BİRİNCİ BÖLÜM
" Feleğin devranı kin tutuyor bize. Herkes kekliğe düşman, keklikse kendi kendine, unutma! "
Kürd tarihinde bir efsanedir Ömerê Faro. O mücadelenin alanlarından
süzülerek gelen bir Kürd'dür. Ömerê Faro'yu tanıyanlar bilir. O şövalye
ruhu taşıyan, Kürd nesillerince örnek ve ilham kaynağı alınması gereken
biridir. Darahin'den tut, Çolig'e, Lice'den tut Piran'a kadar tüm
dağlar, köyler, dereler, ırmaklar velhasıl tüm saydığım bu coğrafyada
ayak bastığın her yer senin kahramanlığına, direnişine şahittir. Bu Kürd
efsanesi Şeyh Said hareketindeki duruşuyla Kurdistan'ın tüm parçalarına
ismini duyurdu. Sadece Kürd tarihine ismi geçmedi; Savaştığı güç'te
onun hakkını yemedi. Derler ya !" Yiğidi öldür, hakkını yeme!" sözü çok
önemlidir. Direnişçi kişiliğine karşı da olsa, kendisine göre vatan
haini de olsa, cengaverliğinden korkudan da olsa bahsetti.
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Kurdistan tarihi ile ilgili çıkarmış
olduğu yayında yine Ömerê Faro vardır. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal
Gürsel'in Türk Kültür ve Tarihi Araştırmaları Yayınları’ndan çıkan Varto
Tarihi kitabının yazari M.Şerif Fırat yine senden bahsetmiştir. M.
Şerif Fırat Kürd'dü ama ona yazdıran, onu satın alan yine sistemdi. Kürd
tarihinde efsaneleşen bu isim hakkında fazla birşey yazılmadı. Sadece
Şeyh Said hareketinde Darahini -Lice mıntıkasında uzun süre
direnişcilikyapan, direniş gösteren bir efsane olarak anılır. Şeyh Said,
Darhini'den başlayarak Lice, Hani ve Diyarbekir istikametine doğru
giderken yanıbaşında ve sağ kolu olarak Ömerê Faro'yu görüyoruz.
Şeyh Said Diyarbekir surlarının etrafını kuşatırken Cephe
komutanlığı'nın en debdebeli komutanlarından biridir, Ömerê Faro.
Diyarbekir halkı o günkü koşullarda bu direnişçilerine topyekün olarak
sahip çıkamadı. Harekete destek veren Dr. Fuat "Fuat Berxo", Avukat
Mehmet Tevfik, Haci Ahti ve Bavê Tujo gibi yiğit Kürd aydınları çok kısa
sürede tutuklanıp, acele idam edildiler. Cebaxcur ve Darahini
mıntıkasında hareket bastırıldıktan sonra Türk devlet güçlerine karşı
uzun süre guruplar halinde direniş gösteren, Yado, Şeyh Hüsen, Heseni
Began ve Ömerê Faro ismi en çok anılanların başında gelmektedir.
Ömerê Faro Darhini, Lice, Hani coğrafyasında bu direnişi o dönemin
işbirlikçileri, bugünün korucu ve ihbarcılarının korkulu rüyasıydı.
İşbirlikci bu çeteler halk arasında "milis huqumat, gerec-i veya çete"
isimleriyle anılırdı. Ömerê Faro dağların kartalıydı. O dönemlerde
Cebaxcur, Darhini, Elazığ alanlarında Türk subayı olan meşhur yüzbaşı
Ali Haydar, Ali Barut Ömerê Faro'ya karşı çok aciz ve yetersiz
kalıyordu. Türk subayları yaptıkları tüm operasyonlarda Ömerê Faro,
Eminê Miko gibi kahramanların kellesine ödül koymuşlardı. Rivayete göre
Botiyan'da Yüzbaşı Ali Haydar Kürd kadın elbiselerini giyerek kendi
canını zor kurtarmıştır. Şeyh Fahri Akar'ın röportajında bu bilgileri
aktarmaya çalışacağım. Kürd kadınının o saf ve temiz duyguları bir
örnektir.
İşte Kürd tarihinin kanayan yarasıdır iç ihanet. Biz Kürdler buna
birakujî diyoruz! Kürdün Kürde savaşı veya Kürdün kendine düşman
edilmesi, sömürgeci sistemlerin coğrafyamızda yıllarca kullandığı bir
politikadır. Böl-yönet politikalarıyla Kürdler tarihlerindeki tüm
direnişlerde bu sistemle çökertilmiştir. Kürdlerin son dönemlerde en çok
tartıştığı bir konudur, birakuji. Ömerê Faro'da birakuji kavgasında
kurban verilmiştir. Zaten kahraman ve direnişçiler bu kavgada bilinçli
olarak tercih edilip, kurban olurlar. Kürd tarihi yazılmaya başladığında
görülecektir ki , bu coğrafyadaki Kürdlerin geçtiği yol tıpkı bir sırat
köprüsü gibidir.
Kürdlerin bir atasözü vardır. "Kurmê darê ji darê ne be zevalê nade darê."
Ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaca zeval vermez. Yani düşman içerden
olmazsa zarar vermez. Ya da sizin yetiştirdiğiniz veya yakınlarınızdan
birisi size ihanet etmezse dışardan gelecek zararın bir önemi yoktur.
Kürdlerin bu tarihi yarasını sürekli sıcak tutup, neşter vurmamız
gerekir düşüncesindeyim. Amacımız kişilerin, çevrelerin, aşiretlerin,
belli ailelerin hassasiyetlerini gözönünde bulundurarak, kişilerin
haklarını, hukuklarını koruyarak tartışmaya açmaktır. Kürd tarihinde
hepimiz şahidiz; geçmişte direniş gösteren, büyük bedeller ödeyen
şehidleri bol olan ailelerin, maalesef bazı bireyleri günümüzde ihanet
icindeler.
Yine tarihimizde Şeyh Said, Dersim, Ağrı hareketlerinde birakuji rolünde
olan birçok aşiretin aile bireylerini tanıyoruz. Bu ailelerden çoğunun
çocukları, gençleri aile bireylerinden kişilerin ulusal mücadelede,
Kurdistani düşünce ve pratik içinde olduklarına şahidiz. Eğer duygularla
hareket edersek, ikide bir ”filan kişinin dedesi de şunu yaptı,
filankesin geçmişte yer aldığı siyasi oluşum şunu yaptı, filan asşiretin
sicili zaten temiz değil” dersek, inanınki Kurdistan'da belki kimse
kalmaz, beraber mücadele edesiniz. Zaten tarihimiz kirletilmiş, Kürdler
birbirine karşı kullanılmış, herkes birbirine düşman edilmiştir.
Kürdlerin kendi kendilerini yemekten, boğazlamaktan kurtulmaları
gerekir. Bunun içinde Kürdler arası barış özel bir önem taşıyor. Bu
barışı sağlamayı beceremeyenlerin özgür olma imkanları da olmaz.
Ömerê Faro'nun ölümü de bir trajedidir. Çünkü çok yakın akrabaları
tarafından öldürülmüştür. Bu makaledeki ikinci ve üçüncü bölümlerde
bunların ayrıntılarına, olgularıyla ve tüm detaylarıyla değineceğim.
Ömerê Faro'yu detaylarıyla hakkında yazılan ve söylenenleri toparlayarak
belki en ayrıntılı bilgileri Kürd araştırmacıların bilgisine sunmaya
çalışacağım. Bu bilgileri biraz açmak istiyorum. Resmi kaynaklardan
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığının Kurmay Albay Reşat Halli'ya
yazdırdığı kitaptan bilgiler ile M.Şerif Fırat'ın Varto Tarihi’nden az
da olsa yararlandım. Ömerê Faro'nun yakın mücadele ve silah arkadaşı
olan, uzun yıllar direnişcilikyapan Şeyh Said'in kardeşi Şeyh Tahir'in
oğlu Fahri'yle yapılan röportajın teferruatlarından epeyce yararlandim.
Sözlü kaynaklardan da Avrupa'da yaşayan hem anne, hem baba tarafından
akrabalık bağı olan, torunu sayılan bir kişiyle yaptığım şifahi
görüşmelerde aldığım bilgiler yazımın ağırlık noktasıdır. Ömerê Faro'la
ilgili Seyda Melle Amedi'yle yaptığım şifahi görüşmelerde aynı
coğrafyadan olmaları nedeniyle aldığım bilgiler vardır. Ömerê Faro yaş
itibari ile Seyda Amedi'nin babasıyla aynı kuşaktandır ve siyasi, edebi,
tarihi bilgileri olan bu değerli insanımızdan sınırlı da yararlandım.
Tüm bu sözlü ve yazılı kaynakları "harmanlayıp" olguları mümkün
olduğunca tarihi, sosyal ve mantiki ölçüleri dikkate alarak derlemeye
çalıştım.
Ömerê Faro hakkında bilinenlerin %30-40'nı yazmak ta bir başarıdır.
Sadece ismi olan ve fazla yazılmayan bu Kürd direnişçisi hakkında
ummarım bilgileri olanlar, ulusal bilincin vermiş olduğu ruh ve heycanla
katkılarını sunarlar. Bu bilgilerin çok mükemmel olduğunu iddia
etmiyorum. Gerçekte var olan ama zorba ve despotların baskı, korku ve
zulümleriyle inkar edilen, yok sayılan ve unutturulan değerlerimizin,
tarihimizin olduğunu biliyoruz. Bugüne kadar bunlar yazılmamış;
nedenlerinin ne olduğu tartışılabilir. Fakat, neredeyse varlığı olmayan,
eksilerde olan ’Sıfır’ın altında seyreden tarihimizle ilgili bu
olguların %30-40'nı yazmak, tartışmak büyük bir başarıdır.
Ömerê Faro hakkında genel bir değerlendirme yaptım. Yaşam öyküsü ve
hakkında yazılan ve söylenenleri iki ve üçüncü bölümlerde yazmaya
çalışacağım. Bu Kürd değeri hakkında da eleştiri, katkı ve
yardımlarınızı bekliyorum.
İKİNCİ BÖLÜM
(Erkek kuzu bıçak içindir!)Kürd Atasözü.
Kürd
direnişi'nin efsane kahramanı Ömerê Faro'nun yaşam öyküsüne geçmeden
önce bu Kürd atasözünün öyküsünü sizinle paylaşmak istiyorum.
Tarih;
25 Mart 1926. Musa Bey'in "Mutkili "oğlu İzzet Bey, yeğeni ve bir
adamı, çatışmalarda başları kesilip, Muş vilayetine getirilir. Musa
Bey'in kızkardeşi Gülnaz Hanım'a psikolojik zulüm
yapmak maksadıyla, kesik başlar jandarma karakolunda yere dizilir. Ve
"tanıyormusun” hikayesiyle davet edilir... Gülnaz hanım vakur bir edayla
içeri girer; ellerinin tersi belinde, kesik başlara yaklaşır.. Ayağıyla
İzzet Bey'kafasını iter; "Bu benim kardeşimin oğludur,".., Sonra ikinci
kesik kafayı iter. " Bu benim oğlumdur.".. Üçüncü kesik kafaya gelince,
mahzun bir şekilde mırıldanır. "Buna yazık olmuş, hizmetkar-askerdi”.
Ve başta kumandanlar olmak üzere orada bulunanlara döner ve "Berxe nêr ji bona kêr!"(Erkek,
kuzu gibi bıçağa gelmek icindir) der... Ve oradakilerin buz tutmus
sükutu arasından, aynı vakur eda ile odadan çıkar gider."
İşte
her Kürd atasözünün bir öyküsü vardır. Bu atasözü de Kürd direnişçi,
kahraman ve liderlerinin hikayesini anlatır. Tıpkı ilk bölümde yazmış
olduğum atasözünde "ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaca zeval vermez"
gibi. Tarihimizde kara yara olan ihanet kadar kahramanlık ve
fedakarlıklarıyla efsaneleşen kişileri anlatır bu atasözü. Ömerê Faro,
Şeyh Seid hareketinde pêşmergelik yaptığı dönemde,
mücadele verdiği alan ağırlıklı olarak Darahini, Hani, Lice, Kulp, Palu
alanlarıdır. Ömerê Faro'yu iyi anlamak için aşiret ve köyü hakkında
biraz bilgi vermek istiyorum.
Ömerê
Faro aslen Cebaxcur/Darahini ilçesine bağlı Botiyan aşiretine
mensuptur. Botiyan’ın yerleşim alanı olarak günümüzdeki (zorla
değiştirilen Türkçe ismi Yeniyazı'dır). Botiyan mıntıkasında son 25
yılda yaşanan silahlı mücadeleden dolayı köylerinin diyebiliriz-ki tümü
devlet gücleri tarafından boşaltılmıştır.
Son
dönemlerde T.C devletinin yapmış olduğu tarihiaraştırmalarında devlet
yanlısı ve devlet karşıtı aşiretlerin dökümanlarına bakarsanız, Botiyan
aşireti kırmızı çizgiler arasında sayılır. Devletin bu belgeleri
internet sitelerinde de yayınlandı. Botiyan aşireti lideri olarak ismi
geçen Hacı Ahmed Mızrak' da, efsaneleşen Ömerê Faro'nun tek oğludur.
Ahmet Mızrak 1988 yılında yaşadığı Diyarbakır'da vefat etmiştir.
Hacı
Ahmed'in anlatımlarına göre çevrede çok saygın olan, babasının mirasına
bağlı, onurlu bir kişiliğe sahipti. Botiyan aşireti coğrafik olarak
Darahini'nin güney kısmına, yani sınırları Lice ilçesine komşudur.
Botiyan aşireti şu köylerden oluşmuş olup, köylerin Kürdçe isimleri "
Qaxkik, Baban, Le Tuyer, Azinan, Dewacurin, Zelek" tir. Günümüzde
bu köylerin diyebilirim tümü boşaltılmış ve bir bölümü de yakılmıştır.
Şu anda Baban ve Le Tuyer köylerinde çok az (2-3) aile yaşamaktadır.
Botiyan aşiretinin kısaca tarihçesine de değinmek istiyorum. Rivayetlere
göre Mist, amcadır; yani Mistan aşiretinin ismini aldığı kişi
kastediliyor. Botiyan, Murtezan ve Az "Azij"da kardeştirler.
Günümüzde
dahi bu aşiretlerin birbirileriyle olan diyaloglarının çok samimi
olduğunu söyleyebilirim. Bu aşiret mensupları bir araya geldiklerinde bu
tarihi bağlarının çok güçlü olduklarını, yapılan seçimler olsun,
herhangi bir sosyal ilişkide, hissetmek mümkündür. Yine Ömerê Faro gibi
Murtezan ve Mistan aşiretleri'nin reisleri de Şeyh Seid hareketinde uzun
süre direnişçilik yapan şahsiyetlerdir. Avdê Uco ve Eminê Mibu
bu iki kardeş aşiretin liderleri de birer efsanedirler. Bicar tenkil
hareketinin yapıldığı bu alanda bu iki Kürd direnişçisi de Ömerê
Faro'yla bazen beraber, bazen ayrı ayrı guruplarla direniş
göstermişlerdir. Bu iki Kürd direnişçisi Bicar tenkil harekeTürk devlet
güçleriyle girdikleri çatışmalarda şehid düşmüşlerdir. Ömerê Faro bu
çatışmalarda kurtulmuştur.
Bicar
tenkil hareketi, malumunuz, Kürdlerin yabancısı olmadığı General
Mustafa Muğlalı tarafından idare edilmiş, adeta insan ve tabiatıyla bir
soykırıma tabi tutulmuştur. Bu konuya değineceğim. Mustafa Muğlalı'nın
yaptıklarını hem de Türk Genelkurmay Baskanlığı kaynaklarına dayanarak
teyid etmeye çalışacağım. Ömerê Faro Genelkurmay Harp Tarihi
Başkanlığı'nın Kurmay Albay Reşat Hallı'ya
hazırlattığı Kurdistan’daki Bicar Tenkil Hareketinde efsaneleşen bu
isimlerden çok ayrıntılı bahsedilmektedir. Bu coğrafyada yapılan
katliamlardan belli bölümleri yazacağım. Ama önce Bicar tenkil
hareketiyle ilgili biraz açıklama yapmak istiyorum.
Şeyh
Seid Hareketi'nin bastırılmasından sonra ülke dışına çıkıp, geri gelen
ve çıkmayan önemli savaşçılar uzun süre direniş de bulundular. İşte
Bicar bölgesindeki tenkil "tepeleme" hareketi bu Kürd direnişçilerden
daha ziyade, bölgede yaşayan çoluk-çocuk, yaşlı
insan dahil olmak üzere olaylarla alakası olmayan kişilere karşı toplu
katliamlar olarak tarihimize geçmiştir. Şeyh Seid hareketinin direnişçi
ve savaşçı kadroları hareketten sonra guruplar halinde dağlara çıkınca,
Türk devleti "7 Ekim-17 Kasım 1927" tarihleri arasında bölgeye önemli
bir güç gönderilir ve Mustafa Muğlalı'nın emrine verilir. Mustafa
Muğlalı o dönemlerde Elazığ'da Albay rütbesiyle görev yapıyordu.
Coğrafik olarak Darahin, Lice, Hani, Kulp kısmen Palu ve Ardusen
nahiyesinde yogunluklu obu tenkil hareketi yapılmıştır. Tenkile aşiret
olarak en çok gazaba uğrayan başta Zikte, Botiyan, Mistan, Murtezan,
Tavus, Pecar olmak üzere çevrede diğer aşiretler de paylarına düşen
katliamlara uğramışlardır.
Bu
coğrafyaya devlet kaynaklarında Cotele, Lis, Cibir, Faso, Miri İsmail
gibi yüksek dağların, sık ormanların, derin vadilerin, keskin
uçurumların yer aldığı Murat suyu-Sason havzası-Silvan-Hazro Akil'e
çevrili Bicar yöresine sığınmışlardır. Bu mıntıkayı doğru ve çok
ayrıntılı öğrenmek için, Welatparez.Com'da yazmış
olduğum Kayıp Köyler adlı yazılarımdan ayrıntılı bilgilere
ulaşabilirsiniz. Bu bilgiler ve kayıp köylerle ilgili tüm ayrıntılar o
bölgede uzun süre gerillacılık yapan Dr. Said Çürükkaya, Hüseyin
Turhallı ve Yılmaz adlı komutanlarından aldığım bilgilerdir.
Bu
mıntıqada öyle stratejik yerler var-ki 80 yıl devletin bihaber olduğu,
yaşayan insanlardan anlayabilirsiniz. Bu insanları ne nüfus cüzdanı, ne
para, ne şehir yüzü görme gibi bir dertleri vardı. İşte bu insanlar
Pecar tenkil hareketinden kaçıp, o mağaralarda uzun süre saklanmışlar,
ortam sakinleşince de devletle tamamen bağlarını koparmışlardır. Sadece
bir aşirete mensup değiller. Botiyan, Murtezan, Sirnan, Tavus çevredeki
aşiretlere mensupturlar. Bu mıntıkaya "Geliyê Kovi"
diyorlar. Şehir ve ilçelerle hiçbir bürokratik işleri olmadığı için,
sadece Darahini ve Lice'nin isimlerini bilirlerdi. İlişkileri, çevredeki
mensup oldukları kendi asiretlerine ait komşu köylerden ibaretir.
1994
yılında devlet güçleri tıpkı Pecar tenkil hareketi gibi, yıllarca
gerillalarla beraber olan bu insanları bu vahşi coğrafyadan çıkarırken
aile reisi konumundaki birçok kişiyi topluca katletti. Nüfus kağıtları,
yani devletin resmi kayıtlarında olmayan bu insanlar, Diyarbekir,
Darahini, Lice ve Colig şehirlerine göçertildiler. Bu köylüler Kirdki
lehçesıni (Zazaca) konuştukları gibi savaşan gerillalara "eskerê Şeyh
Seid " veya ”mehkûm” diyorlar. Yine bu insanların tanıdığı Şeyh Seid,
Ömerê Faro, Eminê Miko, Yado, Şeyh Şerif gibi Kürd kahramanlarının
isimlerini sürekli anıyorlar.
Ömerê
Faro'nun Sabri isminde bir kardeşinin olduğunu, torununun anlatımlarına
atfen aktarmak istiyorum. Sabri'nin aşiret mekteplerinde okuduğu ve
eğitimli biri olduğunu aile büyüklerim söylerlerdi. Ama bu konu hakkında
somut bilgiler olmadığı için yazmayacağım. Son bölümde Botiyan, Zikte
bölgesi ağırlıklı olmak üzere yapılan katliamları devlet kaynaklarından
alıntı yaparak aktaracağım. Ayrıca Ömerê Faro'nun nasıl öldürüldüğü
öyküsü,sonradan iki aşiret arasında yıllara sarkan düşmanlık ve Ömerê Faro'nun intikamının öyküsünü son bölümde bulacaksınız.
İkinci
bölümü burada sonuçlandırmak istiyorum. Yaşanan intikam ve trajedileri
üçüncü ve son bölümde anlatmaya çalışacağım. Bu trajediler ders
cikarilmasi gereken konulardır. Her iki ailenin de günümüzde tanıdığım
değerli aile çevreleri vardır. Bu aileler tarihte yaşanan bu olayları
aşmışlardır. Çünkü ulusal mücadele içinde son dönemde yaşanan olaylarda
yakinen tanıdığım gençler, ulusalcıdırlar.
"Amacım
dün-bugün ve yarın arasındaki kuşakların, kopuk tarihini yazarak,
yarini daha iyi yorumlayan kuşakların ortaya çıkmasıdır ki, daha
barışçıl nesiller yetiştirilmesinin zemini yaratılsın. Tıpkı Ömerê Faro
ailesi ile Xetip Beg aşiret ve ailesi arasında yaratılan ortam gibi.
Bu temenilerimi ancak tarihimizi nesnel ortaya koyup, anlamaya ve tartışmaya açarak yaratabiliriz.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
"Dört yanım puşt zulası/ dost yüzlü/ dost gülücüklü/ cıgaramdan yanar/ alnım öperler/ suskun/ hain/ çıyansı.
Dört yanım puşt zulası/ dönerim/ dönerim çıkmaz/ en leylim gecede/ ölesim tutmuş/ etme gel/ ey karanlık." Ahmed Arif
Ahmed
Arif bu dizeleri boşuna söylememiştir. Bu dizelerinin yaşamını yansıtan
ve gördüğü ihanetler nedeniyle kimseye güveninin kalmadığını vurgulamak
için "dört yanım puşt zulası ile doludur" demiştir. Hasretimden
Prangalar Eskittim siirinin esas ismi "Dört yanım puşt zulası"dır. Ömerê
Faro'nun şehadeti'de işte böyle bir trajedidir. Ömerê Faro, hem de
kendisine çok yakın bir akrabası Tawus aşiretinin ileri geleni Xatip bey
tarafından öldürülür. Ömerê Faro , Xatip Bey'in kızkardeşi Naime
Hanım'la evlidir. Düşünebiliyor musunuz kaynının evinde, evladı
sayıldığı kendi yuvasında öldürülüyor. Kürd tarihinde efsaneleşen
kahramanların kaderi hep böylemi olmalıdır? Bu olayın oluşu hakkında çok
farklı spekülasyon ve kurgular söylenip duruldu.
Bu
olaya taraf olan iki aşiretin lideri konumundaki Botyan'lı Ömerê Faro
ailesi ile Tawus aşiretinin lideri olan Xatip Bey ailesi arasında
yıllara sarkan bir düşmanlık devam etti. Bence bu olayı kurgu yapmaya
gerek yoktur. Ömerê Faro'nun öldürülmesi torununun anlatımlarına göre:
Şêx Seid hareketi bastırıldıktan sonra Bicar mıntıkasında direniş
gösteren Ömerê Faro, kaynı Xetip bey'in "Ware Merg" deki evine gidiyor.
Ömerê Faro'ya hediye edilen ve dikkat çeken silah Xatip Bey'i
cezbediyor. Silahı alıp bakan Xetip bey, bu silahla Ömerê Faro'yu
vuruyor. Daha sonraki yıllarda iki aşiretin onlarca kişiye varan
birbirinden adam öldürmeleri, en son Xatip Bey'in Lice ilçesinde berber
bir dükkanında vurulmasıyla, doruk noktasına ulaşır. Bölgede hatırı
sayılır aşiret ileri gelenleri ve saygın insanların devreye girmesiyle
kız alıp-verme geleneği ile iki aile barıştırılır. Iki aile arasındaki
düşmanlık 1970'li yılların sonlarına kadar devam eder.
Xatip
Bey'in sadece silahından dolayı Ömere Faro'yu vurduğunu basit ve düz
bir yaklaşım olarak gördüğümü belirtmek isterim. Çünkü hem yakın
akrabası ve eniştesi olması,hemde Ömerê Faro gibi savaşcı, direnişçi bir
şahsiyetin bir silahtan dolayı vurulması bir saptırmacadır. Xatip
Bey'in bu tuzağı kurması, Ömerê Faro'yu vurmasıyla köyü devlet
tarafından nahiye edilerek, ödüllendirilir. Yine iki aşiret arasında
yıllara sarkan ve karşılıklı birbirlerinden adam vurmalarla onlarca
insanın kin ve intikam duygularıyla öldürülmesi, olayın basit bir silah
olayı olmadığını düşündürtüyor. Bu olaylar, TC'nin Kürdistanda yıllarca
uyguladığı böl-yönet politikasının bir sonucudur. Kürdler arasında
kardeş kavgası yani "Birakûjî" olarak adlandırılan bir trajedidir.
Tarihimizde bu olay gibi, aileleri intikam ve restleşmelere götüren
örnekler çoktur. Tipki Kör Hüseyin Paşa, Mutkili Haci Musa bey ailesi
gibi..
Xatip
beyi vuran kişinin halk arasında Celal ismiyle bilinen, Ömerê Faro'nun
yakın akrabası tarafından vurulduğu söylentileri de vardır. Olayın
doğrusunu Ömerê Faro'nun hem anne, hem baba tarafından torunu sayılan
bir şahıs, gerçeği şöyle anlatmaktadır:
Xatip
Bey'i vuran şahıs Celal değil, Ape Mist adıyla anılan -Botiyanlılar "Ap
Mic" diyorlar-, tarafından öldürülüyor. Ap Mic'ın babası ile Ömerê Faro
bacanak olup, amcazadedirler. Yine bir trajedi: Xatip Beyi vuran Ap Mic
kimi vurmuştur, desem ? Şaşarsınız..Dayısını vurmuştur. Bu kadar
birbirine yakın akrabaların birbirine karşı kullanılması maalesef tarihi
bir yaramızdır. Ömerê Faro'nun şehadetiyle Xatip bey'in köyü "Ware
Merg" (Türkçeleştirilen ismiyle 'Yayla'), bu olayın öneminden dolayı
nahiye ediliyor. Ware Merg'in nahiye edilmesi bölge halkı tarafından bir
paye-ödül olarak verildiği şeklinde rivayet edilmektedir.
Kürd
direniş hareketlerinde, hareket bastırıldıktan sonra "bin Xet"e, yani
Güney, Doğu ve Güney Batı Kürdistan'a çıkıp, tekrar geri dönen ve ülke
dışına çıkmayıp, dağlarda savaşan ve efsaneleşen Kürd
direnişçilerini neredeyse hepsinin ortak bir kaderi vardir biliyor
musunuz? Tümü de ya yakınları, yada korucular ve Milisê Hukumat denilen
kesimler tarafindan, öldürülmüşlerdir. Türk ordusu veya silahlı güçleri bu Kürd direnişçilerinin -diyebilirim ki- hiç birini kendi başlarına ne yakalamış, nede öldürebilmiştir. Vurdukları silahsız, savunmasız halktan sıradan insanlardır. Hepsini de Birakûjî yöntemlerini uygulayarak başarılı olmuştur. Bu trajedilerin aileler arasında düşmanlıklar, küskünlüklerr, kırgınlıklar ortamını yarattığının şahidiyim.
Bir
başka tesbit daha yapayım: Şêx Seîd hareketinin bastırılmasından sonra,
devletin Kürd aile ve aşiretleri arasında yarattığı bu düşmanlıklardan,
"Birakûjî"den dolayı harekette şehid düşen sayısızca Kürd,
birbirilerinden içe dönük intikam almışlardır. Çok iyi hatırlıyorum
Çebaxçur'da Sêx Seîd hareketini yaşayan insanlardan Haci Cemal Elçi'nin
şu sözü hala belleğimde: „Eğer, ben yapılan ihanet, ihbar ve itirafları
söylersem, Cebaxcur'da tüm aileler birbirine düşman olur“ Bu sözler,
Kürdler arasında yaşanan kardeş kavgasının ulaştığı boyutun vahametini,
çok net ortaya koyuyor.
Çebaxçur'da
bunun örneklerini bilen biri olarak, Şêx Seid hareketinde baba ve
dedelerinin Birakûjî kavgalarında kaybeden ailelerin çocukları ve
torunları arasındaki mesafeyi de biliyorum. Birçok aile bireyleri ulusal
temelde ortak hareket etmelerine rağmen, geçmişten gelen o
düşmanlıkların etkilerini hala yaşıyorlar. Kürd toplumunun sosyal,
psikolojik dokusunu bozan bu tip olayları ancak ulusal bilinçle,
aşabilirler. Ulusal bilinç' de, Kürdlerin kendi tarihlerini
yazmalarından geçer. Kürdler bu çalışmalarını, kurumlarını oluşturarak
başarıya ulaşabilirler. İsmail Beşikçi'nin deyimiyle ''Kürdler artık
kendi tarihini yazıyor'', tesbiti bence çok iyi algılanmalıdır.
Xatip
Bey'in aşireti hakkında biraz tarihi ve coğrafik bilgiler aktarmak
istiyorum. Xatip Bey'in bu ihaneti, kendi yakınlarından bir çoğunun
tepkisini almakla birlikte aşiretinden çok insanı derinden üzmüştür.
Tawus aşireti Darahini-Lice arasında bir aşirettir, Bu aşiretin
köylerininin bir çoğu Lice ilçesine bağlıdır. Aşiretin merkezi Yayla
"Ware Merg" nahiyesi olup, Xatip bey ve yakın akrabası aşiretin ileri
gelenlerinden Emerê Sadıq'ın ikamet ettiği beldedir. Ali Ağa Ware Merg,
son dönemde köyün ileri geleni olan bu zat Emere Sadiq'ın oğludur. Tawus
aşiret ile Botiyan aşireti sınırdaş olup, nahiye merkezleri birbirine
çok yakındır.
Tawus
aşireti de Sêx Seid hareketinde çok kahramanlıklar göstermis, Bicar
tenkil hareketinde büyük katliamlara maruz kalmış bir aşirettir. Tawus
aşireti Ömerê Faro'nun vurulmasından dolayı Xetip Bey'e büyük tepki
göstermislerdir. Tawus/Taus aşiretin'de, Şêx Seid hareketinde Speni ve
Xaraba köyü başta olmak üzere, şu anda Lice'ye bağlı olan bu yerleşim
birimlerinde çok saygın şahsiyet ve aileler vardır. Örneğin, Mala Fıdık
ailesi, Hacı Speni, Key "malbat" Fid ailesi direnişçi ve bölgede ismi
sıkça anılan ailelerdir. Biçar hareketinde Kêy Fidike ailesinden dört
kardeşi aynı günde, Hani ilçesinde kurşuna dizdiler. Yine Tavus
aşiretinin isminin Ermenice karsılığı Antax diyiyorlar. Çünkü bu coğrafya'da uzun süre Ermenilerin yoğun yaşadığı bir bölgedir. Behcet Cantürk'ün dayıları Demirciyan
ailesinin, buradan Lice merkeze yerleştiği söyleniyor. Tavus asiretinin
günümüzde ileri gelenlerinden Mehmet Ağa'nın annesi İnci Xanım'ın
Behcet Cantürk'ün annesi Hatun Demirciyan ailesi ile teyze çocukları
olduğu söylenmektedir.
Ömerê
Faro'nun Bicar Tenkil Hareketi'nde, devlet kaynaklarından ismi çok
anılan bir direnişçidir. Ama Tenkil Hareketinde general Mustafa Muğlalı
coğrafya ve bölgedeki insanlar üzerinde adeta yakıp-yıkıp bir soykırım
trajedisi yaşatmıştır. Bu harekatta Ömerê Faro "Botiyan", Emine
Miko"Mistan", Hüseyine Cewahir "Murtezan"gurupları ağırlıklı olmak
üzere, Türk devletinin en çok tenkil hareketini bu şahıslara bağlı
direniş guruplarını ve köylerini hedef seçmişlerdir.
Ömere
Faro , Evde Uco, Eminê Miko, Hüseyin Cewahir gibi kahramanlar, Şêx Seid
Hareketi bastırıldıktan sonra, Bicar coğrafyasında uzun süre direniş
gösterdiler. Devlet güçlerine karşı, iç ihanete karşı amansız mücadele
verdiler. İşte bu direnişler yüzünden Bicar Tenkil Hareketi
düzenlenmiştir. Albay Reşat Halli'nin ''Genelkurmay Harp Tarihi''adlı
eserinde bu hareketle ilgili bilgileri aktarıyorum: Bu hareket 7 Ekim-17
Kasım 1927 tarihleri arasını kapsar. Hareketin bastırılması için 33
Kurşun olayından dolayı idama mahkum edilen ve cezaevinde ölen Mustafa
Muğlali Albay rütbesiyle Elazığ'da görevlendirilir. Bicar Tenkil
Hareketi'nin ağırlık merkezi bugünkü Lice, Darahini, Palû, Hani ilçeleri
sınırlarıdır. 'Tepeleme hareketi' üç aşamada sürdürüldü. İlk aşama
Darahini'nin Botiyan, Murtezan ve Mistan aşiretinden başlandı. Sılahlı
ayaklanma bastırılırken, işin ilginci ayaklanmayla ilişkisi olduğu
anlaşılanlar da hemen kurşuna dizildi. Botiyan, Mistan Murtezan
bölgesinde 22 köy yakıldı.
Reşat
Hallı bakın ne yazmış: 'Bu mıntıkada yakılan köylerde "Kül haline gelen
saman yığınları arasında mukadder akibete uğrayan birçok eşkiya ve
avanesinin cesetleri teşhis edildigi gibi, takip müfrezeleri buraya
yaklaştığı sırada, elinden silahını atarak kendine masum hal ve tavır
veren birçok kimse dahi yakalanarak hemen imha edildiler. Tanınmış
elebaşlarından Haltlı Sadri de müfrezeler tarafından yakalanarak
öldürülmüş, süpüklük tepesinin taranması sırasında Ömere Faro çetesine
mensup 49, Emin Miko çetesine mensup 6 silahlı ve 39 silahsız, Kancavare
ormanlarında yine Emin Kiko'ya mensup 4 silahlı,12 silahsız şakı
tutularak öldürüldüler. ("R.Halli s,240")
Bu
cümle katliamın dehşet verici boyutunu net ortaya koymaktadır. İnsanlar
silahsız, sorgusuz kurşuna dizilmeleri, bugün de aynı mantıkla devam
ediyor. Bu 'tepeleme hareketi'nin ikinci aşaması yine Darahini
mıntıkasında 13-22 Ekim tarihleri arasında Seyfan, Zikde, Arşik Dağı,
Ardoşin'in güney bölgesi ayaklanmacılardan arındırıldı. Bu bölgede 60
köy yakıldı, 450 kadar ayaklanmacı öldürüldü. Üçüncü aşama 24 Ekim 1927
yine Hüveydan, Lice bölgelerinde devam ederek, tablo yine aynı katliamla
katmerleşerek devam eder. 17 Kasım'da 'tepeleme hareketi' tamamlanarak
Albay Mustafa Muğlalı merkez karargah olan Lice'den ayrılır.
Sonuç olarak: Ömerê Faro'nun yaşam öyküsü de tıpkı Alişer, Yado gibi trajedi ile sonuçlanır.
Ömerê
Faro'nun yaşamı hakkında üç bölümlük yazımı burada sonlandırıyorum.
Ömerê Faro hakkında ulaşabildiğim bilgileri, yorumlarımla birlikte
sizlerle paylaştım. Bu bilgilerdeki eksik ve yanlışlıklar konusunda
bilgisi olup, katkı sunacak dostların benimle iletişim kurup,
yardımlarını beklediğimi, bilmelerini isterim. Benim elde ettiğim
bilgiler, yazılı ve sözlü kaynakların derlenip, toparlanıp, belgelenme
çalışmasıdır ve bu belgelerin ilerde yapılacak akademik araştırmalarda
veri olarak kullanılması içindir.
Selam ve saygılarımla
Orhan Zuexpayij
2008
rizgarî online
"Berxe nêr ji bona kêr!"
Abi benimle ihtibata geçmen gerekir bu konu hakinda sana bilqi wermem gerekiyorr ..?
YanıtlaSil