HEP AMED ÎL BAŞKANI ŞEHÎD VEDAT AYDIN'IN ANISINA

VEDAT AYDIN ANISI'NA 

 




Amed (Diyarbekiri) anlatabilmek ,Acıların şehri Amed.

 Acılarıyla,hüzünleriyle,kayıplarıyla,umuduyla,direnişiyle,
insanlarıyla,en az yazı kadar sıcak insanları,en az kışı kadar sert bakılan ve hep ağır fethedilmeyen surlarıyla kadim bir kent,

Amed Kürd ulusal mücadelesinde Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edildiği kent olarak bilinir.
Yakın dönemde zindan direnişçileri ile bu zulüm devam etti.
Yaşanan bu zulümler
Vedat Aydın'ın şehadetiyle SERHILDAN'la taçlandırıldı.

"Lê Amedê stranı"
"Amedê serhildane, lê Amedê, Amedê" SERHILDANI çok iyi 
ifade ediyor.

Ozan Şemdin'in bestesi olan bu stran ,yıllarca Kürd coğrafyasında seçimlerde,mitinglerde ,serhıldanlarda Kürdlerin beynine nakş edildi.
Bu stran Kürd toplumuna acı,hüzün versede, bir o kadarda Kürd insanına ruh ve heyecan veriyor.








  HEP AMED ÎL BAŞKANI VEDAT AYDIN'IN HATIRASINA ?





Yıl 1991 Haziran ayı sonu Çolig'in asi coğrafyası Daraheni,Lice,Kulp üçgeni denilen Kürd kaynaklarında şeytan üçgeni olarakta bilinen o huzursuz coğrafya'nın ,Geliye Tavz mıntıkasında dokuz gerilla şehadete ulaşmıştı.

Geliye Tavz'ın Geyikdere (Azgiler) köyünde yaşanan bu olay ,bir ihbar ve ihanetin sonucuydu.

Bu coğrafya Dareheni,Lice ve Kulp sınırlarının kesiştiği noktadır.
Olay'ın kısaca oluş biçimi Hüseyin Turhallı'nın ifadesiyle hafızamda kalanı aktarmak istiyorum.

Köyde Melle Aziz denilen işbirlikçi'nin hazırlamış olduğu bir tuzaktı.

Gerilla bu köyde kış boyu Melle Eziz'in evinde barınıyordu.
Gerillla olacaklardan yani kaderlerinden bihaberdirler.
Melle Eziz Haziran ayı sonunda Türk ordusuna rizikosuz hazırlamış olduğu tuzak sonucunda, Kürd gerilları bir hava bombardmanı sonucu şehid olurlar.

Melle Eziz'in o günden itibaren aile hayatı değişir,artık halkının içinde değil, ailesiyle JITEM lojmanlarında adeta zindan yaşamı sürdürür.

Bu olayı yıllar önce PKK yayın organı Serxwebunda da geniş biçimde işlenmişti.

O dönem Vedat Aydın daha 20 günlük Diyarbakır HEP il başkanıydı.
Diyarbakırda avukatlık yapan arkadaşım ve dostum hemşerim Hüseyin Turhallı ,o günün akşamı bana telefon açarak sabah Genç-Diyarbakır terminalinde buluşalım,dedi.

Sabah saat on (10) cıvarında gelen ilk yarım otobüsle Kej Avukat (Hüseyin Turhallı)ile buluştuk.

Zazaca sarı tenli insanlarımıza (Kej) diyiyiyoruz,

Hüseyin bana dönerek Geliye-Tavz bölgesinde ,şehadete ulaşanlardan birinin kardeşi Dr Ali Turhallı olduğu duyumunu aldım dedi.
Çünkü kardeşim Ali Turhallı'nın o bölgede olduğu söyleniyor.
Geliye Tavz mıntıkasındaki Azgiler köyü Hüseyin Turhallı'nın köyü Riz (Sağgöze) ile komşuydu.
Daha evvel bu iki köy 1950 li yıllarda tek bir muhtarlıktı.
Hüseyinle ne yapmamız hussusunda istişarede bulunarak önce Jandarma Alay Komutanlığına gitme kararı aldık.

Amaç şehadete ulaşan bu gerillalar hakkında hem bilgi almak,hemde fotoğraf varsa gerçekten Dr.Ali Turhallı'yı teşhis etmekti.
Tabiki bende kardeşim için aynı duygularla hareket ediyordum.
Kısacası Hüseyin ile aynı kader ve aynı duyguları paylaştığımızı söyliyebilirim.

Hüseyin ile beraber taşıdığımız bu duyguların daha derin ve doğal olanını annemde görebiliyordum.
1990-1998 yılları arasında Çolig'de aile hayatımız bir maceraydı.
Havaya kalkan her uçak veya helikopteri görüldüğünde, annemin usulce yerinden kalkarak his ettirmeden balkona çıkarak hangi yöne doğru gittiğine bakarak ta ki kayboluncaya kadar,tevekkül içinde ve dua ederek dilekte bulunuyordu.,

Annemin bu duygusu hem evladı hemde öncesinde kardeşi içindi.
Annem dindar hem Şeyh Said hem yakın dönemdeki Kürd davasına şehit veren bir ailenin evladıydı.
Annem küçüklüğünde okumadığı Kuran-ı Kerim onun içinde bir uhdeydi.
Okuma yazması olmadığı halde 70 yaşında Arap alfabesini öğrendigi gibi,Kuran-ı Kerimi'de hatim etti.
Belki onu öğrenmeye iten,70 yaşın üstü olmasına rağmen evlat ve kardeşine daha rahat ve anlayarak dua etmesidir.
Kuran- ı Kerimi bundan dolayı hatim etti.
Tabi bu başarısı onun azim ve inancında yatıyordu.
Dünyada hiç bir acının evlat acısı kadar zor olmadığını annem hep söyler dururdu.
Neyse Geliye Tavz olayına gelelim!



 ********************************

Çolig/Düzağaçta Jandarma Alay komutanlığı merkezine gittik.
Hüseyin durumunu anlatınca ,gel bizimle avukat deyip, bir üst kat'a fotoğraf teşhisi için çıkardılar.
O esnada bir yüzbaşı bana dönerek sende kimsin?
Kim olduğumu ne için geldiğimi subaya anlattım.
Subay hızını alamayarak nasıl birbirinizi buldunuz?
bundan sonra kendinize dikkat ediniz dedi.
Ayrıca,seninle bundan sonra sık sık görüşürüz ve arabamın plakasınıda alarak tehdid savurdu.
Baş göz üstüne diyerek hiç umursamadan Hüseyini beklemeye başladım.
Zaten beni gerek ailem gerek çevrem ve dostlarım Çoligden çıkmam için sürekli zorluyorlardı.
Ama Çoligi terk etmek bana bir ölüm gibiydi.

Kürd edipi,  Ape Osman Sabri'nin dediği gibi

 (Ülkesinde kalanlar kazananlar,Avrupa'ya çıkıp kalanlar kaybedenler), 


sözünü bilenlerdenim.

Belki bu zorluklara gögüs germeseydik bugünkü gelişmeleri görmiyebilirdik.

Nazım Hikmet'in Kerem gibi şiirinde söylediği gibi,


" Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar  aydınlığa" 


sözlerinde ifadesini bulduğu gibi, bizde işte söylenen bu sözlerin geçmişte ülkede direngen ve asice yaşayarak geldik.
Bunun bedelinide sürgünde yaşayarak geçiriyoruz.
Hüseyin'den yaklaşık beş dakika geçmeden yüksek bir hawar (çıglk) duydum.

Demek ki ! Hüseyin Şehid gerillaların resmine bakınca birini kardeşi Dr.Ali'ye benzettiği için yüksek sesle çığlık atıp,bulunduğum katta doğru iniyordu.

Çığlığı bazen Türkçe, bazende Kürdçe/zazaca dilinde adetta yankılanıyordu.
Bu çığlık dört katlı binada yankılanınca ,subayları ortalıkta görmez oldum.
Hepsi adetta çil yuvası gibi dağılıp,odalarına çekildiler.
Hüseyin subaylara dönerek benide tutamazsınız,bunun intikamııi alacağım,bende gerillaya gideceğim temelindeydi.
Hüseyini feth etmek epey zordu.
Hastahaneye gidip,sakinleştirici iğne yapamadan olayın olduğu mahal Dareheni ilçesine gittik.


****************************

Hüseyin nin ağabeyi ve yakın bir akrabası ile beraberdik.
Olayın olduğu mıntıka Dareheni ilçesine bağlı olmakla beraber Lice ilçesinden ulaşım kolay ve daha yakındı. 
Hüseyin Darehenide kalacağını,kardeşi ve diğer yakınını Diyarbakıra götürmemi istedi.
Ertesi gün Diyarbakır-Lice üzerinden yakın aile çevresi ve akrabalarıyla olayın olduğu mıntıkaya gitmekti.
Diyarbakır yolculuğumuz deşte-fis denilen yerde arabamın ön tekerleği birden fırlayınca kendimizi tarlanın içinde bulduk.
Kazanın olduğu yere en yakın olan köyde Hüseyin'in dayısı ikamet ediyordu.
Mecburen akşam karanlık olduğu için köye gidip,telefon açıp yardım istememiz gerekiyordu.
Köyde Hüseyin'in dayısı Mıstanlı Xale Mehemed oturuyordu.
Xale Mehemed'in evine gidince,hayırdır akşam bu saatlerde köye geldiniz?
Hüseyin'in ağabeyi başından geçenleri anlatınca,çok duygusal biri olduğu icin hüngür hüngür Dr Ali için ağlamaya başladı.





Xale Mehmedi teskin etmeye çalışırken,acilen köyde telefonun olup olmadığını sorduk.
Xale Mehemed telefon sadece Behçet Ağa'nın evinde olduğunu,ağa ile arasının olmadığını söyledi.
Her taraftan işler ters gidiyordu.
Xale Mehemed beni ismimi söylemeden Ağa'nın evine gidin ,yolcu olduğunuzu söyleyip telefon açabilirsiniz.
Aman, aman ağa ile içli dışlı olmayın çok kötü,zülümkar ve tehlikeli biridir.
Ayrıca çok cimri Kürdlük duygusu olmayan işbirlikçi biri olduğunu söyledi.
Behçet Ağa'nın evine gittik.
Yazın o sıcaklığında beyaz fistanı ve sarıkıyla Diyarbakır deşte fiste bir Arap Şeyhi'ni andırıyordu. 
Durumumuzu anlatıp,telefon açmamız gerekttiğini anlatık.
Tabi bir sorgu memuru gibi bizi sorgulamaya çalıştı.
Biz renk vermeden telefon açmamız gerektiğini kendisine illetik.
Ağa bize dönerek telefon çok pahalidir ha....,
eğer açarsanız sizden çok para alırım.
Bizde telefon açıp,ağa'nın istediği miktarı ödeyerek ayrıldık.
Diyebilirimki ödediğimiz miktar'ın belki 5 katının üzerindeydi.
Zaten Xale Mehmed bize şunu söylemişti bu köy bu ağa'ya teslim olmuş,sadece ben onu dinlemiyorum. 
Benimlede ilişkisi bundan dolayı yoktur.
Xale Mehmed vakar davranışı,ağa'ya ve haksızlığa karşı olan tavırları tipik Mıstanlı olduğunu gösteriyordu.
Zaten ona yakışanda buydu.


**********************


Arabamıza gelen yedek parçayı monte ederek Diyarbakıra doğru yolla çıktık.
Ertesi gün Hüseyin'in akrabaları Lice üzerinden şehid gerillaların olduğu alana doğru yola çıktılar.
Bende arabanın tamirat işlerini bitirerek Dareheniye geldim.
Dareheni'de o dönemlerde değerli dostum Ahmed Dirihi (Ahmet Kasımoğlu) ikamet ediyordu.
Cenazeleri almak için Diyarbakır'dan Vedat Aydın,Cebbar leygara,Hafız Uzun,Hüseyin Turhallı başta olmak üzere yüzlerce kişi olay yerine gitmişti.
Bizde oradaki kalabalığın yemek ihtiyaçlarını düşünerek değerli arkadaşlarımız,dostlarımız sıkıntı çekmesin diye onlarca karpuz,ekmek ve peynir alışverişi yaptık.

Tahminen 10-15 km olan Zıkte bölgesinin o dik ve derin uçurumlardan bazen bir bazen ikinci vitesle,  
bir saatlik bir yolculuktan sonra kalabalığın toplanma merkezi oldugu (LEY GOZER) mıntıkasına ulaştık.

Vedat Aydın'la ilk defa orada karşılaşttım.
Halef -selefi sonradan olacak olan Hüseyin Turhallı ile beraber kısa bir sohbetimiz oldu.
LEY GOZER Vedat Aydın ve kalabalık kitlenin üstlenme alanı olarak seçilmişti.

Azgiler köyü ile LEYGOZER mıntıkası arasında yol olmadığı için vasıtaların pek uğramadığı bir alandı.
Vedat Aydın ve kitle örgütü temsilcileri şehit cenazelerini olay yerinden LEY GOZERE getirmek için ,bölgenin en dayanıklı yük hayvanı dokuz adet Katır kiralamışlardı.

Bu iki köy arası kuş bakışı ortalama 9 ,10 km mesafeydi.
Gerilla cenazeleri ancak iki günde LEYGOZERE getirildi. Coğrafyanın azizliginden o dik uçurumları, yüksek tepeleri ve gözüken vadi içinden onlarca dere adeta bir labirent gibiydi.

O coğrafya'nın içinden çıkılması güç ve imkansız olmakla vahşiliğini anlatmak,ancak oranın havasını soluyanlar bilebilir.
Şehid cenazeleri getirilmeden önce bir arkadaş hastalandı onu acilen Dareheni'ye getirdim.
O gece dinlendikten sonra sabah tekrar Dareheni'ye gittim.
Cenazelerin Lice ilçesine kalabalık konvoyla götürüldügünü söylediler.
Bizde konvoya yetişmek için 40 km'lik yolu o kadim coğrafyanın Ware Merg,Qurney,Bırkıleynden süzülerek Lice'ye ulaştık.
Şehid edilen gerillaların çoğu Suriye  (Rojava) Kürdleriydi.
Belki Lice kökenli gerillada yoktu.
Ama Liceliler onlar bizim çocuklar deyip, Kürd gerillasının yiğit evlatlarını bağırlarına basarak defin ettiler.
Cenaze törenindeki o kalabalığa Vedat Aydın'ın Kürdçe yapttığı konuşma çok etkileyiciydi.
Kürd kitlesine vermiş olduğu mesaj ,mezarlıktaki topluluğa ruh ve heycan vermişti.
Vedat Aydının konuşmasıve mütevazilgi,halkının önünde koşan ve kendini siper eden fedakar ,yürekli bir insandı.
Bu güzel insanda liderlik ve önderlik vasfı olduğunu derin devlet,Kurdistandaki kontr-gerilla ve çeteler çok iyi gördüler.

Bir hafta geçmeden 5 Temmuz 1991 tarihinde evinden alınarak Elazığ-Maden ilçesi yakınında ,bugünkü ergenekoncular o dönemin JITEM-Kontr gerillası tarafından işkence edilerek infaz edildi.
Diyarbakır ,Kürdlerin deyimiyle Amed serhıldanı yüzbinlerce Kürd Vedat Aydın için ayaktaydı.
Kurdistan- bakur coğrafyasındaki bu Serhıldanların en görkemlisi ayni zamanda bir ilkti.



********************


Sonuç olarak,

 

Kürd Filozofu Êhmede Xani'nin dediği gibi ;

Ev rom û ecem bi van hesar in

Kurmancî hemî li çar kenar in

Romlar(Türkler) ve Acemler(Farslar)bunlar ile korunur

Kürtler onların dört yanında bulunur.

 

Yani Kürtler, bu kavimlerin birbirleri ile olan savaş ve kavgalarında ,bunlardan birini öbürüne karşı koruyan bir hisar gibidirler.
Bunlar Kürtler’i bir koz olarak birbirine karşı kullanmıştır.
Êhmede Xani Kürdlerin bundan 300-350 yil evel, molla ve feqilerin dini ve milli düşüncelerini harmanlayıp, din ve milliyetçiliği birleştiren Kürdlerin bilge ve filozofi bir degeridir.

O zaman Osmanlı ve İran egemenliğinden kurtulmanın ideolojisini halkına sunmayı amaçlıyordu.

Tavzda dokuz gerilla'ya kurulan tuzak ve ihanet Kürdlerin derin ve tarihi bir yarasıdır.

    Kırdki/zazaki Kürdlerin bir sözü hatırıma geldi.

"Karm dar zerrey dar ra çineb,dar zua nibena" ). 

 Ağacın kurdu ağacın içinde olmasa ağaç kurumaz.


Tarihimizde Melle Eziz gibi bedbahtlar sürekli olmuş ve olacaktırda.
Kendi evinde çocuklarını yakınlarını kardeşlerini ve halkını pervasızca öldüren ve satan Kürdlerden çok... örnekler verebiliriz.

Botyanlı Ömere Faro ,
Raman aşiret reisi Emine Perixane özbe öz kardeşi Evdillahı kümeste saklıyken Türk ordusuna teslim ederek,
yine yakın dönemde Vahdettin KITAY kendi aşiretinin işbirlikçileri tarafından ihbar edilerek katledildi.

Her Bedirxan'ın bir Yezdanşeri,Seyyid Riza'nın bir reyberi olduğunu tarihimiz bize göstermiştir


Selam ve saygılar,


Orhan (Kaya) Zuexpayıc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

@templatesyard