra Ehmedê Palo olsun" der. O günden sonra Rojava'da "Ehmedê Palo", "Mela Ehmedê Palo", "Mele Palo" ya da sadece "Palo" olarak anılır. Şeyh Ahmedê Xiznewî'nin onu medresesine kabulü sonrasında okumaya çok istekli bir feqî olarak Xizna'daki medresede okumaya başlar. Yedi sekiz yıllık bir eğitim sürecinden sonra icaze alır ve Amudê'nin Eslo köyünde imamlığa başlar önce. Bu köyde bir yıl kadar imamlık yapar.
Kürdistan'daki medreselerde çok sıkı bir dil eğitimi verildiğinden, diğer bütün Kürt imamlar gibi Mela Ehmedê Palo da çok iyi derecede Arapça, Farsça ve Türkçe öğrenir. Kürtçenin Zazakî lehçesi zaten ana dilidir. Kürt medreselerinde eğitim öteden beri Kurmancî lehçesiyle olduğundan çok iyi derecede Kurmancî, yine Soranî Kürtçesini de öğrenir.
Weysîkê köyünde çobanlık yaparken gizli gizli Medine adında bir kızı sevmiştir daha önce. Eğitimini tamamlayıp imamlığa başladıktan sonra bir gün tekrar Serxet'e çıkıp Weysîkê'ye gider. Gizlice sevdiği, aklından çıkarmadığı Medine'yi babasından ister. Zor bela kızı alır, 10 Eylül 1946 günü Medine ile evlenerek tekrar Binxet'e geçer. Medine, Weysîkê köyünden, yani şimdiki Nusaybin'in Fırat Mahallesi'nden Ferhan Doğan'ın kızıdır. Mela Ehmedê Palo evliliğini şiirinde şöyle anlatır:
Çûme Wêsîkê ketî dilê min
Da xuya bin bax û gulê min
Nûşokê dênim bibim xwedî mal
Bo xwe vejînim newroz û sersal
Yani
Düşmüştür gönlüme, Wêsîk'e gittim
Ki görünsünler bağlarım ve güllerim
Kurayım aile, olayım ev sahibi
Dirilteyim kendim için Newroz ve yeniyılı
Mela Ehmedê Palo'nun medrese eğitimini aldığı yani feqî olduğu dönem, Rojava Kürdistan'ı Kürt edebiyatı ve modern Kürtçenin gelişim sürecine beşiklik yapıyordu. Kürt aydınlarının çoğu Rojava Kürdistanı'nda, Şam'da veya Lübnan'da toplanmış, Kürtçe Latin alfabe tespit edilmiş, Celadet Alî Bedirxan Hawar dergisini yayınlamaya başlamıştır. Celadet Bedirxan, Kamuran Bedirxan, Cîgerxwîn, Qedrîcan, Nûredîn Zaza ve Osman Sebrî gibi Kürt yazar ve şairlerin adları yayılmaya, eserleri dilden dile dolaşmaya başlamıştır. İşte tam böyle bir dönemde, Mela Ehmedê Palo Kürtlük bilincinin en yüksek olduğu Rojava bölgesinde, Kürt üniversitesi diyebileceğimiz medresede eğitim görüyor. Bu süreçte politik eğilimleri gelişiyor, şiir yazmaya başlıyor. Ülkesi bölüşülmüş, paylaşılmış ezilen bir ulus ferdi olarak elbette şiirleri milli bir içeriğe sahiptir. O ara Şeyh Ahmedê Xiznewî vefat etmiş yerine Şeyh İzzedin geçmiştir. Aydın görüşleri ve şairliğiyle öne çıkmaya başlayınca Xizna şeyhleri bundan rahatsız olur, kendisini "kavmiyetçilik" yani "Kürt milliyetçiliği" yapmakla suçlar, hatta kendisine ağır baskı uygulanır.
Mela Ehmedê Palo, on iki yıl Amudê'nin Xirbê Hisê köyünde, yedi yıl da yine Amudê'nin Bela Begara köyünde imamlık yapar. Bu arada dördü erkek üçü kız yedi çocuğu olur. Bunlar sırasıyla Mehemed Burhan, Hedîye, Evdilezîz, Hebîbe, Elîf, Heme Seîd ve Rêzan'dır.
Mela Ehmedê Palo da tıpkı Cîgerxwîn ve diğer Kürt şairler gibi ilerici düşüncelerinden dolayı hem despot Suriye rejiminden, hem şeyhlik ve ağalık gibi gerici yerel kurumlardan hem de cahil halk tabakasından oldukça baskı görür. Devlet onu Kürtçülük yapmakla suçlar, şeyh ve ağalarla ters düştüğünden, onlara boyun eğmediğinden baskıya uğrar. Devletin, şeyh ve ağaların, özellikle mürit ruhlu halk tabaksının baskılarına dayanamaz, imamlığı bırakır, çocuklarını alarak Amudê şehir merkezine yerleşir. Bir süre orada yaşarlar ama hayat şartları ailesiyle birlikte onu Qamişlo'ya doğru sürükler. Cirnik köyünde buğday silolarına bekçilik yapar.
Kürtçe üzerine çalışmasından, edebi eserler üretmesinden dolayı faşist ırkçı Suriye devleti tarafından sürekli baskı altında tutulur. Bir daha geri verilmemek üzere elyazması eserlerine el konulur. Oğlu Rêzan'ın anlattığına göre, bir keresinde daktiloda yazarken, baskına uğrar, daktilosuyla birlikte bütün elyazmalarına el konulur, gözaltına alınır ve işkencelerden geçirilir. Özellikle Suriye rejiminin Cizire bölgesi muhaberat sorumlusu Hikmet Nini'nin sürekli takibatı ve baskısı altında olur. 1984 yılında, bir baskın sırasında tansiyonu yükselir, beyninde kan toplanır. Ömrünün son yedi yılını bu hastalıkla acı içinde geçirir. Ölümüne yakın bir döneminde ise, düşerek bir elini ve boyun kemiğini kırar. Nihayet 9 mayıs 1991'de Qamişlo'nun Cirnik köyünde dayanılmaz acılarla geçen 71 yıllık hayata veda eder. Hemen yakındaki Mehmeqîya köyü mezarlığında defnedilir.
Munzur Çem, Dema Nû gazetesinin bir sayısında yayınladığını söylediği bir yazısını buradan kaç yıl önce Zazakî.Net'de yayınlamak üzere dijital olarak bana göndermişti. "Melle Mehemedê Palo" başlıklı bu yazısında herhangi bir kaynak göstermeden "Mela Ehmed, Türkiye'de serbestçe yaşayamadığından 1956 yılında bir gün gizlice Palu'ya geliyor, çocuklarını alarak Irak Kürdistanı'na kaçıyor, Barzan'da yaşıyor. Dört yıl sonra Doğu Kürdistan'ın Mahabad şehrine göç ediyor. Mahabad'da iki yıl yaşadıktan sonra 1960 yılında Zaxo'ya dönüyor. Bir yıldan fazla orada kaldıktan sonra, bir gün Suriye hükümetinin, vatandaşlık belgesi olmayan vatandaşlarına bu hakkı verip kimlik dağıtacağı haberi yayılır. Bunun üzerine Zaxo'dan göç edip Suriye Kürdistan'ına Xirbê Hesî köyüne gider…" şeklinde devam eden bilgiler veriyor. Ama bunların hiç birisi doğru değildir. Mela Ehmedê Palo, takriben on iki yaşlarında terkettiği köyü Sêraçûr'a bir daha dönmez. Yine 1946 yılında Nusaybin'in Weysîkê köyünden Medine'yle evlenir. Eşini alıp Binxet'e gider ve ölümüne kadar Suriye devletinin sınırları dışına çıkmaz. Çocuklarının bir kısmı imamlık yaptığı Xirbê Hisê'de bir kısmı da Bela Begara köyünde doğar. "Palo" soyadını taşıyan çocukları Zaza Kürdü olduklarını bilir ama hiç birisi Zazakî Kürtçesini bilmez.
Mela Ehmedê Palo'nun şimdiye kadar yayınlanmış şu eserleri vardır:
1.Dewr û Gera Kurdistanê (şiir), Şam, 1994
2.Rêzmanê Kurdî (gramer), Şam, 2000
3.Danîna Jiyana Mela Ehmedê Palo (biyografi), 1998
Yayınlanmamış elyazması dosyaları ise:
1. Bîr û Bawerî (şiir))
2. Civîna Nemiran (şiir, on bin beyitten oluşuyor)
3.Baxê Evînê (şiir)
4.Baxê Niştimanî (şiir)
5.Pehlewî û Civîndarî (şiir)
6.Birîna Niştimanî (şiir)
7.Ferhenga Tirkî-Kurdî (sözlük)
8.Ferhenga Erebî-Kurdî (sözlük)
Oğlu Rêzan'ın anlattığına göre, Suriye rejimi tarafından el konulan eserleri ve yukarıda adı geçen eserlerin dışında da birçok elyazması şu an mevcuttur. El konulan en önemli eserlerinden biri, ünlü Fars yazarı Feridüddin Ettar'ın Cewahîrname adlı eserinin Farsçadan "Pendên Ettar" adıyla Kurmancî Kürtçesine çevirisidir. Ebdulhemîd Yûsuf, Mela Ehmedê Palo'nun ölümünün 24. yılı münasebetiyle yazdığı ve Pênûsa Nû dergisinin 37. sayısında yayınladığı yazısında bu eserden sözetmektedir.
Elyazması dosyaları, taslakları şu an oğlu Rêzan'ın yanında muhafaza ediliyor. Rêzan, dosyalarını kitap olarak yayınlamak için 2013'te kitap fuarı döneminde Diyarbekır'e gelerek kimi yayıncılardan yardım istemiş ancak olumlu bir cevap alamamış.
Mela Ehmedê Palo, şiirlerini geleneksel Kürt şiirine uygun klasik tarzda, yani hece vezniyle yazan güçlü bir şairdir. Dizeleri çok sağlam ve derinliklidir. En önemli yanı, yakın coğrafyalarda konuşulan Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi biliyor olmasıdır. Kürtçe'nin Kurmancî, Zazakî ve Soranî lehçelerine de çok hakimdir. Dili edebi olarak kullanma kabiliyeti de çok güçlü olunca şairliği gerçekten çok sağlam bir zeminde gelişmiştir. Bu güçlü edebi yanı Rojava Kürdistanı'nda bilinmektedir. Örneğin, adına şiir yarışmaları düzenlenip genç şairlere ödüller veriliyor. Ama ne yazık ki Kürdistan'ın diğer parçalarında, özellikle de memleketinde, Zaza Kürtleri arasında tanınmamaktadır. Dilerim tüm eserleri yayınlanarak Kürt edebiyatı içinde hak ettiği yeri alırken kendisi de eserleriyle, düşünceleriyle tanınır ve hep yad edilir. Özellikle üniversitelerde yüksek lisans yapan Kürt gençlerinin Mela Ehmedê Palo'nun yaşam öyküsü ve eserleri üzerine tezler yazmalarını yürekten dilerim.
Mela Ehmedê Palo (1920-09.05.1991)
Mela Ehmedê Palo ve en küçük oğlu Rêzan Palo
Mela Ehmedê Palo'nun Qamişlo-Mehmeqîya köyündeki mezarı
(Mela Ehmedê Palo'nun torunu, Rêzan'ın oğlu Yaşar Palo dedesinin mezar taşına öpücük konduruyor)
Mela Ehmedê Palo'nun oğlu Rêzan Palo, Yazar ve Şair Ehmed Heyder, Şair Selah Mehemed
Mela Ehmedê Palo'yu anma toplantısından, Nusaybin, 09.05.2015
(Mela Ehmedê Palo'nun torunu, Rêzan Palo'nun oğlu Rêvan Palo dedesinin şiirlerini okuyor)
Mela Ehmedê Palo'nun oğlu Rêzan Palo'nun Nusaybin'deki berber dükkanı
(Suriye'de gelişen olaylardan dolayı, Serxet'e göçetmek zorunda kalmış.)
Mela Ehmedê Palo'nun oğlu Rêzan Palo, İsmail Beşikçi, Süleyman Çevik(Diyarbekır, 2013, Tüyap Kitap Fuarı döneminde)
Mela Ehmedê Palo'nun oğlu Rêzan Palo, Mela Ehmedê Palo'nun torunuyla evli olan Konya Zaza Kürtlerinden Mistefa ve araştırmacı yazar M. Malmîsanij(Diyarbekır, 2013, Tüyap Kitap Fuarı döneminde)
Mela Ehmedê Palo'nun oğlu Rêzan Palo ve Avesta Yayınlarının sahibi Abdullah Keskin(Diyarbekır, 2013, Tüyap Kitap Fuarı döneminde)
Rojavalı Kürt şaire Keça Kurd ile Mela Ehmedê Palo'nun oğlu Rêzan Palo(Diyarbekır, 2013, Tüyap Kitap Fuarı döneminde)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder