Seyh Şerif`in yegeni Burhanettin Bilgin ile roportaj





1990′ lardan beri Şeyh Said Hareketi üzerinde çalışıyordum. Bu çerçevede 2002 yılının yazında değerli ağabeyimiz Ahmet Kasımoğlu’ nun yardımı ile ben Ahmet abi ve yine değerli ağabeyimiz W.K.Merdımin Burhanettin Bilgin’ e misafir olduk. Benim amacım Şeyh Said hareketi ve özellikle onun yaşadıkları ile ilgili sohbet etmek idi.

Onun için ses kayıt cihazıda götürmüş idim. Fakat Burhanettin Efendi ses almamıza ve resim çekmemize müsade etmedi.

Ancak ben anlatıklarını not ettim. Bize bunları sağlığında yayınlamamız gerektiğini söyledi. daha sonraki yıllar da tekrar yine bir kaç dost ile kendisini ziyaret ettim. Bu defa resim çektirdik ve roprtajın yayınlanmsı konusunda da yumuşamıştı. Fakat ona rağmen bugune kadar bu roportajı kitabım dışında bir yer de yayınlamadım. <p>

Röportajı önemli bulduğumdan “Şeyh Said Hareketi – Tanıkların Anlatımı İle” adlı kitabım da yayınladım. 

Maalesef sayın Burhanettin Bilgin ‘i bu hafta yitirdik. 

100 yaşına merdiven dayamış bu yuce çınara alahtan rahmet diliyorum ve onu anmak için bu röportajı yayınliyorum..

 

Seyidxan Kurıj

 

Burhanedine Husen Efendî (Burhanettin Bilgin), Guncê Hemûn bizi görünce; “eyvah, eyvah dayılarımın ocağı söndü, dayılarımın çocukları sokaklarda kaldılar” dedi.

 

Röportaj: Seyidxan Kurıj, Bingöl 2002

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

 

Ben Burhanettin Bilgin, Şeyh Şerif’ ın yeğeniyim. Biz Bingöl’ ün Genç ilçesine bağlı Sivan bölgesinde bulunan Keleğsi köyündeniz.

 

Bize Şeyh Şerif hakkında bilgi verebilir misin?

 

Şeyh Şerif amcam idi, Birinci Dünya Savaşın da bu bölge de Ruslar’ a karşı alay komutanı olarak savaştı. Şeyh Şerif, Şeyh Tahar ve Şeyh Hüseyin kardeş idiler. Babalarının adı Mustafa dır. Şeyh Hüseyin benim babam dır.

Birinci dünya savaşında Ruslar buraya galince onlara karşı savaşmaları askeri alaylar oluşturma hazırlıklarına başlandı. Bu alayların savaşçıları buradaki Kürt halkı idi, yani bu alaylar gönüllü milislerden oluşuyordular.

Palu’ nun Sekrat köyünden Rüştü Bey[1] bu alaylardan birinin komutanı olmak istiyordu. Hacı Süleyman Guldar ve Hesen Derweş köylerde dolaşmışlar ve Rüştü Bey için propaganda yapmışlar, ancak halk Şeyh Şerifi seçmiş. Şeyh Hüseyin Efendi binbaşı idi. O dönemde burada kıtlık (xela) vardı, çok insan açlıktan öldü. Rusların bir erzak deposu Erzincan’ da tespit edilmiş. Şeyh Şerif askerleri ile o erzak deposunu ele geçirmiş ve yiyecekleri halka dağıtmış.  O sıra kolordu Sekrat’ da idi. Bu olay üzerine Şeyh Şerif hakkında soruşturma açılmış. Şeyh Şerif savunmasında erzakı halka dağıtığını söylemiş. Fakat kolordu yetkilileri erzakı önce kolorduya teslim etmeniz gerekirdi, demişler.

Bir diğer alay komutanı Kamil Bey idi. Kamil Bey Cibran Aşiretinin Suwer kolundan idi. O Kasım Ağa`[2]nın amcası idi, oğlu Hasan Lütfü Karlıova’ da belediye başkanı idi.

Cumhuriyet ten sonra bir devlet yetkilisi Sağnis[3] köyüne gidip Tajdin Ağa’ ya misafir oluyor. Yetkili Tajdin Ağa’ ya “Atatürk buradan Ruslar’ ı kovdu, Atatürk’ e minnettar olmalısınız” diyor.

Tajdin Ağa, “biz Atatürk’ü burada görmedik, Şeyh Şerif ve Kamil Bey`in alayları Rusları buradan kovdu” diyor.

Ruslar Arçuk[4]‘ a kadar geliyorlar Şimdi oranın ismi Şeref Meydanı dır, halk arasında Eşek Meydanı olarak bilinir, Solhan[5]ve ye yakındır.

Yado `da Şeyh Şerif`in alayın da görev alıyor. Kışın bir gün Yado kayboluyor,  erzak getirmek için Ruslar’ ın depolarına girmeye çalışıyor. Bu esnada Yado Ruslara esir düşüyor. Sonra nöbetçinin uyuduğu bir esnada kaçıp kurtuluyor. Yado, Mehmud Ebas`ın oğludur. Ondan dolayı Yad Mehmud Ebas olarak tanınıyor. Yado Bingöl’ de savcı kâtibi olarak çalışıyordu. Savcı ile kaymakam arasında bir problem ortaya çıkıyor. Savcının evi soyuluyor, Yado bu olayla ilgili suçlanıyor, ondan dolayı firar durumuna düşüyor.

Yado dağda iken devlet güçleri kendileri gelip teslim olsunlar diye Çan Şeyhlerinin[6] kadınlarını esir alıyorlar. Yado onları kurtarmak için askeri güçlere baskın düzenliyor. Bu baskında Ferğan[7] da yaralanıyor. Burada Akrag[8] dan Ömer Zerr ve Çan`dan Şeyh Atik vuruluyorlar.

 

 

Şeyh Said Hareketi esnasında siz neler yaşadınız?

 

Ben o zaman çocuk idim tabii ki, ondan dolayı hareketin nasıl başladığı, nasıl çatışmalar olduğu konusunda fazla bir şey hatırlamıyorum. Fakat kendi yaşadıklarımı iyi hatırlıyorum.

Şeyh Said Hareketi kırıldığında, yani Kürt Kuvvetleri yenilip geri çekildiklerinde biz Miyalûn[9] da M. Emin Heyûn`un evinde idik. Anemin annesi bizim oradan gitmemizi, yani orayı terk etmemizi istedi. Ben, Wecîde, Giyasettin ve Ter anam ile birlikte idik. Bunun üzerine dayım Selim bizi Kara Ömer Dağına[10] götürdü, orada bir köm vardı. O köm de saklanmak üzere oraya gitmiştik. O kadar kar yağmıştı ki, köm karın altında kalmıştı. Araya araya sonra kömü bulduk. Dayılarım bizi içeri atıp gittiler. Köm de biraz çalı-çırpı vardı, o çalılar ile ateş yaktık, ısındık.  Samanların içinde yattık, samanların içine oğlaklar işemişti, saman kokuyordu. Su yoktu, aynanın kutusunu büküp içinde su ısıtıyor ve bu suyu içiyorduk. 20 gün burada böyle yaşadık, sonra kom’ un sahibi geldi. Adam karı temizliyordu, Têre gidip adama, “ Xal İbrahim” diye seslendi. Adam, “Têre bana görünme sonra beni yakalayıp yemine verirler sizi gördüğümü söylemek zorunda kalırım” dedi. Adam bize ekmek verdi ve daha sonra yine bize ekmek getirdi. 20 gün sonra buradan çıkıp gitmek zorunda kaldık. Pul[11], Mirye[12] ve Pakuni[13] köylerine gittik, kimse bizi içeri almadı. Sonra Tuns[14]’ da Yib Zen’ ın evine gittik. Guncê Hemûn bizi gördü; “eyvah, eyvah dayılarımın ocağı söndü, dayılarımın çocukları sokaklarda kaldılar” dedi ve bizi samanlığına götürdü. Bir süre onun samanlığında kaldık.

Daha sonra 1926’ nın Kasım ayında 500 -600 kişi ile birlikte Bın Xete (Hattın Altına) doğru gittik. Bizim ile birlikte Heseni Begûn ve eşi, Huseni Begûn, Yado, Şeyh Mistefay Çun, bizim buralardan Enver Baynon[15] , Miyalun’ dan Sekmun Seyfi (Sekman Bulut), Ereb Kılıç, Palu’ nun Zuver köyünden İbrahim Demirci (Yib Olun), Sehdin Telha, hanımı Cemile, Guenîk Ağaları ve başkaları vardı.

Karacadağ’  da Çelbıran Köyü yakınlarında askerler ile çatıştık. Qerebegan’ dan geçerken bir jandarma bizi gördü ve bir kaç gün içinde Alay sizi izleyecek dedi. Çelbıran da bir evin damın da oturuyorduk, biri kaval çalıyordu, bir kadın para topluyordu. Bu arada bize ateş edildi. Burada 32 at öldü. Biz kaçıp bir samanlığa girdik. Kardeşim Giyasettin damda kaldı. Bizimkiler ile askerler köyün dışında çatıştılar. Şeyh Abdurrahim[16], ve teyzem Halime de orada idi.

Qarabegan’ dan Mala Hesen[17] orada şehit düştü. Bizimkiler alayı dağıttılar, askerler ağır makinelerini bırakıp kaçtılar.

Biz Hattın Altın’ a gittik ve orada 18 ay kaldık, daha sonra gelip köye yerleştik, 2 yıl köyde kaldık.

 

Babanız hakkında herhangi arama emri, soruşturma yok muydu?

 

Önceleri kimse babamı arayıp sormadı. O dönem İbrahim Tali Umumi Müfettiş idi. Birileri babamın şikâyetini ettiler, bunun üzerine babam gidip İbrahim Tali ile görüştü. İbrahim Tali babama “ Palu’ dan senin hakkında kötü raporlar var”, dedi. Bir gün Palu’ dan jandarmalar geldiler ve babama, “ bizim ile Palu’ geleceksin”, dediler. Babam jandarmalar ile değil, yalnız Palu’ ya gitti. Bir müfreze babamın yolunu kesti, babam çatışmada yaralandı. Bunun üzerine mecburen firar oldu. O bir süre dağlarda kaldıktan sonra 1932’ de tutuklandı. Babam Hemid Ağa ile beraber idi. Babam o çatışmada aldığı kurşun yaralarından dolayı 1934 de cezaevinde öldü, o Diyarbakır’ da defin edildi. Biz daha sonra cesedini köye getirdik. Diyarbakır’ da ki pansuman ilacını ablam köye getirdi, bir kediye verdik, kedi öldü. Demek babamı öldürmek için zehirli ilaçlar ile pansuman etmişler.

Kürt önderlerini imha etmek devlet için temel bir politika idi. Örneğin Emere Far Ağa Buetan’ lı idi. Onu Ware Mergli[18] (Yayla) Hatip Bey’ öldürttüler. Hatip Bey kurduğu bir pusu ile Emer Ağa’ yı şehit etti. Hatip Bey aynı zamanda onun akrabası sayılır. Hatip Bey de yıllar sonra Lice’ de Emer Ağa`nın bir yakını tarafından öldürüldü.
Diyarbakır’ a çağırdılar ve Deve Geçidin’ de kurşunladılar. Dur ihtarına uymadı, kaçarken vurduk dediler. Çünkü Emer’ de önemli bir önder idi ve hareket de aktif olarak yer almıştı.

Genç o zaman köy idi, vilayet Kale[19] istasyonun da idi. Rus savaşında idare Peçar[20]’ a gitti. Mustafa Begê Pêçar devlet safların da idi. Bütün katliamlarda devlet ile beraber idi, işi bittikten sonra Niğde’ ye sürgün edildi. Bir gün milletvekilleri aracılığı ile Mustafa Kemal`ın huzuruna çıkıyor. Mustafa Kemal’ a dilekçe veriyor. Mustafa Kemal dilekçesini okumadan, ne istediğini soruyor. O da Mustafa Kemal’ den af diliyor. Mustafa Kemal, “sen halkına ihanet ettin, bize de yaramazsın” diyor. Bunun üzerine o da Niğde’ den kaçıp geldi, o da dağdakilere katıldı. Emer ve arkadaşları onu kabul ettiler. Emer halka fazla zülüm yapmayın diyordu.

Mustafa Bey “ kim ki “Nun” a “ekmek” diyor, vurun onu” diyordu.

Çuelek[21] köyünde de Mus Recep vardı, ajanlık yapıyordu. Sonradan Babamın, Yado`nun, Sehdin Telha`nin ve başka grubların ortak eylemi sonucu Ğezık[22]‘ de bir bölük imha edildi, babamlar Mus Recep’ ı de yakaladılar fakat onu serbest bıraktılar.

Bu Musa sonradan Hus Wasmunûn[23]’ u şikâyet etti. Huso da onu öldürdü.

 

Hus Wasmunun nasıl öldürüldü? Bilindiği gibi cesedi Aşağı çarşıda asılıyor.

 

Hus Wasmunun 1930 yılında Guevdere mıntıkasının Kıran köyünde kurulan bir pusuda 3 gün 3 gece süren bir çatışma sonucu şehit edildi. Kıran köyünde kuşatılan Hus Wasmunun’ un saklandığı ev ateşe verilir, o evi delip diğer eve geçer, böyle onun girdiği onlarca ev ateşe verilir. En son evden kurtulmaya çalışırken çatışmanın üçüncü günü şahadete ulaşır.

 

Evet, doğrudur cesedi Kürtlere ibreti alem olsun diye bizim Aşağı Çarşı dediğimiz o günkü Çebaxcur şehir merkezine götürülüp, bir akasya ağacına asılarak teşhir edildi.
Yanılmıyorsam Haziran ayı idi, Çolig ve çevresi adeta yas ilan etmiş, bir sessizlik ve tevekkül içinde herkes Hus Wasmunun’ u konuşuyordu. Halk şüphe ve korku ile şehir merkezinde asılı bulunan Huso’nun naşını görmeye gidiyordu. Çünkü Huso’nun şahadetine, inanmak istemiyorlardı. Ama maalesef oydu!

Ceset yaklaşık iki hafta yazın sıcağında orada asılı kalmasına rağmen ceset bozulmadı, kokmadı, aksine hala Hus`nun yüzündeki gülümsemesi duruyordu. Huso`nun cesedinin bu durumu Çolig’de sürekli konuşulur.

Çolig’in yerli ailesinden Fettah Bayram (Nehman Ailesinden) Fettah Çavuş dayanmaz yüzbaşının yanına gider. Hus Wasmunun’un cesedinin kokmadığı, halk arasında şahadete ulaştığı, bir efsane olarak kabul gördüğünü dilden dile dolaştığını söyler. Ondan dolayı cesedin kaldırılıp, defin edilmesini ister.

Bunun üzerine yetkili Kürt efsanesi Huso’nun bu defa cesedi bilinmeyen bir yere gömdürür.

O dönem`de babam Elazığ Cezaevinde kalıyordu. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ da ö dönemde Elazığ Cezaevinde kalıyordu. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’  “Vakit” gazetesine abone idi. Tesadüfen benim cezaevine ziyarette gittiğim gün; Vakit gazetesi manşetten Huso’ nun öldürülmesini ve cesedinin Çolig çarşısında teşhirini fotoğrafı ile vermişti.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı gazeteyi okuyunca birden babamı çağırdı ve haber ve fotoğrafı babama gösterip onu tanıyıp tanımadığını sordu. Babam, “ evet tanıyorum, biz ona Hus Wasmunun deriz, yıllarca birlikte gerilla savaşı sürdürdüğümüz en samimi arkadaşlarımdandır” dedi.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ biraz duraksayıp, “Hüseyin Bey bu insanlar çok fedakar, yürekli ve kendi meselelerine inançla bağlı insanlar dır. Yalnız bir şeyleri eksik, kalemleri yoktur” dedi. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ nın burada kastı Kürtlerin örgütsüzlüğü, hareketteki aydın eksikliğidir[24].

 

Suriye`ye gittiğinizde genel komutanınız Şeyh Abdurrahim idi. Onun akıbeti ne oldu?

 

Doğrudur toplu olarak Suriye`ye gittiğimizde genel komutanımız Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Abdurrahim idi. Şeyh Said`ın hemen hemen bütün aile fertleri 1928 affından sonra geri döndüler. Bunlar geri döndüklerinde hükümet her birini başka bir yerde ikamete mecbur kıldı.

Bunlardan Şeyh Abdurrahim Akdağ eteğindeki Sirin köyüne Şeyh Mehdi ise bu civardaki Wışkıla köyüne yerleştiriliyor.

Şeyh Abdurrahim Akdağ ve çevresinde barınan Kürt savaşçıları ile sürekli ilişki içinde idi. Onlar ile görüşüyordu, onların ihtiyaçlarını temin ediyordu.

Zaten Şeyh Abdurrahim`ın kendisi de her zaman dağda silahlı dolaşıyordu ve tetikte idi. Çünkü devlete güvenmiyordu.

1931- 32 kışında Husi Wasmûnûn soğuk ve kardan dağda barınmak zor olduğundan Şeyh Abdurrahim`e haber salıp bu kışı onun köyünde geçire bilip geçiremeyeceğini soruyor. Şeyh Abdurrahim,” bu insanları biz bu olayın içine soktuk”[25] bunlara yardım etmek zorundayız diyerek onları köye kabul ediyor. Husi Wasmûnûn müfrezesi ile o kış Sirin`de kalıyor.

4 Mart 1932`de Qerebegan’dan bir jandarma müfrezesi Şeyh Abdurrahim`ın  evini basıyor[26].

Şeyh Abdurrahim bu kuşatmayı yarıp kurtuluyor ve aynı yıl tekrar Suriye`ye geçiyor.

Suriye o zaman Fransa`nın mandası olduğundan mülteci kabul ediyordu.

 

Şeyh Abdurrahim 1937’de muhtemelen Dersim isyanına yardımda bulunmak için “Hoybun” örgütünün verdiği görev üzerine Suriye’den bu taraf geçiyor.

Şeyh Abdurrahim bir grup Savaşçı ile birlikte Haziran ayının sonu 1937`de Diyarbakır`ın Silvan ilçesine kadar geliyor. Devletin ajanı olan yüzbaşı Yusuf Ziya[27]’da Onlar ile birlikte idi. Onlar yola düşünce Yusuf Ziya, “ ben 9 yıl Diyarbakır, Siirt, Silvan ve Bitlis`de görev yaptım, buraları çok iyi bilirim” diyor.

Onlar Bismil yakınlarına gelince, bir gece herkes uykuda iken Yusuf Ziya kaçıp gidiyor ve onları Bismil`ın Serê Gir (Salat) karakoluna ihbar ediyor. Karakol`dan Bismil ve Diyarbakır`daki kolorduya haber veriliyor.

Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları uyandıklarında Yusuf Ziya`yı görmeyince, onun ajan olduğunu tahmin ediyorlar ve buradan Hazro ve Silvan`a doğru hareket ediyorlar.

O anda Diyarbakır`dan ve Bismil gelen askeri güçler ile Kürt savaşçılarının etrafı sarılıyor. Şeyh Abdurrahim Derweșiye köyünün altında Bazid Ağa gölünün kıyısında öldürülüyor ve elbiseleri ile orada gömülüyor. Burada Kopere köyü bekçisi Wisife Rehime de ve epey asker de öldürülüyor.

 

Şeyh Abdurrahim`ın ölümünden sonra diğer savaşçılar buğday tarlasının içinde saklanıyorlar. Askerler kurumuş buğday tarlasının etrafını sarıyorlar ve onları kurşun yağmuruna tutuyorlar. Uzun süren çatışmadan sonra askerler kuru buğdayları ateşe veriyorlar. Hüseyin Bege Stewri, Șeyh Mizbehe Bokarik ve Seyidxane Kerr`ın oğlu Selahattin buradan kurtuluyorlar, diğerleri hepsi tarlanın içinde kurşun yaraları ile ve yanarak şehit oluyorlar[28].

 

Hus Wesmûnûn için Bingöl`de söylenen kirdkî bir klam

DAY LÊRO

 

Day lêro, lêro, lêro, lêro, lêro, lêro, lêro

Day lêro, lêro, lêro, lêro, lêro, lêro Fatimay mi

 

Cuard yen Hus Wasmûnûno lêro, lêro, lêro, lêro

Cuard yen Hus Wasmûnûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Puerro sîya kişta dûno lêro, lêro, lêro, lêro

Şiknen paşnê solûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Şoqe ûn mîyûn çimûno lêro, lêro, lêro, lêro

Tadûn vilkê tuzbûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Hus yenû şin Kirrûno lêro, lêro, lêro, lêro

Xeber dûn mufrezûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Mufreze şin Kirrûno lêro, lêro, lêro, lêro

Adir erzên bûnûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Kirrû bîyo mij dumûno lêro, lêro, lêro, lêro

Vendên Hus Wesmûnûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Hus dûn xwi helimûno lêro, lêro, lêro, lêro

“Mi r’ vûn Hus Wesmûnûno” lêro, lêro Fatimay mi

 

Hus vêr tifing tadûno lêro, lêro, lêro, lêro

Hus kişen hot tenûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Kişên Hus Wesmûnûno lêro, lêro, lêro, lêro

Cuard yên Şadîn Bezgûnûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Şadîn dûn xwi helimûno lêro, lêro, lêro, lêro

“Mi kişt Hus Wesmûnûno” lêro, lêro Fatimay mi

 

Doktor rapor nêdûno lêro, lêro, lêro, lêro

“Darbê Husî dumûn o” lêro, lêro Fatimay mi

 

Xeber dûn mehkumûno lêro, lêro, lêro, lêro

Zilf yen şin mîyûn Mîyalûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Xeber dûn mufrezûno lêro, lêro, lêro, lêro

Mufreze yen Mîyalûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Cuard yen Xêl Ximûno lêro, lêro, lêro, lêro

Xel çînenû nengûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Zilf vêr tifing tadûno lêro, lêro, lêro, lêro

Kişenû Xêl Ximûno lêro, lêro Fatimay mi

 

Zilf kişen no tenûno lêro, lêro, lêro, lêro

Kişên Zilf Wesmûnûno lêro, lêro Fatimay mi

 

[1] Rüştü Bey Osmanlılar tarafından bölgeye yerleştirilen ve kendilerine geniş topraklar verilen Türk beylerindendir. Bu tür beyler Palu’ da Çar sancak bölgesinde ve Kürdistan’ ın diğer verimli toprakların olduğu bölgelerde vardılar.

[2] Kasım Ağa Karlıova’ nın Kargapazar’ ı köyünden Reşit Ağa’ nın oğludur ve Dr. Hatip Demiralp’ ın babasıdır. Hatip Demiralp 1974’ den itibaren TKDP içinde aktif olarak çalıştı ve uzun sürede bu partide yöneticilik yaptı.

[3] Sağnis, Karlıova’ nın bir köyüdür.

[4] Arçuk, Bingöl merkez ile Karlıova arasında bir köydür.

[5] Solhan, Bingöl’ un bir ilçesidir, Kürtçe adı Bongilan’ dır.

[6] Çan Bingöl’ ün bir köyüdür. Bu şeyhler Şeyh Said hareketinde çok etkin bir rol oynadılar. Hemen hemen hepsi hareket de cephe komutanı olarak yer aldılar.

[7] Bingöl’ ün bir köyüdür.

[8] Palu’ nun bir köyüdür.

[9] Miyalun, Bingöl’ ün bir köyüdür.

[10] Kara Ömer dağı Guevdere mıntıkası sınırları içerisinde olup, Miyalun, Zuaxpa, Xedmem, Xeylun, Parsiyun
ve Hatek köyleri bu dağın eteğindedirler.

[11] Pul, Bingöl’ ün bir köyüdür.

[12] Mirzan, Bingöl’ ün bir köyüdür.

[13] Pakuni, Bingöl’ ün bir köyüdür.

[14] Tuns, Bingöl’ ün bir köyüdür.

[15] Enver Bingöl’ ün Vıner köyündendir, Dr. Ferhat Aydın’ ın babasıdır.

[16] Şeyh Abdurrahim, Şeyh Said’ ın kardeşidir, Piran’ da yaşıyordu.

[17] Mela Hesen Dr. Aziz Turgut`un dedesi dır.

[18] Ware Merg, Dara Heni’ nın bir köyüdür.

[19] Şu anki Genç ilçesi yakınında bir istasyon dur.

[20] Peçar, Lice’ nin bir köyüdür.

[21] Çuelek, Bingöl’ ün bir köyüdür.

[22] Ğezık, Bingöl’ ün bir köyüdür.

[23] Hus Wasmunun, Yado ile de arkadaşlık yapmış önemli bir savaşçıdır.

[24] Dr. Hikmet Kıvılcımlı Elazığ Cezaevinde Kürt direnişçileri ile dolayısı ile Kürdistan sorunu ile tanışıyor. Bunun üzerine “İhtiyat Kuvvet Milliyet (Şark)“ adlı bir broşür yazıp partisi TKP’ ye sunuyor. Fakat bu broşür ancak 1979’ da kendisinin ölümünden sonra yayınlanıyor.

[25] Hasan Hişar Serdi, Görüş ve Anıları, Med Yayınları, İstanbul 1994

[26] Bu esnada Hasan Hişar Serdi, Evdal ağa ve Mucin Ağa´da orada bulunuyordular. Hepsi birlikte kuşatmayı yarıp kurtuluyorlar. Kaynak: Hasan Hişar Serdi, Görüş ve Anıları, Med Yayınları, İstanbul 1994

 

[27] Yüzbaşı Yusuf Ziya Stewre araplarından dır. O Bitlis`de subay olarak görevli iken, kaçıp Suriye`ye gidiyor ve oradaki “Hoybun” yöneticilerine Kürt olduğu için devletin kendisini tutuklayıp, başına bir şey getirebileceklerinden korktuğu için kaçtığını, Kürt tarafında devlete karşı savaşmak istediğini, söylüyor.

[28]  Burada ölenlerin listesi:

1 -Șeyh Abdurrahim (Șeyh Said`ın kardeşi)

2 – Șeyh Mizbehe Mala Bokarik (Daha sonra Silvan ovasında öldürülüyor)

3 -Cemile Seyda ( Liceli Seyda`nın oğludur)

4 -Hacı Tayip (Lice`li )

5 -Halit Șerif  (Lice`li)

6 -Ebdulsamet ( Hani`nın Tiletine köyünden dir)

7 -Mehemede Xatê ( Lice`nın Marke köyünden dir)

8 – Mele Hemdullah ( Lice bölgesinden dir)

9 – Seydixan (Sabir`ın oğlu, Lice bölgesindedn dir)

10 – Seydo ailesinden Sellahattin (Serhat bölgesinden dir, daha sonra öldürülmüştür.)

11 – Yüzbaşı Huseyin Bege Stewrî (Stewri beylerinden dir, daha sonra öldürülmüştür.)

12 – Yüzbaşı Ali Bege Stewri (Stewri beylerinden dir)

13 – Yüzbaşıî Mustafa (Nereli olduğu bilinmiyor)

14 – Hasan Ağa (Palu`lu)

15 – Hilmi Beg (Muş`lu)

16 – Sile Salıki (Mardin`li)

17 – Serreșê Bağistanî (Mardin`li dir, sağ kurtulmuştur.)

18 – Ehmede Mihe (Hacanan köyünden dir, sağ kurtulmuş tur.)

Kaynak: Xurşîd Mîrzengî,  Firarên Binêxeta Fransawî, http://www.ufkumuz.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

@templatesyard