Kasım Ağa “Siwanlı Qas Quesi”
Şeyh Said Hareketinden Bir Portre: Kasım Ağa “Siwanlı Qas Quesi”
“ Hiçbir şeye cesaret edemeyen, hiçbir şeye ümit beslemesin,”
Schiller/Alman şair ve tarihçi.
Sivan "Siwun" aşiret reisi Kasım Ağa "Qas Quesi" yaralı olarak Hani Nahiyesi’nin kuzeyinde Hazi Ovası’nın Nerib Ağa mevkiinde müfreze kumandanı Ali Haydar'ın eline düşmüştü. Ali Haydar ateşte kızdırılmış bir demir çemberi zavallının vücuduna yapıştırarak canını dağlıyordu. Utanmadan da ’Kaso bu ne haldir?’ diye de alay ediyordu. Yapılan bu feci muameleye bir ah bile demeden kahramanca dayanan Kasım Ağa çok merdane bir tavırla ”Bu erkeklerin başına gelen bir haldir; ne zulüm yapabilirsen yap”, diye cevaplar. Vahşi hislerini daha çok tahrik ettiğinden, Ali Haydar, Kasım Ağa'yı etrafındaki askerlere taşlatarak öldürttü. Kadri Cemil Paşa’nın "Doza Kurdistan" adlı kitabının 93 sayfasında Kasım Ağa ile ilgili yazmış olduğu bu anekdotu hatırlatarak Qas Kuesi'nin yaşam öyküsüne başlıyorum.
***
Kasım Ağa “Qas Kuesi” nin yaşam öyküsünü yazmamın espirisini biraz anlatmak istiyorum. Çolig’de çok değer verdiğim bir komşum ve aile dostumuz vardı. İsmi Ali Sakin‘di. Halk arasında Hemal Eli “Eli Meh Hındun” olarak tanınmaktadır. Aslen Siwan nahiyesinin Güzeldere “Gaz” köyündendir. Şeyh Said hareketinde yörede yer almış Kürd direnişçilerinin çoğunu tanırdı. Yine harekete milis huqumat “korucu” olanları da tanırdı. Hamal Ali bu iki gurubun, ihanet ve direniş çizgilerini ortaya koyarken olayları hayıflanarak anlatırdı. Her anlatımında övgüyle Kasım Ağa’yı anlatmadan geçmezdi. Kasım Ağa’nın yakalanmasında o dönemde yardımcı olan yerli işbirlikçi “korucu” şahsiyetleri anlatırken de bazen kendine hakim olmayarak, “Yalawuz diyerek, Türkçesi yanlız” işin dozajını kacırıp, galiz küfürler ederek konuşmalarını sürdürürdü. Hamal Ali yöre tarihi “Şeyh Said hareketi” yanında Çolig siyasetinide kendi çapında iyi biliyordu. Yerel siyasetçiler bazen onun görüşlerine değer verirlerdi. Çünkü o halkın bağrından çıkmış, mürrekep yalamamış, diplomasız bir Kürd intelligentiydi (entellektüel). Mesleği hemal olan bu şahsiyetin en çok ilişkide olduğu kesim doktor, avukat, eczacı, eğitimci, din adamı, şeyh kökenli yöre insanlarıydı. Türkçe konuşmasını hiçmi, hiç bilmezdi. Ama çok kıvrak bir zekası vardı. Olayları değerlendirirken mizahi bir uslupla, anında cevap verirdi. Her lafında mutlaka tarihi veya siyasi bir ifade hissetmek mümkündü. Siyasetçilerin, yerel yöneticilerin korkulu rüyasıydı desek yerinde bir tesbittir.
Hemal Ali, Kasım Ağa’yı anlata anlata beynime ve yüreğime nakş etti desem yeridir. Yine, Avrupa’ya geldiğimde Kürd siyasetçisi, aydın ve yazarı Selim Çürükkaya ile sohbet esnasında Siwanlı Kasım Ağa’yı anlatınca bana bir anekdotunu aktardı. Hafızamda kaldığı kadarıyla anlatmaya çalışayım.
… 12 Eylül 1980 Diyarbakır Zindanı’ndaki o vahşet günlerinde PKK davasında yargılanan Siwan’nın, Gaz köyünden Heyder Çavuş’un oğlu Mahmut Ekincioğlu ile Diyarbakır sıkıyönetim askeri mahkemesinde beraber yargılanıyorduk. Mahkeme başkanı Mahmut Ekincioğlu’na Kürd sorunu ve PKK hareketine katılma nedenlerini sorunca, Türk devletinin tarihten başlayarak bölgemizde yaptığı zulüm, işkence, köy yakma (v.s) politikalarını tek tek sıralayıp, son sözünde şunu söyledi: Benim Kürd sorununa yaklaşımım ve mücadele içinde yer almamın en büyük nedeninin Kasım Ağa “Qas Kuesi” olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü babalarımız ve yaşlılarımız uzun kış gecelerinde Kasım Ağa’nın kahramanlığını anlattığında, pürdikkat dinlerdim. Kasım Ağa’nın hareketteki direnişi, ulusal mücadeleye ilgimin artmasında, ruhsal şekilenmemde en büyük etkendir.
Mahmut Ekincioğlu’nun bu anlatımı dışında Siwan aşiretine mensup çok sayıda komşu ve dostlarımız vardı. Zaten Siwan ve mensup olduğum aşiret coğrafik olarak komşudurlar. Akrabalık, dostluk, evlilik kurumları iki aşiret arasında çok gelişmiştir. İki aşiretin coğrafyasını Murat nehri ikiye ayırır. Aşireti yakinen bildiğimi, Siwan merkezi başta olmak üzere, birçok köylerine defalarca gittiğimi, yöredeki birçok etkin aileyi tanıdığımı söyleyebilirim.
Değerli okuyucular Siwan aşiretinde dikkatimi çeken bir hussusu hatırlatmak istiyorum. Siwanlı birçok aile adeta yarışa girerek çocuklarına Kasım adını takmışlardır. Çok iyi hatırlıyorum, bazı ailelerde birden fazla Kasım ismi vardır. Öyleki, bazen amca, dayı, yeğen isimlerinin ortak adı Kasım desem! yanılmayın. Artık bu ismi o kadar karışık bir hal almış ki adeta sınıflandırılıyor. Küçük Kasım, büyük Kasım, dede Kasım gibi sıfatlarla kişiler zorla tanınır hale gelmişlerdi. Kasım isminin tılsımını çözmek hiçte zor değildir. Bu, Qas Kuesi’ye verilen değer, mücadelesine olan saygıydı. Örneğin, Çolig’de (Bingöl merkez) yaşayanlar bilir. Siwan’ın saygın ailelerinden „Özateş“ soyadını taşıyan ailede çok yakinen tanıdığım yaşlı Kasım dede, Küçük Kasım kısa boylu ve tıfıl bir genç, bir de kaza geçirip ölen uzun boylu dolgun bir Kasım; bu üç Kasım da aynı soyadı taşıyan yakın akrabalardılar. Çolig halkı bu isimleri söylerken belirttiğim sıfatları kullanarak ancak tanıyorlardı. Siwan’ın diğer köylerinde de soyadları aynı olan birden fazla Kasım ismini taşıyan örneklere rastlamak da mümkündür.
Kasım Ağa’nın kız tarafından torunu sayılan Abdullah Solmaz’ı da çok yakinen tanıyorum. 1994-1999 döneminde Siwan Belediye Başkanlığını yaptı. Ulusal sorundan, Kürd tarihinden çok kopuk bir yaşamı vardı. Kardeş ve çocukları başta olmak üzere dedelerinin mirasına çok uzak bir yaşam sürdürüyorlardı. Benimle bire bir konuşmalarında dedesinden övgüyle bahsederdi. Dedesinin şehadetinden sonra yetim büyüyen annesinin yaşadığı zorlukları bana anlatırken, dedeme yapılan zulümleri, dedemin yakalanmasını sağlayan işbirlikçilerden dolayı halkına karşı güvensiz olduğuna vurgu yapıyordu. Çolig’de yaşayan kardeş ve çocukları ile D/Bakır Hani ilçesinde yaşayan yeğenleri MHP’ye yakındılar . Seyh Said hareketinde Qas Kuesi başta olmak üzere Kürd direnişçileri’nin yakalanması ve şehadetlerinde yer alan işbirlikçi ailellerin çocukları günümüzde ulusal/Kurdistani bir çizgide siyasi tavır içınde olduklarını isim vermeden belirtmek isterim. Kürd direnişçisi Qas Quesi, Yado, Sadi-ye Telha gibi nam-ı ülkemde bilinen şahsiyetlerin torunları da üzülerek ifade ediyorum tam bir handikap; dedelerinin mirasına karşı politik ve ideolojik bir tavır içinde olmaları sosyal-psikolojik ve tarihsel nedenlerinin incelenmesi bilimsel - akademik bir araştırma konusudur.
Qas Kuesi’nin soylu direnişi ülkemde anlatılır. Tarihe mal olmuş bu efsaneleri anlatmak edebi bir dil ve ustalık ister. Qas Quesi’nin 1925-1927 döneminin siyasi-ideolojik ve ulusal konjoktürel durumunu dikkate alarak sergilemiş olduğu direniş ve karşı koyuşlarından, halkımız güç ve cesaret almıştır. Bu onurlu ve cesur duruşdan dolayıdır ki, Siwan halkı Qas Kuesi’nin anısına binaen o ismi çocuklarına takmaktadırlar. Qas Quesi’nin ölüme korkmadan gidişini, yapılan o vahşi işkence, hakaret ve zulüm karşısındaki dik duruşunu Kürd aydınlarından Hesen Hişyar Serdi’nin anılarını ve yakın akrabaları tarafından anlatılanaları çok ayrıntılı yazacağım. Qasım Ağa’nın sergilediği duruş, Türk komutanı yüzbaşı Ali Haydar’ı hayrete düşürmüştür. Ali Haydar’ın zulmünü Coğrafyamda bilmeyen yaşlımız yoktur. Bicar tenkil hareketinde bölgede taş üzerinde taş bırakmadan bir çok köyü yaktığı, yine bazı köylerde çoluk çocuk demeden insanları toplayıp yaktığına dair yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Bu konuda Ömere Faro’nun yaşam öyküsünde Türk Genelkurmay Harp tarihinden önemli anekdotlar sunmuştum. Qasım Ağa’yı işkence yapıp.öldüren yüzbaşı Ali Haydar hakkında Dr Nureddin Zaza’nın anılarında ağabeyi Dr Nafiz Yekbun’un 1925 Şeyh Said hareketinde Xarpet hapishanesinde tutukluyken yüzbaşı Ali Haydar’ın hapishanede görevli olarak yaptığı zulüm ve ağabeyiyle aralarında yaşanan olay hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
Qasım Ağa „Quesi“ öyküsünü araştırırken, Kürd tarihinde bir başka Qasım’ın öyküsüne tesadüfen rastladım. Bu öyküyü yazmamdaki amaç yaşanan trajedi ile Qas Kuesi öyküsü arasındaki benzer çizgileri yakalamaktır. Tarihimizde önemli izdüşümleri olan bu öyküler değilmi ki ulusal bilinçlenmemize ruh ve heycan katmıştır. Bu Qasım PKK’nin önde gelen komutanlarından Ahmet Kesip’in babası Qaso’ye Mirze’dir. Qaso’ye Mirze uzun süre Ağrı dağına sığınmış meşhur bir eşkiyadır. Babası Mirze, öz be öz babasını öldürmüş, Qaso hasımlarını öldürmüş ikisi de teslim olmamış, dağlara sığınmışlardır. Ahmet Kesip işte böyle bir aile gelenek ve ortamında çocukluğunu yaşamıştır. Ahmet Kesip ARGK içinde Cemşid kod adıyla tanınırdı. Mayıs 1988 de Hakkari Benavok’ta çıkan çatışmada 18 ARGK gerillasıyla şehit olur. Bu gerillaların fotoğrafları çekilerek Hakkari Dağ Komando Tugay komutanı Tuğgeneral Altay Tokat’ın masasına konulur. Fotoğrafların arasında bir tanesi karşısında Tokat hayretler içinde kalır. Fotoğraftaki gerilla gülümsüyordu. Ölürken de gülümsüyordu. İşte o gerilla ARGK’nin önde gelen komutanlarından Ahmet Kesip’ti. General Altay Tokat gülen bu resimin sırrını psikologlara sorduğunu söyler. Psikoloğun verdiği cevap cok ilginç; kendini ideolojik olarak bir konuya bu kadar veren insan ölürken de gülermiş.
Yine Şeyh Said hareketinin meşhur savaşçılarından nam-ı diğer Vararad mıntıkasından Çöylekli Hüs Wasmunu’na kurulan bir pusuda şehid edilerek, cesedi yüzbaşı Ali Haydar tarafından Çolig’in aşağı çarşı merkezinde döryolda bir ağaca asıp, teşir ederek halka gözdağı vermeye calışır. Çoligin yaşlıları halen anlatırlar. Hüs Wasmunu’nun cesedi yazın o sıcağında bir kaç gün bekletilmesine rağmen, hiç bozulmadığı gibi, koku bile yaymamıştı? Sanki bu Kürd direnişçisinin derin uykuya dalmış bir hali vardı. Yaşanan bu olay Çolig halkı üzerinde büyük bir iz bırakmıştır. O dönemin ileri gelenlerinden Fettah „Bayram“Çavuş, cesedin bozulmaması, bu Kürd direnişçisinin cesedinin o kudretli bakışı, haklılığı ve inançlılığı, şehit mertebesine ulaştığının halk arasında konuşur hale geldiğine vurgu yapar. Ve yüzbaşı Ali Haydar’ın makamına gidip, cesedin indirilmesini ister. Fettah Çavuş cesetle ilgili Ali Haydar’a şunları söyler. Cesedi asmakla halka gözdağı verdiğini sanıyorsun, yanılıyorsun halk ceseten güç ve kuvvet alıyor. Ve, ceset indiriliyor.
Qas Kuesi’nin zulüm, hakaret ve işkencelerle ölüme gittiğindeki o ruh hali ile çatışmalarda şehit düşen Ahmet Kesip, Hüs Wasmunu gibi kahraman ve yiğit insanların o cesedleri arasındaki paralelliğe dikkat çekmek istedim. Qas Kuesi’nin canlı canlı bedeni dağlanırken o, sakin, inançlı ve merdane duruşuyla, çatışmalarda şehit düşen Ahmet Kesip ve Çöylekli Hüs Wasmunu’nun ölü bedenlerinin o bakış ve duruşları Türk general ve subaylarını ne kadar etkilediklerini itiraflarıyla görüyoruz. Yaşanan bu trajedileri kahraman Kürd direnişçileri hakkında yazılan ve söylenenlerin ruh ve heycanının tazeliğini korunması için hatırlatmak istiyorum
Kasım Ağa’nın yaşam öyküsü hakkında yazılı ve sözlü kaynakların detaylarıyla ilgili bilgileri ikinci bölümde anlatacağım. Bu bölümde Qasım Ağa hakkında genel bir profil çizmeye çalıştım.
Orhan Zuexpayıj
“ Hiçbir şeye cesaret edemeyen, hiçbir şeye ümit beslemesin,”
Schiller/Alman şair ve tarihçi.
Sivan "Siwun" aşiret reisi Kasım Ağa "Qas Quesi" yaralı olarak Hani Nahiyesi’nin kuzeyinde Hazi Ovası’nın Nerib Ağa mevkiinde müfreze kumandanı Ali Haydar'ın eline düşmüştü. Ali Haydar ateşte kızdırılmış bir demir çemberi zavallının vücuduna yapıştırarak canını dağlıyordu. Utanmadan da ’Kaso bu ne haldir?’ diye de alay ediyordu. Yapılan bu feci muameleye bir ah bile demeden kahramanca dayanan Kasım Ağa çok merdane bir tavırla ”Bu erkeklerin başına gelen bir haldir; ne zulüm yapabilirsen yap”, diye cevaplar. Vahşi hislerini daha çok tahrik ettiğinden, Ali Haydar, Kasım Ağa'yı etrafındaki askerlere taşlatarak öldürttü. Kadri Cemil Paşa’nın "Doza Kurdistan" adlı kitabının 93 sayfasında Kasım Ağa ile ilgili yazmış olduğu bu anekdotu hatırlatarak Qas Kuesi'nin yaşam öyküsüne başlıyorum.
***
Kasım Ağa “Qas Kuesi” nin yaşam öyküsünü yazmamın espirisini biraz anlatmak istiyorum. Çolig’de çok değer verdiğim bir komşum ve aile dostumuz vardı. İsmi Ali Sakin‘di. Halk arasında Hemal Eli “Eli Meh Hındun” olarak tanınmaktadır. Aslen Siwan nahiyesinin Güzeldere “Gaz” köyündendir. Şeyh Said hareketinde yörede yer almış Kürd direnişçilerinin çoğunu tanırdı. Yine harekete milis huqumat “korucu” olanları da tanırdı. Hamal Ali bu iki gurubun, ihanet ve direniş çizgilerini ortaya koyarken olayları hayıflanarak anlatırdı. Her anlatımında övgüyle Kasım Ağa’yı anlatmadan geçmezdi. Kasım Ağa’nın yakalanmasında o dönemde yardımcı olan yerli işbirlikçi “korucu” şahsiyetleri anlatırken de bazen kendine hakim olmayarak, “Yalawuz diyerek, Türkçesi yanlız” işin dozajını kacırıp, galiz küfürler ederek konuşmalarını sürdürürdü. Hamal Ali yöre tarihi “Şeyh Said hareketi” yanında Çolig siyasetinide kendi çapında iyi biliyordu. Yerel siyasetçiler bazen onun görüşlerine değer verirlerdi. Çünkü o halkın bağrından çıkmış, mürrekep yalamamış, diplomasız bir Kürd intelligentiydi (entellektüel). Mesleği hemal olan bu şahsiyetin en çok ilişkide olduğu kesim doktor, avukat, eczacı, eğitimci, din adamı, şeyh kökenli yöre insanlarıydı. Türkçe konuşmasını hiçmi, hiç bilmezdi. Ama çok kıvrak bir zekası vardı. Olayları değerlendirirken mizahi bir uslupla, anında cevap verirdi. Her lafında mutlaka tarihi veya siyasi bir ifade hissetmek mümkündü. Siyasetçilerin, yerel yöneticilerin korkulu rüyasıydı desek yerinde bir tesbittir.
Hemal Ali, Kasım Ağa’yı anlata anlata beynime ve yüreğime nakş etti desem yeridir. Yine, Avrupa’ya geldiğimde Kürd siyasetçisi, aydın ve yazarı Selim Çürükkaya ile sohbet esnasında Siwanlı Kasım Ağa’yı anlatınca bana bir anekdotunu aktardı. Hafızamda kaldığı kadarıyla anlatmaya çalışayım.
… 12 Eylül 1980 Diyarbakır Zindanı’ndaki o vahşet günlerinde PKK davasında yargılanan Siwan’nın, Gaz köyünden Heyder Çavuş’un oğlu Mahmut Ekincioğlu ile Diyarbakır sıkıyönetim askeri mahkemesinde beraber yargılanıyorduk. Mahkeme başkanı Mahmut Ekincioğlu’na Kürd sorunu ve PKK hareketine katılma nedenlerini sorunca, Türk devletinin tarihten başlayarak bölgemizde yaptığı zulüm, işkence, köy yakma (v.s) politikalarını tek tek sıralayıp, son sözünde şunu söyledi: Benim Kürd sorununa yaklaşımım ve mücadele içinde yer almamın en büyük nedeninin Kasım Ağa “Qas Kuesi” olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü babalarımız ve yaşlılarımız uzun kış gecelerinde Kasım Ağa’nın kahramanlığını anlattığında, pürdikkat dinlerdim. Kasım Ağa’nın hareketteki direnişi, ulusal mücadeleye ilgimin artmasında, ruhsal şekilenmemde en büyük etkendir.
Mahmut Ekincioğlu’nun bu anlatımı dışında Siwan aşiretine mensup çok sayıda komşu ve dostlarımız vardı. Zaten Siwan ve mensup olduğum aşiret coğrafik olarak komşudurlar. Akrabalık, dostluk, evlilik kurumları iki aşiret arasında çok gelişmiştir. İki aşiretin coğrafyasını Murat nehri ikiye ayırır. Aşireti yakinen bildiğimi, Siwan merkezi başta olmak üzere, birçok köylerine defalarca gittiğimi, yöredeki birçok etkin aileyi tanıdığımı söyleyebilirim.
Değerli okuyucular Siwan aşiretinde dikkatimi çeken bir hussusu hatırlatmak istiyorum. Siwanlı birçok aile adeta yarışa girerek çocuklarına Kasım adını takmışlardır. Çok iyi hatırlıyorum, bazı ailelerde birden fazla Kasım ismi vardır. Öyleki, bazen amca, dayı, yeğen isimlerinin ortak adı Kasım desem! yanılmayın. Artık bu ismi o kadar karışık bir hal almış ki adeta sınıflandırılıyor. Küçük Kasım, büyük Kasım, dede Kasım gibi sıfatlarla kişiler zorla tanınır hale gelmişlerdi. Kasım isminin tılsımını çözmek hiçte zor değildir. Bu, Qas Kuesi’ye verilen değer, mücadelesine olan saygıydı. Örneğin, Çolig’de (Bingöl merkez) yaşayanlar bilir. Siwan’ın saygın ailelerinden „Özateş“ soyadını taşıyan ailede çok yakinen tanıdığım yaşlı Kasım dede, Küçük Kasım kısa boylu ve tıfıl bir genç, bir de kaza geçirip ölen uzun boylu dolgun bir Kasım; bu üç Kasım da aynı soyadı taşıyan yakın akrabalardılar. Çolig halkı bu isimleri söylerken belirttiğim sıfatları kullanarak ancak tanıyorlardı. Siwan’ın diğer köylerinde de soyadları aynı olan birden fazla Kasım ismini taşıyan örneklere rastlamak da mümkündür.
Kasım Ağa’nın kız tarafından torunu sayılan Abdullah Solmaz’ı da çok yakinen tanıyorum. 1994-1999 döneminde Siwan Belediye Başkanlığını yaptı. Ulusal sorundan, Kürd tarihinden çok kopuk bir yaşamı vardı. Kardeş ve çocukları başta olmak üzere dedelerinin mirasına çok uzak bir yaşam sürdürüyorlardı. Benimle bire bir konuşmalarında dedesinden övgüyle bahsederdi. Dedesinin şehadetinden sonra yetim büyüyen annesinin yaşadığı zorlukları bana anlatırken, dedeme yapılan zulümleri, dedemin yakalanmasını sağlayan işbirlikçilerden dolayı halkına karşı güvensiz olduğuna vurgu yapıyordu. Çolig’de yaşayan kardeş ve çocukları ile D/Bakır Hani ilçesinde yaşayan yeğenleri MHP’ye yakındılar . Seyh Said hareketinde Qas Kuesi başta olmak üzere Kürd direnişçileri’nin yakalanması ve şehadetlerinde yer alan işbirlikçi ailellerin çocukları günümüzde ulusal/Kurdistani bir çizgide siyasi tavır içınde olduklarını isim vermeden belirtmek isterim. Kürd direnişçisi Qas Quesi, Yado, Sadi-ye Telha gibi nam-ı ülkemde bilinen şahsiyetlerin torunları da üzülerek ifade ediyorum tam bir handikap; dedelerinin mirasına karşı politik ve ideolojik bir tavır içinde olmaları sosyal-psikolojik ve tarihsel nedenlerinin incelenmesi bilimsel - akademik bir araştırma konusudur.
Qas Kuesi’nin soylu direnişi ülkemde anlatılır. Tarihe mal olmuş bu efsaneleri anlatmak edebi bir dil ve ustalık ister. Qas Quesi’nin 1925-1927 döneminin siyasi-ideolojik ve ulusal konjoktürel durumunu dikkate alarak sergilemiş olduğu direniş ve karşı koyuşlarından, halkımız güç ve cesaret almıştır. Bu onurlu ve cesur duruşdan dolayıdır ki, Siwan halkı Qas Kuesi’nin anısına binaen o ismi çocuklarına takmaktadırlar. Qas Quesi’nin ölüme korkmadan gidişini, yapılan o vahşi işkence, hakaret ve zulüm karşısındaki dik duruşunu Kürd aydınlarından Hesen Hişyar Serdi’nin anılarını ve yakın akrabaları tarafından anlatılanaları çok ayrıntılı yazacağım. Qasım Ağa’nın sergilediği duruş, Türk komutanı yüzbaşı Ali Haydar’ı hayrete düşürmüştür. Ali Haydar’ın zulmünü Coğrafyamda bilmeyen yaşlımız yoktur. Bicar tenkil hareketinde bölgede taş üzerinde taş bırakmadan bir çok köyü yaktığı, yine bazı köylerde çoluk çocuk demeden insanları toplayıp yaktığına dair yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Bu konuda Ömere Faro’nun yaşam öyküsünde Türk Genelkurmay Harp tarihinden önemli anekdotlar sunmuştum. Qasım Ağa’yı işkence yapıp.öldüren yüzbaşı Ali Haydar hakkında Dr Nureddin Zaza’nın anılarında ağabeyi Dr Nafiz Yekbun’un 1925 Şeyh Said hareketinde Xarpet hapishanesinde tutukluyken yüzbaşı Ali Haydar’ın hapishanede görevli olarak yaptığı zulüm ve ağabeyiyle aralarında yaşanan olay hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
Qasım Ağa „Quesi“ öyküsünü araştırırken, Kürd tarihinde bir başka Qasım’ın öyküsüne tesadüfen rastladım. Bu öyküyü yazmamdaki amaç yaşanan trajedi ile Qas Kuesi öyküsü arasındaki benzer çizgileri yakalamaktır. Tarihimizde önemli izdüşümleri olan bu öyküler değilmi ki ulusal bilinçlenmemize ruh ve heycan katmıştır. Bu Qasım PKK’nin önde gelen komutanlarından Ahmet Kesip’in babası Qaso’ye Mirze’dir. Qaso’ye Mirze uzun süre Ağrı dağına sığınmış meşhur bir eşkiyadır. Babası Mirze, öz be öz babasını öldürmüş, Qaso hasımlarını öldürmüş ikisi de teslim olmamış, dağlara sığınmışlardır. Ahmet Kesip işte böyle bir aile gelenek ve ortamında çocukluğunu yaşamıştır. Ahmet Kesip ARGK içinde Cemşid kod adıyla tanınırdı. Mayıs 1988 de Hakkari Benavok’ta çıkan çatışmada 18 ARGK gerillasıyla şehit olur. Bu gerillaların fotoğrafları çekilerek Hakkari Dağ Komando Tugay komutanı Tuğgeneral Altay Tokat’ın masasına konulur. Fotoğrafların arasında bir tanesi karşısında Tokat hayretler içinde kalır. Fotoğraftaki gerilla gülümsüyordu. Ölürken de gülümsüyordu. İşte o gerilla ARGK’nin önde gelen komutanlarından Ahmet Kesip’ti. General Altay Tokat gülen bu resimin sırrını psikologlara sorduğunu söyler. Psikoloğun verdiği cevap cok ilginç; kendini ideolojik olarak bir konuya bu kadar veren insan ölürken de gülermiş.
Yine Şeyh Said hareketinin meşhur savaşçılarından nam-ı diğer Vararad mıntıkasından Çöylekli Hüs Wasmunu’na kurulan bir pusuda şehid edilerek, cesedi yüzbaşı Ali Haydar tarafından Çolig’in aşağı çarşı merkezinde döryolda bir ağaca asıp, teşir ederek halka gözdağı vermeye calışır. Çoligin yaşlıları halen anlatırlar. Hüs Wasmunu’nun cesedi yazın o sıcağında bir kaç gün bekletilmesine rağmen, hiç bozulmadığı gibi, koku bile yaymamıştı? Sanki bu Kürd direnişçisinin derin uykuya dalmış bir hali vardı. Yaşanan bu olay Çolig halkı üzerinde büyük bir iz bırakmıştır. O dönemin ileri gelenlerinden Fettah „Bayram“Çavuş, cesedin bozulmaması, bu Kürd direnişçisinin cesedinin o kudretli bakışı, haklılığı ve inançlılığı, şehit mertebesine ulaştığının halk arasında konuşur hale geldiğine vurgu yapar. Ve yüzbaşı Ali Haydar’ın makamına gidip, cesedin indirilmesini ister. Fettah Çavuş cesetle ilgili Ali Haydar’a şunları söyler. Cesedi asmakla halka gözdağı verdiğini sanıyorsun, yanılıyorsun halk ceseten güç ve kuvvet alıyor. Ve, ceset indiriliyor.
Qas Kuesi’nin zulüm, hakaret ve işkencelerle ölüme gittiğindeki o ruh hali ile çatışmalarda şehit düşen Ahmet Kesip, Hüs Wasmunu gibi kahraman ve yiğit insanların o cesedleri arasındaki paralelliğe dikkat çekmek istedim. Qas Kuesi’nin canlı canlı bedeni dağlanırken o, sakin, inançlı ve merdane duruşuyla, çatışmalarda şehit düşen Ahmet Kesip ve Çöylekli Hüs Wasmunu’nun ölü bedenlerinin o bakış ve duruşları Türk general ve subaylarını ne kadar etkilediklerini itiraflarıyla görüyoruz. Yaşanan bu trajedileri kahraman Kürd direnişçileri hakkında yazılan ve söylenenlerin ruh ve heycanının tazeliğini korunması için hatırlatmak istiyorum
Kasım Ağa’nın yaşam öyküsü hakkında yazılı ve sözlü kaynakların detaylarıyla ilgili bilgileri ikinci bölümde anlatacağım. Bu bölümde Qasım Ağa hakkında genel bir profil çizmeye çalıştım.
Orhan Zuexpayıj
Kasım Ağa “Siwanlı Qas Quesi” - İkinci Bölüm
Şeyh Said Hareketinden Bir Portre: Kasım Ağa “Siwanlı Qas Quesi” - İkinci Bölüm
KİNCİ BÖLÜM
ŞEYH SAİD HAREKETİNDEN BİR PORTRE
SİVANLI KASIM AĞA " QAS KUESİ"
" O şehitler, her biri dumanlı bir yürektiler. Dağbaşı gibi....."
- Sesi o bulutlara
- Ağrısı umutlara
- Düşleri kan tarlası
- Özlemi ağıtlara....
- İstiklal mahkemelerinde; idam, hapis ve sürgün ömrümüz...
- Emperyalizmin salladığı ölüm beşiği; Kurdistan !...
- Kemalizmin yazdığı bir kanlı destan..."
Şair ve yazar/Yılmaz Odabaşı
Kasım Ağa nam-ı değer "Qas Kuesi" ülkemde bir efsane ve direnişçi olarak anılır. Şeyh Said hareketinde ihanetin, beş kuruşa adam satanların, çete ve muhbirlerin bol olduğu ve cirit attığı günlerdi. Kasım Ağa da Türk askerinden çok yörede bilinen işbirlikçi aile ve çetelerin hedefi durumundaydı. Şehadeti de tıpkı, Yado, Ömerê Faro gibi kahramanların akıbetinin aynısıydı. Türk subaylarından Şeyh Said hareketinin en barbar, debdebeli komutanı Yüzbaşı Ali Haydar'ın emrindeki asker ve yerli çeteleri toplayıp, Qas Kuesi'nin saklandığı ihbar mevkiini kuşatarak esir alırlar. Sonrasını bakın bir Kürd aydını, yazarı, direnişçisi aynı zamanda Şeyh Said hareketinin tanığı ve sanığı olan Hesen Hişyar Serdi'nin aktarımlarını, aynı zamanda bölgede olaya vakıf olan şahsiyetlerden edindiğim bilgileri harmanlayarak aşağıya aktarmak istiyorum.
Hesen Hişyar Serdi anılarında Qas Kuesi hakkında kitabının 255 sayfasında şu ayrıntıları vermektedir. Siwan'lı Zaza aşiretinden Kasım Ağa'nın hikayesi şöyle:
Qas Kuesi siyasi mahkum değildi. Fakat kıyamın bastırılmasından sonra savaşmak için dağlara çekilen Şeyh Abdurrahim'in atını "Beygir" 1926 yılı kışında beslemişti. Şeyh Abdurrahim, Şeyh Said'in en küçük kardeşidir. Şeyh Abdurrahim O kış Alacakaya'nın "Qerebegun" Wişkela köyünde saklandı. Melekanlı "Sarıbudak köyü" Efendiye, Fate Delal/Molla Reşit aynı zamanda Molla Xelil'in yeğeni. Molla Xelil onun amcası aynı zamanda, Siwan nahiyesinin aşar tahsildarıydı." Qasime Kuesi'nin Şeyh Abdurrahim’in atını o kış beslediğini duyunca, aynı zamanda Harput beylerinden olan Siwan nahiye müdürü Şevki Bey'e ihbar ediyor. Qasıme Kuesi ihbar edildiğini duyar duymaz atı alıp, Wişkelya köyüne götürüyor. Tabi evinin etrafını askerler kuşattığında O çoktan gitmişti. Qasıme Kuesi'nin mahkumluğu o günden sonra başlıyor. Daha 1926 yılının kışı tam bitmemişti; bahara doğruydu.
Bölgede o dönem yaptığı zulümlerle anılan fırka komutanı "Lice, Pasur, Hazro, Silvan, Siwan,...." bölgesinin sorumlusu yüzbaşı Ali Haydar'dı. Diğer bir sorumlu da yine subay olan yüzbaşı Ali Barut'tu. Ali Barut Hani'den Piran'a, Terkan aşiretinden Diyarbekir'in kuzeyine kadar sorumluydu. Bu iki komutana bağlı güçler Qas Kuesi'yi takibe aldılar, Qas Kuesi'de dağlara çekildi. Aladdin "Aldun" köy çetesi olan İbiş İbuşu ve Siwan merkezden Mex Eyş çetesi Qasım Ağa'nın köyü Sosin "swesin"e gidiyorlar. Kasım Ağa'nın kardeşi Mehmedi'yi bağlayarak nahiyeye götürecekler. Kasım Ağa ve yeğeni Yusuf olayı duyar duymaz Wuşkela ile Siwan arasındaki yolu kesiyorlar. Orada İbiş İbişun ismindeki çeteyi vurarak öldürürler. Hüs Mex Eyş oradan kaçarak kurtulur. Bu olaydan sonra Qasım Ağa tam firar olur. Qasım Ağa ve yeğeni Yusuf ondan sonra Kürd direnişçisi Şêx Abdurrahim'e bağlı gurubun saflarına katılır.
Qasım Ağa yaşanan bu ihbar ve çatışmalardan sonra Şêx Abdurrahim’e bağlı güçlerle Melekan köyüne giderler. Molla Xelil (şimdiki soyadları Aydın) ve ailesi o dönemlerde Kemalist hükümetin yandaşıydılar. Molla Xelil ve amcasının oğlu Molla Ahmed, kardeşi Kadir, Kadir'in oğlu Mehmet, Molla Xelil'in eşi Fate Delal, efendi Molla Reşit toplam sekiz kişiyi öldürdüler. Şêx Abdurrahim ve Qas Kuesi direnişçileri Melekan köyünü yakarlar. Yaşanan bu olay 1926 yılı'nın ilkbaharıdır. Melekandan ayrılıp, bu defa Siwan nahiye merkezine gelip, hükümet konağını yakıp, oradan da ayrılıp, Güzeldere "Gaz" köyüne giderler. Gaz köyünün ağası Molla Ahmedi vurular. Molla Ahmet hükümet yanlısı değildi. Şêx Abdurrahim ve Qasim Ağa'ya Gaz köyünde Molla Ahmed tarafından hayvan kesip ağırlanmasına rağmen yine öldürülür. Çevre köy ve köy içinden çekememezlikten onu Sêx Abdurrahim'e hiç olmadığı bir biçimde anlatırlar. Şêx Abdurrahim daha sonra işin gerceğini öğrenir; pişman olmuştur ama iş işten geçmiştir. Çünkü, Molla Ahmet Palu'da Şêx Abdurrahim’in amcası Şêx Hasan'ın evinde üç yıl medrese eğitimi almış, ona yapılan şikayetin doğru olmadığını sonradan öğrenir.
Tüm bu olaylar olurken fırka komutanı yüzbaşı Ali Haydar Qasıme Kuesi'nin fermanını çıkartıyor. Şêx Abdurrahim bir süre daha dağlarda kalıp, Suriye'ye (bin xetê) gitti. Qasıme Kuesi ve yeğeni Yusuf bundan sonra dağlarda gezmeye başlarlar. 1927 yılı'nın sonlarında Siwan mıntıkasında Xırawaye kwırtnak ve beni Zıgır arasında kış için bir yeraltı barınağı (zazaca QULE QWILE) yaptılar. Ailesi "Eşi, kızı, beşikte olan bir oğlu ve yetişkin bir oğlu" yeğeni Yusuf oraya yerleştiler. Köy muhbirleri yerini hükümete ihbar ettiler. Qasım Ağa'nın yakalanmasıyla ilgili isminin açıklamasını istemeyen ve bölgede olayları çok iyi bilen bir kişiden edindiğim bilgileri, ülkedeyken edindiğim bilgilerle teyid ederek detaylı aşağıya aktarıyorum.
QASIM KUESI'NIN YAKALANMA ÖYKÜSÜNÜN DETAYLARI ?
Yüzbaşı Ali Haydar yine bir subay olan Ali Barut'a talimat vererek onu bir taburla, mitralyöz ve toplarla kısacası 80 kişilik asker ve çetelere (Korucu), eğer Qasım Ağa'yı öldürmezseniz hepinizi cezalandıracağım diyerek, Ağa'nın üzerine sefer düzenlemek için hazırlık yapılıyor. Askeri karargah YAYDERE Şele Heydan'da kuruluyor. Ali Barut ta Hani'den geliyor. Kasım Ağa'nın barınağını bilen Hani'ye bağlı CAHITANLI bir ihbarcı'yı yakalayıp, beraberinde karargaha getirir. Siwan mıntıkasında bilinen meşhur çetebaşı ŞERANLI (Hesanan köyü) Abdi (günümüzde ailesinin soyadları Alagöz), yine GAZ "Güzeldere" köyünden meşhur çetebaşı Sadık oğlu Derviş "Palabıyık", yine Xıravalı Hes Ehm Musine teslim ederek o barınağa beraber giderler. Barınağın kapısına varır varmaz Cahitanlı kılavuz kaçıyor. Xıravalı çete Hes Ehm Musyon yanlışlıkla barınağın kapısına varmış, teslim ol çağrısında bulunmuştur. Qasıme Kuesi hemen onu vuruyor. Abdi ile Derviş hiç silah patlatmadan kendilerine mevzi yaparlar. Daha önce Kasım'la arası bozulan Yusuf oradan birgün önce ayrılmıştır. Qasım eşi, kızı, iki oğlu ve nereden geldiği belli olmayan Said isminde biri o barınaktaydı. Bir saat sonra Abdi Qasıma tedbirini al diyerek ateş ediyor. Bu silah sesini duyar duymaz Yüzbaşı Ali Barut, yüzbaşı Niyazi taburu ve çeteler barınağa doğru hareket ederler. O esnada birinci derecede sorumlu Yüzbaşı Ali Haydar nahiye olan Doludere (Türkçe ismi Tınıg) köyündedir. O gece Kasım'ın barınağı ablukaya alınır. Sabaha kadar bomba, mitralyoz silahlar ile taradılar. Barınak yerin altındaydı. Qasım sabaha kadar hem kaside hem zazaca şiir söyleyip, hem de silahla mücadele ediyordu. Sabaha karşı Abdi'yi çağırdı güvence veriyorlarsa "bahtları varsa" hanımını teslim edeceğini söyledi. Kadın gönderildikten sonra bir çeteci silahını hanımına doğrultur fakat çetebaşı Abdi bırakmaz. Kasım Ağa'nın hanımı derhal karargaha gönderilir. Kızı Zeliha ve beşikteki oğlu Ahmet yanındadır.
Kasım'ın hanımı daha sonra o dönemde devlet yanlısı olan Melekanlı Molla Xelil'in oğlu Mehmet Ağa Aldwinli Mex Xwire dört altın vererek Qasım'in eşini Fate Delal'ın kısası olarak öldürttü.
Qasım Ağa'nın barınağı yerle bir olunca vücudunun yarısı toprak altında kalıp, sakatlanıyor. Akabinde yaralı olarak teslim oluyor. Said ismindeki şahıs öldürülmüştü. Yüzbaşı Niyazi, Kasım ve oğlunu yaralı olarak alıp, nahiyede bulunan Yüzbaşı Ali Haydar’ın yanına götürülür. Kasım Ağa yaralı olarak Ali Haydar tarafından Karabegan (Arıcak) nahiyesinin Bırçık köyüne götürülür. Ali Haydar Bircik köyü'nün ağası Mehmet Hes Kerın evinde başlar Kasim Aga'ya işkence yapmaya !
Bu işkence safhasında Kasım Ağa Ali Haydara ’Heydo’ diye hitap eder. Ali Haydar bağırarak Kasım bana neden Ali Haydar Bey demiyorsun? sorusuna Qasım, sende bana neden Qasım Bey demiyorsun diyerek onu tanımadığını ona verdiği cevaplarla gösteriyordu. Tabii ! Ali Haydar işkencelerini sürdürüyordu.
Yapılan işkenceleri Hasan Hişyar Serdi şöyle anlatıyor: Kan emici Ali Haydar'ın eline düşünce Qasım'a tasavvur edilmeyen işkenceler yapıldı. Üzerine kaynar su döküldü ve demir şiş ateşte kızartılarak boynu ve yüzü, bedeni dağlandı, yakıldı. Kerpetenle diş ve tırnakları çekildi. Koltuk altlarına haşlanmış yumurta koydular. başına getirilen bu felaketlerin yanı sıra Qaso sen halini iyi görüyormusun? diye soruyordu Ali Haydar. O da "Haydo bu hal yiğitlerin halidir. Ancak işkence etmeyi meslek olarak icra etmek kahpeliktir”. Ali Haydar bu cevap karşısında "sus ulan" diyerek tahammülsüzlüğünü belirtir. Qasım da ölümden öte ne varki? diyerek korkusuzluğunu ve kararlığını sergiler. Bu işkencelerle yetinmeyen Ali Haydar Qaso’yu ata bağlayarak köy köy dolaştırdı. Artık öleceğini anladığında Nerib Ağan’da attan indirerek askerlerine öldürttü. Qasım Ağa can verene kadar Ali Haydar'a ve o sistemin büyüklerine küfür ederek teslimiyetsizliğini sergiler. (Hasan Hişyar sayfa 255)
Qasım Ağa'nın şehadet trajediside böyle hazin sonuçlanır. Qasım Ağa gibi yiğit insanların direnişini anılarında detaylı yazan Hesen Hişyar Serdi başta olmak üzere, Kasım Ağa'nın yakalanması hakkında isminin açıklanmasını istemeyen ama verilen bu bilgileri, olayları yakinen bilen kişilerden teyyit ettirerek yardım eden kişilere teşekkür ederim. Bir hatırlatma olsun diye yazıyorum. İlk bölümde Zinar Silopi (Kadri Cemilpaşa) dan anekdot yazmıştım.
Hollandalı antropolog Martin Van Brunnessen 1974 yılında Suriye Kurdistanı’nda yaptığı araştırmada Hesen Hişyar'la dostluk ilişkisi kurmuştur. Hollandalı bilim adamı Kadri Cemilpaşa'nın Qasım Ağa hakkında edindiği bilgileri Hesen Hişyar Serdi'den aldığını söylemiştir. Zinar Silopi kitabında Qasım Ağa'nın yakalanış öyküsünü yazarken Hesen Hişyar Serdi'yi kaynak olarak göstermemesine hayıflanmıştır. Qasım Ağa öyküsünün en doğru ve en detaylı kaynağı kuşkusuz Hesen Hişyar’dır. Çünkü Kasım Ağa ile Hesen Hişyar Serdi birbirilerini yakinen tanıdıkları gibi, aynı yörenin insanı ve köyleri coğrafik olarak birbirine çok yakındır.
Önümüzdeki araştırma ve inceleme çalışmamda, Şeyh Said hareketinden önemli bir şahsiyet, aynı zamanda bir Kürd aydını olan Azadi Cemiyeti’nin Darahini vilayetinin temsilcisi Tayyip Ali Mütevellizade’yi yazmaya çalışacağım.
Selam ve sagılarımla.
Orhan Zuexpayıj
KİNCİ BÖLÜM
ŞEYH SAİD HAREKETİNDEN BİR PORTRE
SİVANLI KASIM AĞA " QAS KUESİ"
" O şehitler, her biri dumanlı bir yürektiler. Dağbaşı gibi....."
- Sesi o bulutlara
- Ağrısı umutlara
- Düşleri kan tarlası
- Özlemi ağıtlara....
- İstiklal mahkemelerinde; idam, hapis ve sürgün ömrümüz...
- Emperyalizmin salladığı ölüm beşiği; Kurdistan !...
- Kemalizmin yazdığı bir kanlı destan..."
Şair ve yazar/Yılmaz Odabaşı
Kasım Ağa nam-ı değer "Qas Kuesi" ülkemde bir efsane ve direnişçi olarak anılır. Şeyh Said hareketinde ihanetin, beş kuruşa adam satanların, çete ve muhbirlerin bol olduğu ve cirit attığı günlerdi. Kasım Ağa da Türk askerinden çok yörede bilinen işbirlikçi aile ve çetelerin hedefi durumundaydı. Şehadeti de tıpkı, Yado, Ömerê Faro gibi kahramanların akıbetinin aynısıydı. Türk subaylarından Şeyh Said hareketinin en barbar, debdebeli komutanı Yüzbaşı Ali Haydar'ın emrindeki asker ve yerli çeteleri toplayıp, Qas Kuesi'nin saklandığı ihbar mevkiini kuşatarak esir alırlar. Sonrasını bakın bir Kürd aydını, yazarı, direnişçisi aynı zamanda Şeyh Said hareketinin tanığı ve sanığı olan Hesen Hişyar Serdi'nin aktarımlarını, aynı zamanda bölgede olaya vakıf olan şahsiyetlerden edindiğim bilgileri harmanlayarak aşağıya aktarmak istiyorum.
Hesen Hişyar Serdi anılarında Qas Kuesi hakkında kitabının 255 sayfasında şu ayrıntıları vermektedir. Siwan'lı Zaza aşiretinden Kasım Ağa'nın hikayesi şöyle:
Qas Kuesi siyasi mahkum değildi. Fakat kıyamın bastırılmasından sonra savaşmak için dağlara çekilen Şeyh Abdurrahim'in atını "Beygir" 1926 yılı kışında beslemişti. Şeyh Abdurrahim, Şeyh Said'in en küçük kardeşidir. Şeyh Abdurrahim O kış Alacakaya'nın "Qerebegun" Wişkela köyünde saklandı. Melekanlı "Sarıbudak köyü" Efendiye, Fate Delal/Molla Reşit aynı zamanda Molla Xelil'in yeğeni. Molla Xelil onun amcası aynı zamanda, Siwan nahiyesinin aşar tahsildarıydı." Qasime Kuesi'nin Şeyh Abdurrahim’in atını o kış beslediğini duyunca, aynı zamanda Harput beylerinden olan Siwan nahiye müdürü Şevki Bey'e ihbar ediyor. Qasıme Kuesi ihbar edildiğini duyar duymaz atı alıp, Wişkelya köyüne götürüyor. Tabi evinin etrafını askerler kuşattığında O çoktan gitmişti. Qasıme Kuesi'nin mahkumluğu o günden sonra başlıyor. Daha 1926 yılının kışı tam bitmemişti; bahara doğruydu.
Bölgede o dönem yaptığı zulümlerle anılan fırka komutanı "Lice, Pasur, Hazro, Silvan, Siwan,...." bölgesinin sorumlusu yüzbaşı Ali Haydar'dı. Diğer bir sorumlu da yine subay olan yüzbaşı Ali Barut'tu. Ali Barut Hani'den Piran'a, Terkan aşiretinden Diyarbekir'in kuzeyine kadar sorumluydu. Bu iki komutana bağlı güçler Qas Kuesi'yi takibe aldılar, Qas Kuesi'de dağlara çekildi. Aladdin "Aldun" köy çetesi olan İbiş İbuşu ve Siwan merkezden Mex Eyş çetesi Qasım Ağa'nın köyü Sosin "swesin"e gidiyorlar. Kasım Ağa'nın kardeşi Mehmedi'yi bağlayarak nahiyeye götürecekler. Kasım Ağa ve yeğeni Yusuf olayı duyar duymaz Wuşkela ile Siwan arasındaki yolu kesiyorlar. Orada İbiş İbişun ismindeki çeteyi vurarak öldürürler. Hüs Mex Eyş oradan kaçarak kurtulur. Bu olaydan sonra Qasım Ağa tam firar olur. Qasım Ağa ve yeğeni Yusuf ondan sonra Kürd direnişçisi Şêx Abdurrahim'e bağlı gurubun saflarına katılır.
Qasım Ağa yaşanan bu ihbar ve çatışmalardan sonra Şêx Abdurrahim’e bağlı güçlerle Melekan köyüne giderler. Molla Xelil (şimdiki soyadları Aydın) ve ailesi o dönemlerde Kemalist hükümetin yandaşıydılar. Molla Xelil ve amcasının oğlu Molla Ahmed, kardeşi Kadir, Kadir'in oğlu Mehmet, Molla Xelil'in eşi Fate Delal, efendi Molla Reşit toplam sekiz kişiyi öldürdüler. Şêx Abdurrahim ve Qas Kuesi direnişçileri Melekan köyünü yakarlar. Yaşanan bu olay 1926 yılı'nın ilkbaharıdır. Melekandan ayrılıp, bu defa Siwan nahiye merkezine gelip, hükümet konağını yakıp, oradan da ayrılıp, Güzeldere "Gaz" köyüne giderler. Gaz köyünün ağası Molla Ahmedi vurular. Molla Ahmet hükümet yanlısı değildi. Şêx Abdurrahim ve Qasim Ağa'ya Gaz köyünde Molla Ahmed tarafından hayvan kesip ağırlanmasına rağmen yine öldürülür. Çevre köy ve köy içinden çekememezlikten onu Sêx Abdurrahim'e hiç olmadığı bir biçimde anlatırlar. Şêx Abdurrahim daha sonra işin gerceğini öğrenir; pişman olmuştur ama iş işten geçmiştir. Çünkü, Molla Ahmet Palu'da Şêx Abdurrahim’in amcası Şêx Hasan'ın evinde üç yıl medrese eğitimi almış, ona yapılan şikayetin doğru olmadığını sonradan öğrenir.
Tüm bu olaylar olurken fırka komutanı yüzbaşı Ali Haydar Qasıme Kuesi'nin fermanını çıkartıyor. Şêx Abdurrahim bir süre daha dağlarda kalıp, Suriye'ye (bin xetê) gitti. Qasıme Kuesi ve yeğeni Yusuf bundan sonra dağlarda gezmeye başlarlar. 1927 yılı'nın sonlarında Siwan mıntıkasında Xırawaye kwırtnak ve beni Zıgır arasında kış için bir yeraltı barınağı (zazaca QULE QWILE) yaptılar. Ailesi "Eşi, kızı, beşikte olan bir oğlu ve yetişkin bir oğlu" yeğeni Yusuf oraya yerleştiler. Köy muhbirleri yerini hükümete ihbar ettiler. Qasım Ağa'nın yakalanmasıyla ilgili isminin açıklamasını istemeyen ve bölgede olayları çok iyi bilen bir kişiden edindiğim bilgileri, ülkedeyken edindiğim bilgilerle teyid ederek detaylı aşağıya aktarıyorum.
QASIM KUESI'NIN YAKALANMA ÖYKÜSÜNÜN DETAYLARI ?
Yüzbaşı Ali Haydar yine bir subay olan Ali Barut'a talimat vererek onu bir taburla, mitralyöz ve toplarla kısacası 80 kişilik asker ve çetelere (Korucu), eğer Qasım Ağa'yı öldürmezseniz hepinizi cezalandıracağım diyerek, Ağa'nın üzerine sefer düzenlemek için hazırlık yapılıyor. Askeri karargah YAYDERE Şele Heydan'da kuruluyor. Ali Barut ta Hani'den geliyor. Kasım Ağa'nın barınağını bilen Hani'ye bağlı CAHITANLI bir ihbarcı'yı yakalayıp, beraberinde karargaha getirir. Siwan mıntıkasında bilinen meşhur çetebaşı ŞERANLI (Hesanan köyü) Abdi (günümüzde ailesinin soyadları Alagöz), yine GAZ "Güzeldere" köyünden meşhur çetebaşı Sadık oğlu Derviş "Palabıyık", yine Xıravalı Hes Ehm Musine teslim ederek o barınağa beraber giderler. Barınağın kapısına varır varmaz Cahitanlı kılavuz kaçıyor. Xıravalı çete Hes Ehm Musyon yanlışlıkla barınağın kapısına varmış, teslim ol çağrısında bulunmuştur. Qasıme Kuesi hemen onu vuruyor. Abdi ile Derviş hiç silah patlatmadan kendilerine mevzi yaparlar. Daha önce Kasım'la arası bozulan Yusuf oradan birgün önce ayrılmıştır. Qasım eşi, kızı, iki oğlu ve nereden geldiği belli olmayan Said isminde biri o barınaktaydı. Bir saat sonra Abdi Qasıma tedbirini al diyerek ateş ediyor. Bu silah sesini duyar duymaz Yüzbaşı Ali Barut, yüzbaşı Niyazi taburu ve çeteler barınağa doğru hareket ederler. O esnada birinci derecede sorumlu Yüzbaşı Ali Haydar nahiye olan Doludere (Türkçe ismi Tınıg) köyündedir. O gece Kasım'ın barınağı ablukaya alınır. Sabaha kadar bomba, mitralyoz silahlar ile taradılar. Barınak yerin altındaydı. Qasım sabaha kadar hem kaside hem zazaca şiir söyleyip, hem de silahla mücadele ediyordu. Sabaha karşı Abdi'yi çağırdı güvence veriyorlarsa "bahtları varsa" hanımını teslim edeceğini söyledi. Kadın gönderildikten sonra bir çeteci silahını hanımına doğrultur fakat çetebaşı Abdi bırakmaz. Kasım Ağa'nın hanımı derhal karargaha gönderilir. Kızı Zeliha ve beşikteki oğlu Ahmet yanındadır.
Kasım'ın hanımı daha sonra o dönemde devlet yanlısı olan Melekanlı Molla Xelil'in oğlu Mehmet Ağa Aldwinli Mex Xwire dört altın vererek Qasım'in eşini Fate Delal'ın kısası olarak öldürttü.
Qasım Ağa'nın barınağı yerle bir olunca vücudunun yarısı toprak altında kalıp, sakatlanıyor. Akabinde yaralı olarak teslim oluyor. Said ismindeki şahıs öldürülmüştü. Yüzbaşı Niyazi, Kasım ve oğlunu yaralı olarak alıp, nahiyede bulunan Yüzbaşı Ali Haydar’ın yanına götürülür. Kasım Ağa yaralı olarak Ali Haydar tarafından Karabegan (Arıcak) nahiyesinin Bırçık köyüne götürülür. Ali Haydar Bircik köyü'nün ağası Mehmet Hes Kerın evinde başlar Kasim Aga'ya işkence yapmaya !
Bu işkence safhasında Kasım Ağa Ali Haydara ’Heydo’ diye hitap eder. Ali Haydar bağırarak Kasım bana neden Ali Haydar Bey demiyorsun? sorusuna Qasım, sende bana neden Qasım Bey demiyorsun diyerek onu tanımadığını ona verdiği cevaplarla gösteriyordu. Tabii ! Ali Haydar işkencelerini sürdürüyordu.
Yapılan işkenceleri Hasan Hişyar Serdi şöyle anlatıyor: Kan emici Ali Haydar'ın eline düşünce Qasım'a tasavvur edilmeyen işkenceler yapıldı. Üzerine kaynar su döküldü ve demir şiş ateşte kızartılarak boynu ve yüzü, bedeni dağlandı, yakıldı. Kerpetenle diş ve tırnakları çekildi. Koltuk altlarına haşlanmış yumurta koydular. başına getirilen bu felaketlerin yanı sıra Qaso sen halini iyi görüyormusun? diye soruyordu Ali Haydar. O da "Haydo bu hal yiğitlerin halidir. Ancak işkence etmeyi meslek olarak icra etmek kahpeliktir”. Ali Haydar bu cevap karşısında "sus ulan" diyerek tahammülsüzlüğünü belirtir. Qasım da ölümden öte ne varki? diyerek korkusuzluğunu ve kararlığını sergiler. Bu işkencelerle yetinmeyen Ali Haydar Qaso’yu ata bağlayarak köy köy dolaştırdı. Artık öleceğini anladığında Nerib Ağan’da attan indirerek askerlerine öldürttü. Qasım Ağa can verene kadar Ali Haydar'a ve o sistemin büyüklerine küfür ederek teslimiyetsizliğini sergiler. (Hasan Hişyar sayfa 255)
Qasım Ağa'nın şehadet trajediside böyle hazin sonuçlanır. Qasım Ağa gibi yiğit insanların direnişini anılarında detaylı yazan Hesen Hişyar Serdi başta olmak üzere, Kasım Ağa'nın yakalanması hakkında isminin açıklanmasını istemeyen ama verilen bu bilgileri, olayları yakinen bilen kişilerden teyyit ettirerek yardım eden kişilere teşekkür ederim. Bir hatırlatma olsun diye yazıyorum. İlk bölümde Zinar Silopi (Kadri Cemilpaşa) dan anekdot yazmıştım.
Hollandalı antropolog Martin Van Brunnessen 1974 yılında Suriye Kurdistanı’nda yaptığı araştırmada Hesen Hişyar'la dostluk ilişkisi kurmuştur. Hollandalı bilim adamı Kadri Cemilpaşa'nın Qasım Ağa hakkında edindiği bilgileri Hesen Hişyar Serdi'den aldığını söylemiştir. Zinar Silopi kitabında Qasım Ağa'nın yakalanış öyküsünü yazarken Hesen Hişyar Serdi'yi kaynak olarak göstermemesine hayıflanmıştır. Qasım Ağa öyküsünün en doğru ve en detaylı kaynağı kuşkusuz Hesen Hişyar’dır. Çünkü Kasım Ağa ile Hesen Hişyar Serdi birbirilerini yakinen tanıdıkları gibi, aynı yörenin insanı ve köyleri coğrafik olarak birbirine çok yakındır.
Önümüzdeki araştırma ve inceleme çalışmamda, Şeyh Said hareketinden önemli bir şahsiyet, aynı zamanda bir Kürd aydını olan Azadi Cemiyeti’nin Darahini vilayetinin temsilcisi Tayyip Ali Mütevellizade’yi yazmaya çalışacağım.
Selam ve sagılarımla.
Orhan Zuexpayıj
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder